“Günlükten Dökülenler/ 3”
09.02.2018
Küçük İskender’i okumaya devam ettim bugün. “Kırık Kadeh Sineması İftiharla Sunar” adlı kitapta o kadar güzel meyhane güzellemeleri var ki; alkollü içecek kullanmayan beni bile mest ediyor. “Bir öğleden sonrasında köhne, taş bir bina, tek katlı. Camın ardına oturmuşum, dışarıyı izliyorum. Belki ılık bir bahar günü. Cama vuran yağmur damlaları tutunamayıp aheste aheste aşağı süzülüyorlar. Fonda Abdullah Yüce var. Belki ardından Müzeyyen Senar gelir, onun da ardından Makber diyerek Hamiyet Yüceses… İçerisi kalabalık olmadığından anason kokusu da yoğun değil. Aydınlık bir mekân işte.” Kitabı okurken gözümde bu sahneler canlanıyor. Demek ki Küçük İskender şiiri ve yazıyı bildiği kadar rakı içmeyi de biliyor!
17.02.2018
“Geceler yar yar/ Dört duvar efkâr…”
Böyle diyordu Nilüfer o güzel şarkısında. Benim için de böyle bir gece işte. Yalnızlığımın ortağı bir Demir Özlü kitabı. YKY tarafından yayımlanan “Güvercinler ve Matmazeller.” Sabah da bu kitapla başladım güne. Demir Özlü, 1950 kuşağı öykücülerimizin önemli isimlerindendir. Kendisiyle 2013 yılının Mayıs ayında Seferihisar Belediyesi’nin çağrılısı olarak gittiğim bir etkinlikte tanışmıştım. Onur konuğuydu etkinliğin. Aynı fotoğraf karelerinde yer almanın mutluluğunu yaşarım hâlâ.
1950 kuşağı öykücülerinin yaşamları hep sıkıntılı geçmiştir. İstisnasız hemen hepsinin. Bir tek kişi hariç. Doğan Hızlan! O’nun 50 kuşağından olduğuna inanmıyorum fakat o kendisini hep onlardan sayıyor. Demir Özlü ile bu karşılaşmamızda bizzat sormuştum, 50 kuşağının içinde Doğan Hızlan var mı diye. Kesinlikle kabul etmedi. “Gelip yanımıza otururdu Baylan’da” yanıtını verdi. Bunu da hiç unutamam. Son dönem öykücülerimiz üretken olsa da her gün yeni öykücüleri tanıyor olsak da 50 kuşağı gibisi ne geldi ne de yazdı. Edebiyatımızın çok başka bir yerinde bu kuşak!
20.02.2018
25.02.2018
Fethi Naci’den sonra eleştirinin ve eleştirmenin olmadığı söylenir hep. Doğrudur. Fethi Naci cesareti olmazsa kişilerde, yalnız kalmayı göze alamazlarsa, yayınevleriyle ilişkileri bozulacak diye korkarlarsa, etkinliklere çağrılmam diye endişelenirlerse olmaz tabi. Eleştiri de olmaz, eleştirmen de. Eleştiri yazmak isteyen bağımsız olmalı. Yayın dünyasında yer almamalı, dergi yayınlamamalı, yayınevleriyle dirsek teması olmamalı. Ancak bu şekilde özgürce yazabilir. Yetmez. Yazarlarla da dost olmamalı. Bunları yapabiliyorsa eleştirmen olur, eleştiri yazar. Aksi takdirde herkes eleştirmen diyor diye kişi eleştirmen olmaz, olamaz!
26.02.2018
Meltem Gürle, Birgün Pazar’da Jonathan Swift’i yazmış bu hafta. Bir süredir yazdığı İrlanda yazılarını ilgiyle takip ediyorum. Bu haftaki bir başka lezzetteydi. Jonathan Swift adını duymuştum ama Meltem Hoca’nın anlattıkları hakkında hiçbir bilgim yoktu. Yazının sonunda Swift’in mezar taşında yazanları aktarmış yazar: “Burada yatıyor/ Jonathan Swift’in bedeni/ İlahiyat doktoru ve bu katedralin başrahibi/ O celallenmiş öfkenin/ Artık kalbe dokunmayacağı yerde/ Şimdi git ey yolcu/ Ve taklit et, başarabilirsen eğer/ Durup dinlenmek bilmeyen/ Bu özgürlük fatihini.”
Birgün Pazar’da keyifle okuduğum bir başka isim de Psikolog Cemre Soysal. Yakın bir zamanda ekibe katıldı ama kalıcı oldu. Bu hafta çocukların düşünme eğitimlerine yönelik yazmış ve Descartes’ın dört kuralını aktarmış. Yazının temelini oluşturan bu dört kural üzerine ebeveynlerin çocuklarını yönlendirirken düşünmeleri iyi olacaktır.
01.03.2018
Kış, karanlık, soğuk, yağmur, çamur derken Mart geldi işte. Resmi olarak bahar geldi. Mevsimler gelir geçer önemli değil. Ömür dediğimiz kısacık bir nefes. Önemli olan bu zamanı nasıl kullandığımız. Ne kadarında ne denli mutlu olduğumuz. Mutlu olmak için dışarıdaki havanın da bir önemi yok aslında. İçimizdeki baharın coşkusunu yitirmemeliyiz. Bahar bizimle kaldığı sürece yaşam daha çekilir oluyor. Küçük sürprizler, yeni heyecanlar… İnsanı genç kılar yaşama zevkini artırır.
Bugün 1 Mart. Bahar geldi hoş geldi…
03.03.2018
Haftasonu da erken kalkmayı sevenlerdenim. Bunun için alarm kurarım. Çünkü erken kalkan yol alır, sözünün doğruluğuna inanırım.
Bugünün kitabı Zehra Ünüvar imzalı, Bilgi etiketli “Acemi Korsan.” Öykülerin arasından “Şapkalı Karınca” harikaydı. Tam da bugün yaşadığımız ortamı gösteriyordu bize. Bir de “Kafdağının Sırrı” başlıklı öyküde şu satırların altını çizdim. “Amacınız denize ulaşmak olsun, unutmayın. Tepeleri aşamazsanız çevresinden dolanın! Önünüze kaya çıkarsa, birikerek üstünden aşın! Yokuş çıkarsa karşınıza, menderesler çizin! Kırılın, bükülün, yol bulun kendinize! Uçuruma rastlarsanız, açın kanatlarınızı, bırakın kendinizi, köpük köpük çağlayıp geçin! Şelaleler, çağlayanlar yapın! Sonunda denize ulaşın.”
Yani diyor ki yazar, asla vazgeçmeyin!