Bir öykünün ortada hiçbir şey yokken ama sadece bir tek fikir ya da kavramdan nasıl belirdiğini ve ortaya çıkana kadar geçirdiği yolculuğu anlatacağım ve bu yolculuğu Karton Ev isimli kitabımdaki Kiralık Mezar isimli öyküm üzerinden örnekleyeceğim. Öykücülere sorulan en can sıkıcı sorulardan biri “Ne hakkında yazıyorsun?” ya da “Öykülerin neyle ilgili?” sorusu olabilir. Bu soruyu soran kişinin pek de iyi bir öykü okuru olmadığını, öykü denince aklına en iyi ihtimalle “Tavuk Suyuna Öyküler” gibi bir bulutumsu popüler kültür metası geldiğini anlarım. Yine de elbette karşımdaki kişiye onu tatmin edebilecek cevapları verebilmek için bir şeyler geveler dururum. İşin kötü yanı verdiğim yanıtla onu tatmin edemezsem, benim ne hakkında yazdığını bile bilmeyen bir şarlatan olduğumu düşünecektir. Buna benzer zor sorulardan biri de “Konularınızı nasıl seçiyorsunuz?” sorusudur. Bu soru, içinde veya devamında elbette, yaşadığın olaylar mı bunlar, nereden buluyorsun, önce yazıp sonra mı öykünün ismine karar veriyorsun gibi soruları da barındırır ya da taşır. Bu devam soruları biraz daha üzerinde konuşulup tartışılabilecek konulara evrileceğinden cevaplamak için daha hevesli olduğum sorulardır.
Her yazarın farklı bir yazma pratiği var.
Doğrusu benim açımdan bilinmezliklerle örülü bir öykü yazma sürecinin içine dalmak çok daha heyecan vericidir. Yazarken kendimi tıpkı bir okur gibi görmeyi, okur yerine koymayı severim. Yazma anında bir nokta gelir ki öykünün ne tarafa gideceğini, bundan sonra ne olacağını bilmediğim durumlarla karşılaşırım. Orada okurun merakını ve beklentisini yaşarım. O heyecanı yaşamıyorsam, durduğum yer zaten yanlıştır. Sonrasında her yazdığım satır bir sonraki satırın merakını ve heyecanını bana yaşatır. Gelip beni yolda, otobüste, restoranda bulan hikâyelerin hazırlopluğu ne kadar keyifliyse tek bir kavram ya da çıkış noktasından hareket ederek tahmin edilemez bir akışa kapılan öykülerin yaratım süreci de bir o kadar keyiflidir. Bulduğumuz ve bizi heyecanlandıran şey belki bir sondur, belki bir başlangıç, bazen öykünün herhangi bir yerine yerleşecek olan bir söz, bir duruştur. O noktadan başlayarak çevresinde bir ağ örmeye başlarız.
Kiralık bir mezar hakkında yazmaya nasıl karar verdim, nereden çıktı bu kiralık mezar fikri? Bu öykünün ortaya çıkışıyla ilgili bildiğim tek şey, her şeyden önce aklımda sadece “kiralık mezar” imgesinin var olduğu. Bu imge, kavram, söz öbeği nasıl aklıma yerleşti, hangi anda, neyi görüp duyup okuyup da bu iki kelimeyi yan yana getirdim, hatırlamıyorum. Fakat uzun süre, aylara yıllara yayılan süre zarfı içerisinde beynimin içinde dönüp durduğunu biliyorum. Taslak halinde yarım kalmış öykülerin bulunduğu klasörde kiralık mezar adında bir dosya var. Bu dosyanın bilgisayarda oluşturulma tarihi 2005, demek ki bir deftere ya da kâğıda not edilme tarihi biraz daha erken olmalı. O dosyada kiralık mezar ile ilgili hızlıca kısa notlar almışım. Örnek vermek gerekirse şunlar yazıyor: “yer kazanmak için dikine gömülen cesetler, şehrin yansıması göklerde ve yerin altında, şehirlere kaçanlar ve şehirlerden kaçanlar, para yoksa şehir ölülerini bile içinde barındırmıyor, mezarımın mülkiyetine sahip olmaya ihtiyaç duymuyorum…” ve daha birkaç cümle daha. Bu kavramlar kafamda dönüp dururken Yağmurun Gelişi adını verdiğim, yazmaya uğraştığım bir öyküyle bu fikri bir araya getirmeye karar verdim. Ölümcül hastalığından dolayı yaşadığı şehri terk eden ve mülkiyet kavramını sorgulayan bir kadının hikâyesi idi ve oturduğu kafede yağmurun gelişini izlerken garson gencin ona son derece kibar davranmasından ötürü gençten hoşlanıyordu ve şimdi burada anlatamayacağım bir yığın ahlaksız düşünceler geçiyordu aklından. Şehre ölmek için gelmişti, az zamanı vardı. Kimsenin kendisini tanımadığı bir şehirde, her türlü yerleşik ilişki çeşitlerinden azade ve mülkiyet ilişkilerinin dışında kalarak huzurlu bir ölüm arzuluyordu. Bu öykü için uygun bir kavramdı kiralık mezar ve öyküyü tamamen değiştirip kiralık mezarı merkeze koyarak metni yazdım. Bu öykü dosyasının oluşturulma tarihi ise 2007 imiş. Öykü İçime pek sinmedi. Bir şeyler eksikti. Yine de yazıp bitirdim ve kenara koydum, arada bir açıp okumak için. Üstünden zaman geçsin de tekrar değerlendireyim, nasıl olsa yola gelir diye düşünüyordum. Fakat öyküyü bitirmemin üzerinden aylar geçmesine karşın bir türlü yazdıklarıma ısınamadım. Olmadı. Neden olmadığı hakkında ayrıntılı bir izahat vermek istemem ama çoğu kez karşılaştığım bir durum aslında, beğenmemek yeterli, dili, anlatımı, atmosferi, karakterin sahiciliği, hayal edip belki adlandıramadığım havayı bir türlü yakalayamadığım için geride bıraktığım birçok öyküden biri haline geldi. Ondan umudu kestim. Fakat bu umudu kesmek de kesin bir yok sayış olmuyor. Çok uzun zaman sonra okuduğumda bazı öykü ölüleri bana yeni bir öykünün nüvesini verebiliyor. Öyküyü hiçbir yerde gün yüzüne çıkarmadım, sanırım çıkarmayacağım da.
