Yutkunmayı, sizi o kadar çok sevdim ki, öğrenmek de laf mı, yutkunmayı kulaklarıma küpe ettim. Ben sizi çok sevdim. Sizi o kadar çok sevdim ki… Ayıptır söylemesi, ben sizi o kadar çok sevdim ki, ancak o kadar olur. Her birinizin ardında kalp kapağımda gittikçe boynuzlanan bir keder büyüdü. Sokaklara düştüm; kendimin çıkmaz sokağı oldum.
“Kalan, gidenine talandır.” dedim. Talansa da kalmak, sizi yine çok sevdim. Sizi o kadar sevdim ki, Donumda Islak Zehir’i öğrendim.
Uyudum, ben var sevmek* dedim. Uyandım, ben var sevmek dedim. Öyle uzak, öyle güzelce uzaklara yerleşmiştiniz. Ben gözleri mor kabahat yine yolunu bulmuş sevmenin, kendime küfür yumağından bekleme süveteri yaptım.
Anne ey, ey ya Anne, meme dostluğuydu. Yüzüm saklamanın kuyusu da olsa, çıkarıp çıkarıp “Kimsenin kimsesi yok evladım.” diyen ey ya Anne.
Ben sizi çok sevdim. Ben sizi… Ben… Sizi… Çok… Sevdim… Ben sizi o kadar çok sevdim ki, ölüme ancak o kadar yakışırdınız. Allah var, hiçbirinizi unutmak nedir bilmeyecektim. Sevmek var, unutmak yok. Anneme sorun, biz ailecek unutmayı bilmeyiz.** Ama öldürmek, sevmekten öldürmeyi ailecek biliyoruz. İşte öğrendim ben de.
Ben sizi o kadar çok sevdim ki, artık o kadar, bardak nasıl taşarsa işte o kadar. Sizi o kadar sevdim ki, ayıptır söylemesi, sevmek fakiri oldum sayenizde. Fakat artık sizi yaşatmama gibi, öldürmek gibi, unutmak gibi bir lüksüm var.
Hoşça Kal Hoş Tilki…***
_________
(*) Ülkü Tamer şiirine öykünme
(**) A. Zekai Özger şiirine öykünme
(***) Ece Ayhan