Gün ışığı yeryüzüne eğiliyor. Uçmak mümkün değil, kanatlarımı bulamıyorum. Onu ben çok küçükken koparmışlar kalbimden. Canım çok yanmış. Uçamıyorum. Bana kalsaydı, kanatlanmak isterdim birdenbire. Kendime bile hissettirmeden, birdenbire. Kendime rağmen yanında oluvermek: Sana ait bir gökyüzünden yine sana gelerek. Bütün özlemlerimi anlatmaya. Gökyüzünün buğusundan, ekmek kırıntılarının bir masanın üzerinden yere düşüşüne kadar, her şeyi anlatmak isterdim sana. Dışarıdan envaiçeşit kuş sesi geliyor. Sabah neşesi içinde salınmıyorlar semada. Acı çığlıkla ötüyorlar. Telâş içinde kuş ötüşleri. Islık çalıyor biri diğerine. Guguk kuşu durmadan ötüyor. Akşam vakti olsa kıyamet kopuyor sanacağım. Yokluğa konuşlanan varlığın, uçurum görünümünde. Şimdi o boşlukta parçaları birleştiriyorum. Senin olduğun o parça hep eksik kalıyor. Kuşların korkunç ötüşlerine denk tonda Requiem sesi geliyor apartmandan. Nerede duysam tanırım bu müziği. En kısık tonunda bile olsa kulak kesilirim; ölü yanlarım dirilir. Her sabah aynı müziği çalan kim? İn midir cin midir? Henüz tanışmadık. Müziğin içinde buluştuksa buluşmuşuzdur.
Acıdan kaskatı kesilmiş bir sesle konuşurken duydum onu ilk. Donuk. Hiç kimsenin kalbine yama olmak istemem. Hiç kimsenin kalbinde yara bandı kadarlık durmak istemem. Kalabalık kalbe aşk olmak istemem; gürültüden sesimi duyuramam. Ne istediğini bilmeyen birinin aşkına inanmak istemem. Kendini tanıma yolculuğunu sürmeyen birine âşık olmak istemem. Böyle diyordu ya da bana öyle geldi.
Seni hayal ettiğimde kapımda belirdin. Boşluğa doğru “Sen,” diyerek seslendim; ismin yoktu belki de hiç olmamıştı. Varlığının içine senden olmayan huylar doldurdum, bana yabancı kal diye. Aceleyle çıkmak istedim evden. Kapımı açacakken apartmandan gelen Requiem sesini duydum, saat erkendi, hazır değildim hiçbir şeye. Kimin dinmeyen yası bu? Cenaze mi var? Merdivenleri ağır ağır çıktım, bu benim zamanı yavaşlatma biçimimdi, hatırlamazsın sen. Hatırlaman için var olman gerekirdi. Yoktun. Müziğin geldiği kapıya yöneldim. Zıırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr. Zııııııııııııııııııııııırrrrrrrrrrrrrrr. Zııııııııııııırrrrrrrrrrrr. Zııııııııııııırrrrrrr.
Gün ışığı yeryüzüne eğiliyor-du,
İşime gücüme gittim, seni hayal etmeye paydos, çalıştım, sokak kedilerine gülümsedim, akşam serinliğinde eve döndüm. Bütün gün aklıma bir kez bile gelmemiş oluşunu kutladım sokağıma vardığımda. Artık seni hatırlatmayan göğe bakıp, yeni şeklini alan bulutları selamladım. Müzik sesini takip ettim. Zıııııııııııırrrrrrrrrr. Zııııııııııııııııırrrrrr. Zııııııııırrrrrrr. Zıııııııııııııııııııırrr. Zıııırrrrrrrrrrr. Kapısını çaldım. Kapısını açtı. Hiçbir şey söylemeden balkona çıktım. Karıncalar yuvalarına çoktan dönmüş, güvercinler buğdaylarını yemiş. Sustum. Sen aklıma bir daha uğrama diye aşkı düşündüm. Aşk! Ötekinin varlığında kendini bulmak mı? Kendi varlığında ötekini bulmak mı? Öteki ve kendi ayrımı olmadan bir olmak mı? Eksik hissedince mi aşk var oluyor tamamlanınca mı? Obsesyon mu hastalık mı bulaşıcı mı? Karşılaşınca mı aşk olur çarpışınca mı? Bir deli sarhoşluk hâli mi aşk bir baş dönmesi mi? Her şeyin birbirine karışması mı berrak bir nehirde akıp gitmek mi? Mümkün mü, yoksa sanrı mı? Çoğalmak mı eksilip eksilip birleşmek mi? İki kişilik dünya mı? Katman katman evreni tek bir ruha sığdırmak mı? Varlaşmak mı yok olmak mı?
Nice zamanlarda sonra nihayet anladım; sen hiç var olmamıştın. Başımı göğe kaldırdım. Yıldızlar iyice parlamaya başladı gök karardıkça. Boşluğa fırlatılmış halde kapısını çaldım. Zııııırrrrr. Zııııırrrrrr. Zııııııırrrrr. Zıııııırrrrrrrrr. Kapısını açtı. Gün batımının ruhu şefkatle saran o ılık serinliği dolaşıyordu aramızda. Ona baktım, içimden söylediklerimin anlamını kavramış bir bakış vardı gözlerinde. Caddeden geçen otobüsleri izledik; durakta bekleyenleri. Cadde kendini sokak kedilerine bıraktığında göğe çevirdik başımızı; yıldızları seyrettik. Akşamın akıp giden sesini dinledik bana kalbim kadar yakın bu insanla. Senin yokluğunun verdiği boşluk, beni o gece terk etti.
Kafamın içinde hâlâ Requiem çalıyor,