Fakat kiralık mezar fikri bu başarısız denemeyle yerle bir olmadı. Gücünü koruyup aklımı meşgul etmeyi sürdürdü. Karton Ev’deki kiralık mezar öyküsünü nasıl yazmaya başladığımı da çok net hatırlamıyorum fakat sanıyorum ki bu fikir Van Gölü Ekspresi kitabımdaki Fotoğraf isimli öykümü tekrar okuyunca gelişti. Orada Satılık Hatıralar yazan bir reklam tabelası görerek tren seyahatine çıkan bir kadından bahsetmiştim. O zaman bu kiralık mezarın da gerçekten kiralanabilen bir somut mezar olabilirliğini düşünmüş olmalıyım. Böyle bir tabelaya sokakta giderken rastlasam ne düşünürdüm diye sorguladım kendimi ve ilk satırlar dökülmeye başladı. Tabelayı sokakta gören öykü kişisine bir şeyler düşündürttüm fakat sonra çıkıp bu tabelayı asan ofise girecek miydi? Ben çok merak ediyordum orada kiminle karşılaşacağını ve ne konuşacaklarını. Ben merak edince, öykü kişim de merak etti ve onu merdivenlerden yukarı çıkarttım ve bir ofisin kapısından içeri doğru iteledim. Karşısına çok güzel bir kadın satış elemanı çıktı. Sonra konuşmaya başladılar zihnimin içinde, ben kenara çekilip dinledim, duyduklarımı yazdım, mezara girişi, içeride yaşadıkları hepsi yavaş yavaş aklımda şekillendi ve olan biteni not ettim. İlk yazdığım öyküdeki mülkiyetsizlik kavramı silindi gitti, bambaşka dertlerim oldu, onlarla cebelleştim, daha çok insanın ölmeden önce bir mezara girdiğinde neler hissedip neler düşünebileceğine, hayatına dair ne gibi çıkarımlar yapabileceğine dair içinde ironi de olan bir bağlamda ilerlettim öyküyü.
Kiralık mezar kavramını kullanarak ilk yazdığım öyküyle Karton Ev kitabına giren Kiralık Mezar öyküsü arasında en ufak bir ilgi ve benzerlik kalmadı. İlk yazdığım öyküde sanırım doku uyuşmazlığı yaşandı. Bir organ naklini andırıyordu yaptıklarım. Var olan bir öyküye dışarıdan başka bir kavram nakletmeye çalıştım ve başaramadım. Bunun için kıyıda duran o ilk öyküm için pişmanlık duymuyorum. Çünkü nakil başarılı da olabilirdi; denemeden bilemezdim. Her öykü için değil ama benzer durumlar yaşadığım ve sonucundan memnun olduğum öykülerim oldu. Bazen yazdığım ufak tefek, devamını getiremediğim tek paragraflık, tek sayfalık metinler oluyor. Bu metin parçaları kafamda dağınık yapboz parçaları gibi salınıp duruyor genellikle. Onlarla ne yapacağımı bilemiyorum. Fakat öyle anlar geliyor ki yazdığım bir öyküde, boşluktaki metinlerden birini kullanabileceğimi hissediyorum ve biraz değiştirip öyküye uygun hale getirerek kullanıyorum. Çok iyi sonuçlara ulaştığım denemelerim oldu. Bu da yazma işinin biraz mekanik ve zanaatkârlık tarafı. Böyle bir durum var kuşkusuz, her şey hisle, ilhamla, dili kullanma biçimiyle belirlenmiyor. Bazen bir ayakkabı tamircisi pratiğiyle altı delik bir ayakkabının altına lastik bir parça uydurup yapıştırmak gibi öyküyle uğraşırken elimdeki her malzemeden yararlanmaya, delik kısmı kapatacak parçaları arayıp bulmaya çalışıyorum. O parçalardan ne kadar çok varsa o kadar rahat ediyorum. Hatta bazen yarım kalmış ve umut vaat eden bir öyküyü paramparça edip bir yerlerini kopartmaktan da geri durmuyorum.
Kiralık Mezarı yazma deneyimim, bazı öykülerin tek bir etkileyici kavram etrafında örülüp geliştirilebileceğini, sadece buluşumuzu bir an önce kullanmak için içimize sinmeyen vasat bir öyküde kullanıp heba etmemek gerektiğini bana gösterdi. Aceleci davranıp ilk öyküde ısrar etseydim ve hasbelkader bir yerlerde gün yüzüne çıkartsaydım sanırım kiralık mezarı bir daha kullanamazdım. Karton Ev’deki öykü için kiralık mezar fikrinin heba edildiğini düşünenler de olacaktır mutlaka. Kiralık mezardan benim kadar etkilenmeyenler de vardır. Ben yine de ilk denediğim öykünün durumunu bildiğim için yayımlanan öykümden memnunum.
M.Özgür Mutlu