Burak Salih Selçuk: Biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Kürşat Çelik?
Küşrat Çelik: Babadan Kars, doğumdan İstanbullu. Bir yerlerde edebiyat öğretmenliği yapıyor.
Burak Salih Selçuk: İlk kitabınız “Kara Hikâye” çıktı, öncelikle hayırlı olsun, biraz ilk kitap yayınlamanın heyecanından ve “Kara Hikâye” nin hikayesinden bahseder misiniz?
Küşrat Çelik: Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. Bende heyecandan önce korku vardı aslında. Günümüz şartlarında kitap yayımlamak hem kolay hem de zor. Korkulu olan kısmı edebiyatın herhangi bir türünde sıkı eserler vermiş yazarların arasına siz de bir kitapla dahil oluyorsunuz. Daha doğrusu onların eserlerinin olduğu bir yere siz de kendi eserinizi koyuyorsunuz.
Kara Hikâye’nin hikâyesine gelecek olursak isminin aksine aydınlık bir hikâyeye sahip. Dört sene boyunca çeşitli dergilerde yer alan hikâyelerin toplamı. Aydınlık yanı, iyi dergilerde iyi isimlerin arasında yer almaları.
Burak Salih Selçuk: Bir radyo programında dinlemiştim “annemin ellerine ve babamın dizlerine” ithafını. Okuyucular için bu ithafı anlatır mısınız?
Burak Salih Selçuk: Kitabın karakterleri, orta sınıfın çeşitli dertleriyle boğuşan kaderin kara yazısını alnına almış kişilerden oluşuyor? Bu yönüyle hikâyelerinize toplumsal yönü ağır basan hikayeler diyebilir miyiz?
Küşrat Çelik:Toplumsal sözcüğü biraz büyük gelebilir. Bireysel meseleler üzerinden hareket ediyorum. Duygu olarak topluma ulaşabilir hikâyelerim, yer yer toplum içinde problemli durumları da aktarıyorum elbette. Ama toplumun kanayan çok daha büyük yaraları var, bunlar üzerinde daha ayrıntılı çalışmalarım olduğu zaman toplumsal yönü ağır basan hikâyeler diyebiliriz.
Burak Salih Selçuk: Kitaptaki hikâyelerin tahkiyesi ağır basan yönleri var ama hiç de kurgu yönü eksik gibi görünmüyor, şaşırtıcı sonlar okuyucuya sürpriz oluyor, sayılarla hikâyeler arasında bağlar kuruluyor. Sizin için anlatıda kurgu-hikâye dengesi nasıldır?
Küşrat Çelik: Anlatıyı hikâye yapan kurgudur diye düşünüyorum. Günlük hayattan kurtaran, okunmaya değer kılan. Burada değer, dikkati üzerine toplamak anlamında.
Burak Salih Selçuk: Dergide hikâye yayımlamak hakkında ne dersiniz? Genç öykücülere tavsiye niteliğinde faydası; zararı var mıdır sizce?
Küşrat Çelik: Kitabımı dergilere borçluyum çünkü hikâyelerimi insanların karşısına çıkaran bir mecra oldu benim için. En azından ben dergi kaynaklı bir hikâyeciyim, bu konuda bir genellemeye gidemeyiz ama fayda veya zarar insanın kendiyle dahil olabileceği şeyler. Bir tavsiye olacaksa eğer insanın ilk önce ne istediğini iyi bilmesi gerekir diye düşünüyorum daha da önemlisi istediği şeyi aynanın karşısına geçip kendine de açık bir şekilde itiraf etmesi. Burada istenen ve itiraf edilmesi gereken şeylerden niyetim edebiyattan ne anladığımız biraz da. Derginin, kitabın veya benzeri herhangi bir yayın organının zararı veya faydası bizim edebiyat tanımımızla da ilgili. Ama edebiyatın en sevdiğim yanı yüzlerce yıldır binlerce insana maruz kalmasına rağmen asla kendinden ödün vermemesi. Yani onun kendine ait bir tanımı var ve kendinden asla şaşmıyor. İçindeki bütün türlerden öte bir büyüklük. Çok üstü kapalı gelebilir söylediklerim ama tavsiye değil de düşünmeye yardımcı olmak diyebiliriz.
Burak Salih Selçuk: Hikâye yazma serüveni meşakkatli bir iş midir? Sonuçta hayattan bir şey anlatıyorsunuz, bunun bir bedeli var mı?
Küşrat Çelik: Bedel sözcüğü benim boyumu aşar. Yazı için bedel ödemiş biri değilim henüz. Ama meşakkatli yanı hikâyeyi içimizde taşımak. Bir de bazen biz tüm bunları vicdan yükümüzden kurtulmak için mi yazıyoruz, diye insan kendine sormadan edemiyor. Bunu da meşakkatten sayabiliriz.
Burak Salih Selçuk: Yazma süreciniz nasıl işliyor, özel bir ritüeliniz var mı? hikâyenin bittiğine nasıl karar veriyorsunuz?
Burak Salih Selçuk: Beslenme kaynaklarınızı sormak istiyorum. Modern hikâye var; Kitapta fantastik denilebilecek bir öykü de var, bir dengbej’in hikayesi, Fantastik öykülere de merakınız var mı?
Küşrat Çelik: Beslenme kaynağım, insan. En somut cevabım bu olur. Kulağım insana dayalı dolaşırım. Hikâyeyi duymayı severim. Hikâyeyi duyup onunla dolaşmayı. Tabii bunu okumayla desteklerim. Duyduklarımla okuduklarımı kıyasa tabi tutarım. Okuduklarımı duyduklarımın, duyduklarımı okuduklarımın süzgecinden geçiririm. Sonrası zamana bağlı olarak gelişir ya yazıya geçer ya da dilimde dolaşır.
Aslında fantastiğe genel manada bir merakım yok, kitaptaki dengbej hikâyesini fantastik olarak değerlendirmek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Bu bir gelenek, âşıklık gibi. Büyük bir hikâye anlatıcılığı. Gerçeğin tam ortası. Onlar ellerini kulaklarına koyup anlatırlar, burada bir benzerliğimiz var. Bir nevi ben de onlar gibi duyup topluyorum sözü. Söylemiyorum da yazıyorum.
Ben teşekkür ederim, kıymet verip okuduğunuz için ve söyleşiye değer bulduğunuz için.
Burak Salih Selçuk:Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.