Nuray Salman: Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 birçok sektörü olduğu gibi tiyatroyu da derinden etkiledi. Bu bağlamda sanat adına içinden geçtiğimiz bu dönemi siz nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal Aydoğan: Yıkıcı etkileri olduğu muhakkak. Tiyatro alanında 4-5 salon kapandı. 9 aydır toplam oynadıkları oyun sayısı 10’u geçen tiyatro, bir elin parmakları kadar değildir. Bu uzun süreli gelir elde edememe, çalışanların, sanatçıların gelir elde edemeden yaşamaya mahkûm edilmesi devletin ya da yerel yönetimlerin problemi; çözmek için adım atmaması gibi nedenler yüzünden motivasyonun çok düştüğünü söyleyebilirim.
Nuray Salman: Neden önce ödenekli tiyatrolar kapandı, neydi bu acelelik?
Kemal Aydoğan: Ödenekli tiyatroların ilk kapanan tiyatrolar olması onlara tanınan “imtiyazın” gücünü gösterir. Bir seyircinin maliyetinin 250 TL olduğu bu kurumlar, 15-20 TL’ye bilet satabiliyorlar. Yani tiyatro yaparken maddi olan belirlemiyor onların hayatlarını. İyi ki. Ancak özel tiyatroların tümü gişe geliri ile yaşıyor. Onların başka ekonomik kaynakları yok. Tam da burada ödenekli tiyatrolar, özel tiyatrolarla durum değerlendirmesi yapıp ortak bir karar almanın yolunu seçmeliydi. Başına buyruk davranmamalıydı. Martta da kasımda da bu hassasiyeti göstermedi İBŞT.
Nuray Salman: Özel tiyatrolar tek vücut ve homojen mi?
Kemal Aydoğan: Özel tiyatroların değişik örgütlenmeleri var. Bunlar Kültür Bakanlığı ile görüşmelerde masadalar. Ancak 9 aydır önemli bir kazanım elde ettiklerini söylemek mümkün değil. Bakanlığın oyalama taktiklerini engelleyemiyorlar. Mesela en son toplantı da haziran da verilecek devlet desteği yönetmeliği değişimi konuşmuşlar. haziran nire aralık nire hemşerim derler adama. Acil olarak çözülmesi gereken sorunlar var. Mesela tiyatroların vergi, SGK borçları. Bunların derhal silinmesi lazım. Kalıcı olarak KDV sıfırlanmalı, gelir vergisi oranı düşürülmeli. Salonu olan tiyatrolara kira desteği sağlanmalı. 9 aydır çalışmayan emekçilere, sanatçılara geçim ücreti verilmeli. Acil olanlar bunlarken özel tiyatrolara devlet desteği yönetmeliği değişikliği ile uğraşmak “dekadanlıktır.”
Nuray Salman: Bir çok ülkede sanat kurumları ve kuruluşları çalışanlarına ve emekçilerine sundukları destek paketleriyle ayakta kalmalarını sağladı. 2021 yılının ilk aylarına kadar bu desteklerin süreceğini de bildirdiler. Peki Türkiye’de?
Kemal Aydoğan: Türkiye bu konuda sınıfta kaldı. Türkiye devleti bu anlamda hiçbir desteği planlayıp, organize etmedi. Çünkü Türkiye devletinin gözü sadece sermayeyi ve parayı görüyor. Sadece parası olanlara destek sağlıyor.
Nuray Salman: Tiyatro, 1961 Anayasasının düşünce alanında getirdiği özgürlüklerle altın çağını yaşadı. Özellikle özel tiyatrolar bu dönemde çok etkili oldu.. 1980 askeri darbesinden sonra Türk Tiyatrosu onarılması güç büyük yaralar aldı. O günden bugüne neler değişti?
Kemal Aydoğan: Türkiye’de tiyatro yaşantısını değerlendirmek burada yapılacak bir iş değil gerçi. Epey boyutlu bir problem. Şunu kestirmeden söyleyebilirim özerk, özgür, yaratıcılığı destekleyen, nitelikli yapımların üretilmesi için koşullar oluşturan bir ortamda yaşamıyoruz. Asıl vahimi bunu artık biz tiyatrocular da pek hatırlamıyoruz. Topyekun bir amneziklik hali içindeyiz. Çoğunluğumuz sadece para kazanmaya koşullandırıldık. Ticaretin bir unsuru gibiyiz ve sadece buyuz.
Nuray Salman: Tiyatronun gülen maskesini koparıp aldılar, ağlayanı tek başına bıraktılar ne dersiniz?
