Korkut Kabapalamut’un Metinlerarası Kitap etiketiyle okurla buluşan ikinci öykü kitabı Beni Sevmeyenler Apartmanı üzerine söyleştik.
Mahmut Yıldırım: Öykü karakterlerinizi sürekli bir hesaplaşma içinde görüyoruz; aslında başkalarıyla yüzleşiyor gibi görünseler de asıl mesele kendileriyle. Onları oluştururken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Korkut Kabapalamut: Zaten hesaplaşma, yüzleşme, hayat muhasebesi, edebiyatın var olma nedenleriyle gereklerinden biri. Hâlinden memnun olan kişi yazma eylemine sürüklenmez. Onun yerine uyumun, yaşamın, sessizliğin keyfini sürer, hâline şükreder. Varoluşunu ve başka şeyler ile kişilerin, bu bana göre bol sorunlu ve zorunlu varoluş karşısındaki durumunu, ikisinin birbirleri üzerindeki değiştirici, yıpratıcı etkilerini kendine dert eden kişi yazar ya da başkaca bir sanat dalı ile kendisi ile vardığı sonuçları ifade eder. İnsanın bireysel ve toplumsal kişilikleri söz konusudur. İlkini kendimiz belirleriz ama ikincisini toplum bize dayatır, bunlar arasında devamlı bir kavga ve sürtüşme hâli mevcuttur. Tabii birey başka bireylerle de sürekli bir ilişki içindedir. Bu bazen sürtüşme, bazen uyum, bazen de saklanma, uzak düşme biçiminde bir irtibattır. O nedenle bana göre öykücü ya da romancı iyi bir psikolog, gözlemci ve sosyolog olmak zorundadır. Aynı zamanda yazdığı dile son derece hâkim olması elzemdir.
Mahmut Yıldırım: Beni Sevmeyenler Apartmanı, ikinci öykü kitabınız. İlk kitabınızı okuyanlar, bu kitabınızdaki öykülerin içine çok çabuk gireceklerdir çünkü parmak izi gibi tamamen size özgü bu diliniz ve öykü formunuz sizi farklı kılıyor. Sizi seçici, iyi bir kitap okuru olarak tanıyoruz. Öykü yaratımınızda kendi sesinizi devam ettirmeniz üzerine neler söylersiniz?
Korkut Kabapalamut: Öykü, benim kendimle, hayatla, diğer kişilerle olan çoğu kez kaçınılmaz temas ve münasebetlerimin, bunlara dair yorumlarımın, etkilenmelerimin, tespitlerimin başka kişilerle, yani okurla buluşmasını sağlayan yazınsal bir form. Onları, örneğin deneme şeklinde de kaleme alabilirdim ama bunu sıkıcı bulduğum için bahsettiğim ilişkilerden doğan temel duygu ve düşüncelerimi, dünya görüşümü, yaşamı algılayış biçimimi öykü formunda ve az sayıdaki karakterler üzerinden okurla paylaşmayı yeğledim. Böyle bir anlayışta çok sayıda karaktere ve karmaşık olay örgülerine yani entrikalara gerek bulunmamaktadır. Çoğunlukla tek, bazense birbirlerini dengeleyecek ya da dramatik etkiyi, çatışmayı yaratacak şekilde iki karakter üzerinden öyküleri kaleme alırım. Onlar benim imzam niteliğindedir, altında adım olmasa bile üç beş öykümü önceden okumuş olan okur, onun bana ait olduğunu en geç ikinci paragrafta fark eder. Çünkü kimseyi taklit etmeyi beceremem ve arzu da etmem. Yazmaya değer bulduğum şeylerin sayısı fazla olmadığından öykülerimin kimilerine göre birbirini andırması olağan bir durum. Fakat bu analojiyi abartmamak gerekir, zira aslında her öykünün atmosferinin farklı olduğunu anlamak da zor değildir. Tabii öyküler sindirerek, dikkatli bir gözle okunursa. Aynı öyküyü iki kez yazacak kadar sabırlı ve bilisiz değilim.
