Bütün eğitim sistemlerinde “Sıkılmayı Bilme Sanatı” temel öğretilerinden biri olmalı. Ne zamandır, belki üç belki de yıllardır bu cümle zihnimi kurcalıyor. Kurcalamak mı sadece, tırmalıyor; zihnimdeki sıkılmak üzerine her şeye boynuzlarını batırıyor. Bu denli güçlü bu cümleyi imkanım olsa da her eğitim sisteminin baş öğreti uzvu haline getirebilseydim…
Günlerdir yine Charles Bukowski’nin hangi kitabında okuduğumu anımsamadığım “Genelde sıkılan insanlar, sıkıcı olurlar.” cümlesi ile uyanıyorum. İyi de diyorum, bir insan pekala sıkılabilir, sıkılganlığını başkasına bulaştırmadığı sürece nasıl sıkıcı olabilir? Kendime pay çıkamaya çalışıyorum. Çünkü burada kendim üzerinden durumu değerlendiriyorum: Ben korkunç derecede sıkılıyor olsam da -gerçi sıkılmanın, sıkılmak olmadığını, modernleşmenin ürettiği, yapay bir sıkılganlık olduğu kanısındayım- sıkılganlığımın başkasına bulaşmasının önüne set çekiyorum. Sanki Bukowski’nin cümlesine ihanet ediyor olacağım sıkıldığım zaman, sanki modernleşmekle üretilmiş bu yapay sıkılganlığı kendimde görürsem aciz biri olup çıkacakmışım gibi. Sanki benim için yapay sıkılganlık olan durumu kastediyor Bukowski’nin cümlesi, yoksa bunca yıl niye onaylı kalırdı zihnimde.
Sıkılmak bulaşıcıdır. Bunu öğrendim. İnsan insana sıkılır. İnsan insanı sıkar. Öğrendim. Kim öğretti? Hani sıkılmak yapaydı, yapaysa bu yapaylık nasıl bir geçek olup, onu gerçekmiş gibi, bir önerme olarak yazabiliyorum şimdi? Ama işte her şey gibi, olmayanın oldurulduğu günümüzde ben de olmayanı oldurup bir gerçek gibi yazabiliyorsam, yine de sıkılmamak olmalı işim diyorum, kendi kendime.
Yoksa gerçekten sıkılmak bir şey yapmamanın gerçekliği midir ? Modernleşmenin yapaylığı değil midir? Yanılıyor olamam, bu dünyada her şey yapılıyor ki, her şey yapılabilir kıvamda iken, nereden çıkacaktı sıkılganlık. İnsanlık tarihten bugüne kadar her gün bir şey yapmadı mı ? Öldürdü, haplar, atom üretti; adaletsizliği yürürlükte tutan belgeler yaptı, kimliğinden yaraladı insanı, dünyayı boğazına kadar kanla, zulümle doldurdu… Bu kadar şey yapan insan niye sıkılacaktı. Yoksa biriniz hâlâ çıkıp sıkılganlığını varoluşsal bir mahiyette mi değerlendirecek? Fakat insan bu yapay sıkılmanın farkına da varmayan olsun ve ona göre gerçek olsun bu sıkılganlık: Bir şey yapmamaksa sıkılmak, sıkılan bir insan modeli olmak da bir dinamiğe işaret ediyorsa, o zaman sıkılmaktan söz edemeyiz. İnsan sıkılırken bile sıkılma işlemini gerçekleştirdiğine göre, gerçekte sıkılmış biri olamaz.
Sıkılmak, modern dünyanın gereksiz bir lüksüdür. Herkes de ne güzel bu lükse sahip olmak için elinden gelini elinde bırakıp, sıkılmayı gerçek sanıp, sıkılıp duruyor. Evet, tüm algı burada toplanmış. Bu toplu algıyı, ateşe versek de külleri yaşar. Gösterememek ne umarsızca bir şey. Bu soyut, yapay sıkılganlığı somutlaştıracak bir asanın hayali bile bana umarsızlığımı hatırlatıyor. Ne yazsam da insanlık yine sıkılacak, sıkıldığının yapaylığını göremeyecek… Hadi belki bir istisna sıkılmayan biri olur, olur da beraber sıkılmayız.