Kemal Aydoğan: Tiyatroyu musallaya yatırmaya çalışıyorlar. O da hep oradan kaçıyor. Hani kurban bayramlarında onları kesmeye kalkanları boynuzlarıyla etkisiz hale getirip kaçan kurbanlıklar gibi. Hatta bir bayramda Rize’den denize atlamış Trabzon’dan çıkmıştı bir tanesi. Daha çok buna benziyor gibi.
Nuray Salman: Covid-19, ekonomik kriz, ırkçılık, sayıları hızla artan lumpenler, yıllardır cezaevinde yatanlar, cinayetlerle yitip giden kadınlar…. ve dostluk yerine düşmanlıklar… Şimdi ise dijitalleşme gündemde… Tiyatro ve dijitalleşme ilişkisini neye bağlarsınız?
Kemal Aydoğan: Tiyatro çoğunlukla mekanlarda yapılan bir sanat. Tüm sıkıntının kaynağı da bu. Mesela yayınevleri tiyatrolar kadar etkilenmedi. Çünkü çalışma koşullarını evlerinde de kurabildiler. Dolayısıyla tiyatro kendine yeni imkânlar arıyor. Kökteki tiyatro gibi bir faaliyet gerçekleşmeyecek ama bir süre salonun yerine ikame edilecek formüller geliştirilmeye çalışılacak. Mesela moda sahnesi aralık ayında “Sahneden Naklen” adında bir uygulamaya başlayacak. Oyunlar oynanırken canlı canlı seyirciye ulaştıracağız.
Nuray Salman: ‘Tiyatromuz Yaşasın’ başlığı altında adını koyduğunuz kampanya ile tiyatroların hayatta kalabilmesi için bakanlığa sunduğunuz talepleriniz vardı. Bu talepler gerçekleşti mi? Ya da şöyle sorayım, taleplerinizden hangileri gerçekleşti, yerine getirildi mi?
Kemal Aydoğan: Taleplerimizden %90’u gerçekleşmedi. Sadece özel tiyatrolara devlet desteği başvurusunu öne çektiler. Ancak vergi, SGK borcu olan tiyatroların başvurusunu kabul etmediler. Böylece belli başlı tiyatrolar destekten yararlanamadı. Bunu yerini adı sanı belirsiz bir takım topluluklara dağıtıldığına dair bir şüphe oluştu tiyatro kamuoyunda. Tam olarak ne döndüğünü bilemedik. Çünkü destek alanların listesini kültür ve turizm bakanlığı yetkilileri kamuoyuyla paylaşmadı, ısrarlı taleplerimize rağmen.
Nuray Salman: William Shakespeare; Hamlet’te, ‘’Efendim oyuncuların rahatlarını temin edin. Kendilerine iyi muamele edilsin, anlaşıldı mı? Çünkü onlar zamanımızın özeti, tarihçesidirler. Sağlığınızda adınız onların diline düşmektense öldükten sonra mezar taşınıza kötü şeyler yazılsın daha mı iyi?’’ demiştir. Bugünler için değerlendirdiğiniz de neler söylersiniz?
Nuray Salman: Baskı rejimlerinin her fırsatta hırpalamaya çalıştığı, yıkmak isteyip de yıkamadığı, yok etme hayalleri kurduğu nefretle üzerine gittiği güç, sanattır… Neden?
Kemal Aydoğan: Sanatın; hem direnci sıkı tutmak, neşeyi sürdürmek, hem de muhalif bilgiyi dolaşımda tutmak gibi özellikleri buna sebep oluyor olmalı.
Nuray Salman: Yönetmenlik kariyeriniz boyunca her yıl bir Shakespeare oyunu çıkardınız, Şu an içinde bulunduğumuz duruma gönderme anlamında bir Shakespeare oyunu olsaydı, sizce hangisi olurdu. Neden?
Kemal Aydoğan: Shakespeare’in tüm oyunlarının iktidar odakları, mekanizmaları üzerine olduğunu düşünüyorum. Komedileri de. Beklentiler Kral Lear ya da Macbeth demem yönünde olmalı. Tabii ki onlar sayılır en başta. Ama kısasa kısas, Pericles, Troilos ile Kressida da en az bu iki oyun kadar iktidar mekanizmaları ile ilgili. Shakespeare’in toplumun bu yapısal özelliğini hep anlamaya çalışan bir faaliyeti var. Yönetici kim, halk kim? İktidar ne menem bir şeydir? Oyunlarını hep bunları anlamak üzere yazmıştır.