Bizim Buralarda Şiir Üflenerek Okunur
“Sizin iki kere güldüğünüze ben kırk kere ağladım
Benim kırk kez ağladığıma siz bin kez güldünüz
Artık sizinle konuşabilirim…”
Sedat İpek
Kimselere diyemez bazen insan çünkü şiirin dışında hiçbir dili yoktur, sınır boylarında ihanetlerin yeminleri bir yurdun varsa. Kırk yıllık bir savaşın yurdunda doğduysan ve doğduğun yerde büyümemişsen, ne kadar sizinle konuşabilirim desen de, konuşmak yazmanın onda biridir ancak bizim buralarda.
Bizim buralarda, yani Karaçoban’da, yani Erzurum’da yani Alin Roza’nın babasıysan daha yayımlanmamış kitapların vardır, henüz yayımlanmamış kaderin gibi. 1987 yılında doğmuş Şair Sedat İpek, o doğduğunda eğer yaz olmamışsa ve yanılmıyorsam ben bir karakolun iç duvarına şunları yazıyordum, bir Erzurumlu jandarma erinden aldığım kalemle; “bizim buralarda şiir üflenerek okunur.”
Ve Erzurum’da kış uzun ne zaman doğacağımız belli değildir, ve ne zaman yazacağımız gurbeti…
Yedi sekiz yıl önce yeryüzünü karalayınca İpek sonra konuşmaya başlıyor.
Artık Sizinle Konuşabilirim, diyor.
Sevinçli yazlar izin kâğıdını yırtmaya başlayınca şair de şiire geliyor. taşlarla biten bir şiiri sevinçli yazlarla başlatıyorsun, atlar ve kadınları bir coğrafyanın atlasında düşünüp yazmak…
Şair bir avlu gibi, “içimden geçin büyük adımlarla” diyor, şairsin sen sakın doğduğun yerden kopma, hele Karaçoban’dan hiç mi hiç kopma.
Bakın;
“Burada herkese yer var
Çünkü burada otuzundan sonra utanmaya başlıyor insan
Ki biz utanmasak çoğalmazdı balkonlar
…”
Ve yine;
“… Annem buralarda hiç karga yok diyordu asansör boşluğundan bakarak..”
Anneler ne derlerse doğru derler şair, bir karga vardır yine de uzaklarda, uzak yolardan, uzak dağlardan beklenen, bir oğulu haber eden bir karga vardır… bazı anneler oğulları uyusun diye yalan söylerler ve ben annelerin tüm yalanlarına inandım.
“ve elbet kırlardan gelecek birileri…”
Sonra şairin kızı varsa şair büyür, yoksa acemi birliğini tamamlayamaz ne kadar hayata hizmet ederse etsin.
Şair Sedat ipek de şöyle seslenmiş kızına; “Kızım bir nar ağacı / Güzelleşsin diye dünya, tanelerini saçıyorum ben.”
Senin gibi ben de çaresiz bir ricada bulundum ama kaybettim!
Şaire rücu etmek, hiçbir Allah, hiçbir aşk, hiçbir gidiş, hani diyorsun ya; “bir ceylan yanımda geçti -karda- iz bırakarak…”
İşte o “karda” iki çizgi arasındaki beyaz ayak izleri, gittim, dönmez olsaydım dediğim Karlıova’ya uğradım “karda” deyince bir diz kırıldı sanki. Şairlerin dizeleri kırılınca dizleri kırılmış gibi olur bazen.
Bu sıralar dinlediğim “Dilber” türküsünü dinliyorum adaşım Mazlum Çimen’den. Bir başkente atayım dedim bu türküyü, sevdiğim mi uzak yoksa başkentler mi, bilmiyorum…
Türkü yoldayken dağılıyor, ulaşamadı, diyor gelen bir mesajda!
“Ve dilek tutalım sınır boylarında teneffüse çıkan çocukları…” diyor şair. Ama ben diyorum ki iki f arasındaki çocukları tutalım, sımsıkı tutalım bir şarjörün kokusundan uzak, o ağacın dibindeki kurtaramadığımız çocukları, yerlerine kendimizi gömelim bir dal yerin altına…
Ve sınırların iç acıları toplamı çocuklar. Ve rüzgârdan önce gelen yaprak. Ve yaşamdan önce gelen ölümün yurdu çocuklar…
Sonra bir vesikalık fotoğraf, hepimiz gülüyoruz sanki içinde, kadınlar, sınırlar, teneffüsler, sloganlar… kalbine tüfek tutulan çaresiz bir “Alevi ağıtı”na uğruyorum, şiir nasıl da Alevi diyorum.
Aşık Melûli kulaklarımda, “söyle dilber suçum nedir,” nabzımı tutup koşuyorum kan grubu diyorlar, nedir nedir nedir diyorlar, virgülsüz soruyorlar art arda. İşte bu koşulan ölümlerin hemen yakınında yazılır bizim buralarda şiirler ve üflenerek okunan şiirler.
Şairin biri kan grubum, şiir rh pozitif diyor.
Bakıyorum, korkuyorum. Ben ikinci defa ölmek istemiyorum, diyorum tanrıya. “Ellerine bakabilirsin artık…” diyor Turgut Abi (Uyar)
İşte böyle bir kitaptan çıkıp korkarak sokak lambalarına bakıyorum, kar yağıyor yük vagonlarının üzerine, benim sevdiğimi hatırladığım yerde başka bir şair sevdiğinin ellerini tutmuş. Ne güzel işte şiir insanın ve gecenin tarihi olacak.
Bu tuhafiyecide bu yaşananları o gün de tuhaf tuhaf düşünecekler bazı insanlar.
Sen şiirini yaz, yeryüzünü karalamaya devam et, herkes uçar elbet ama biri kalır, kötülüklere inat.
Sedat İpek Kimdir: Alin Roza’nın babası şair Sedat İpek, 1987 Erzurum Karaçoban doğumlu. “Bir Yeryüzü Karalaması” ve “Artık Sizinle Konuşabilirim” adlı yayımlanmış iki kitabı var.