Mahmut Yıldırım: Tavşan, karınca gibi hayvanlar, köy ortamı veya Bay Ölüm, Şövalye, ses, çukur gibi merkeze alınan tek bir sembol üzerinden öykülerinizi açıyorsunuz. Kurgunuz sanki bir durum öyküsü gibi tek bir olay üzerinden ilerliyor. Bu tekliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Korkut Kabapalamut: Buna imge temelli öykü demek mümkün. Anlatımın alegorikliği de söz konusu edilebilir. Öyküleri yazmadan önce kafamda evirip çevirmiyor, notlar almıyor, girift, kazuistik bir kurgu oluşturmuyorum. İmgeden yola çıkıp nerelere varacağımı merak ediyorum. Bu yolculuğu önce ben tamamlıyorum, sonra da okurlar tamamlıyor. Bu, kaçıncı metrede biteceği belirsiz bir koşu yarışı ya da av partisi gibi. Sürprizlere açık ve doğaçlama. Performans sanatına yakın bir tutum. Hayatım boyunca hesap kitap yapmadım. Ne yaşarken ne de yazarken. Bunu övünmek için değil, yazdıklarımın anlaşılması için söylüyorum. İnsan yazgısını seçemez.
Mahmut Yıldırım: Günümüzde fazlasıyla öykü kitabı yayımlanıyor fakat çoğu öykü girişlerinde şuna denk geliyoruz; herkes güneşi bir başka doğuruyor ya da yağmurun yağışını bir başka klişe şekilde anlatıyor vs. Hâliyle bu da bizi sıkıyor. Bu anlamda öykü anlayışınız üzerine neler söylersiniz?
Korkut Kabapalamut: Öykü benim heyecanla, kalp atışlarım hızlanarak, neredeyse gerginlikten ayağa fırlayacak biçimde yazdığım bir şey. Soğukkanlı bir yazar asla olmadım. Olanlara saygım büyük ve aralarında hayranı olduklarım da var. Gelgelelim, ben onlar gibi edebiyat yapamıyorum, oyunlu, yapboz tarzı metinler kaleme alacak derecede sabırlı, profesyonel değilim. Kartvizitimde yazar yazmıyor, yazmasını da istemiyorum. Yazmayı, yarı kontrollü bir nöbet/cinnet hâli olarak görüyor ve deneyimliyorum. Bence şiir olsun, öykü olsun, roman olsun, bir yazar kendine özgü bir tarz oluşturamamışsa, başarılı olabilir ama deneyimli, güç beğenir okuru heyecanlandıramaz. Duygularını harekete geçiremez. O yaratıcı değil teknisyendir. Özgün bir karakteri de yoktur.
Mahmut Yıldırım: Son olarak Beni Sevmeyenler Apartmanı’nda yaşayan bir yazarın aklından neler geçiriyor? Yazmak istediğiniz konular, teknikler, okuma listeniz vs. bahseder misiniz?
Korkut Kabapalamut: Bu konuya epeydir değinmek istiyordum. Herkes beni apartmanında sevilmeyen biri sanıyor. Tam tersine, apartmanın en sevilen sakinlerinden biri olduğumu biliyorum. (Diğer sakinlerle çok içli dışlı olmasam da) O öykü tamamen bir kurgu. İçinde bilinçaltımdan kimi izler taşıyor olabilir tabii ama onu psikoloğuma sormak lazım… Yazmak istediğim konuları zaten yazdım, Üç kitabım var. Kitaplarıma almadığım öykülerim de var. Neredeyse her türde yazılmış sayısız dergi yazım var. Bunlar son 25 yıla yayılıyor. Bundan sonra yazar mıyım, bilmiyorum. Okuma listemi ben de bilmiyorum. Sıralama yapmıyorum. Her gün kendimi tutamayıp kitap satın alıyorum ve sürekli biçimde okuyorum. Her şey tesadüflere kalmış. Zaten yazarken bile sıra gözetmeyen biri, okurken hiç gözetmez. Büyük Amerikan şairi e.e.cummings’in dizeleri geldi aklıma bu aşamada. İsterseniz onlarla bitirelim söyleşiyi:
Her şeyde sıra gözeten biri / hiç tümüyle öper mi seni?