“Ercan Kesal’a Mektup!”
Değerli Ercan Ağabeyim,
Merhaba!
Bir mektup bu denli mi zor yazılır, şaştım kaldım. Bugüne dek yüzlerce mektup yazmış olsam da ilk defa zorlanıyorum. Ne zaman yazmak için masama otursam, dakikalarca defterime baktım ve masadan kalktım. Günlerce, gecelerce kafamın içinde sözcükleri yerleştirmeye çalıştım. Yürüyüşlere çıktım, yerlere dökülmüş sarı yaprakları çiğneyerek dolaştım. Zaman zaman “ahmakıslatan” altında ıslandım. Bazen çalışma odamın camının ardından bazen balkonda elimde kahve ve sigarayla izledim yağmurları. Bunları yaparken kafamda sadece bu mektup vardı. Çünkü bu mektup bendeki seni anlatabilmeliydi. Hem de en yalın şekilde, en doğru sözcüklerle.
Sevgili ağabeyim,
Seninle tanıştığım günü anımsıyorum. İzmir Kitap Fuarı’nın kaçıncısıydı bilmiyorum fakat Peri Gazozu’nun imzası için buradaydın. Ürkek adımlarla, yanımda oğlum Efe’yle yanına yaklaşmıştım. Elimde kitap da yoktu. Rastlantısal bir şekilde orada olduğunu görmüştüm. Daha önce Peri Gazozu üzerine de yazmıştım. Kitap üzerine ayaküstü söyleşerek ayrılmıştık. Sonra bir gün (ki aradan uzun bir zaman geçmişti) telefonum çaldı. Ekranda kayıtlı olmayan bir numara. Karşımdaki ses “Ben Ercan Kesal” demişti. Nasıl bir heyecan bende o anda. Etraftaki bütün sesler sustu sanki sadece sen konuşuyordun telefonun diğer ucundan. Anladım ki fuarda hissettiğim o samimiyetin sahte değilmiş. Hatta gerçekten bile daha gerçekmiş!
Ve gelirsek bugüne…
“Kendi Işığında Yanan Adam/ Tanıdığım Metin Erksan” adlı kitabını okudum geçenlerde. Kendine has üslubun ve anlatımınla bir Metin Erksan portresi koymuşsun ortaya. Bunu mekanik bir şekilde değil de birlikte yaşadıklarınızdan kesitler sunarak yapmışsın. Böylesi daha iyi olmuş bence de. Biyografi kitabının ötesinde bir anı kitabına dönüşmüş. Ercan Kesal’ın o sıcak anlatımını hayranlıkla okuduğumuz daha önceki kitaplarından biri olmuş. Kitabın bir yerinde diyorsun ki; “Farkettim ki Metin Hoca’yla en az sinema konuşmuşuz.” Kitabı okuyunca fark ediliyor biz okurlar tarafından da. Kitapta sinemadan daha çok, insan hallerini, memleket meselelerini, kitapları, İstanbul’u konuşmuşsunuz.
Seni bana sorduklarında “nasıl bir insan” diye, ilk yanıtım “vefalı” oluyor. Sonrasında naif kişiliğin, babacan tavırların… O gün bıyıkların getirdiği sert görüntü kişiliğe yansımamış diyorum. Ama en çok da vefa. Senden öğrendiğim bir davranıştır o. Kitap da bu vefanın bir eseri aslında. “Abim, dostum, yâd ellerde babam, arkadaşım, şahidim, hastam, hocam ve ustamdı” dediğin Metin Erksan’ı kitaplaştırmışsın. Daha ne olsun. Üstelik kızgın, huysuz bir insanı olabildiğince sempatik kılarak. İmrenilecek bir dostluğun hikâyesi olmuş bu kitap aynı zamanda. Ve kitapta bir hikâye var ki tespitin harikalığı insanı yerden yere vuruyor. “Senaryonun Kehaneti” başlıklı bölümü okuduğumda uzun süre gözlerim daldı karşı kıyılara. Yeniden toparlanıp kitaba dönmek kolay olmadı benim için. Metin Erksan’la olan dostluğunun hikâyesi, anıları da değil bu kitap. Böyle değerlendirirsek haksızlık etmiş oluruz. Çünkü aynı zamanda sinema tarihimize hızlı bir bakış bu kitap.
Ercan ağabeyim, Galeano “öykü anlatıcıları yitik hatıranın, aşkın ve acının görünmeyen ama hiç silinmeyen izini arar” demiş ya sen de onlardan birisin bana göre. Sözlerime burada son verirken en derin saygılarımla selamlarım ağabeyim…
Mehmet Özçataloğlu
Gerçek bir belirleme olmuş;’Anadolu’nun vicdanı’ olan yazar….
Merhaba Mehmet Bey,
Ercan Kesal’ı severim ama Metin Erksan’ı yazdığı kitabında ilk tanıştıklarında Yılmaz Güney ve Nazım Hikmet’e hain diyor ,Haris Alexiou’yu dinlediği için de bir Türk hekimi Haris Alexiou dinlemez diyor.Yeni tanıştıkları için o sırada bir şey sormaya cesaret edemiyor ama onca yıl dostluk yaptığı kişiye daha sonra sormaz mı insan neden diye.Ben kitabı okurken sürekli bunu sormasını bekledim,nedenini hala merak ediyorum ve doğaldır ki asla öğrenemeyeceğim.Metin Erksan’la yapılan röportajı da da keşke hiç yayınlamasaymış.Metin Erksan’ın kafası belli ki oldukça karışık ve çok sevdiğim o yönetmeni bu haliyle okumak,ve hep o haliyle hatırlayacak olmak beni çok üzdü.
Ercan Kesal’a yazmak istedim ama Facebook sayfası herkesin yorumuna açık değil,mektubunuz fırsat oldu.
Sevgiler
Hasan Selçuk