Deneme, edebiyatın belki de yazması en zor türüdür. Sözlük tanımında deneme için, “Bir insanın herhangi bir konuda duygu, düşünce ve görüşlerini paylaşmak amacıyla kesin hükümlere varmadan samimi bir üslupla yazdığı yazılara ‘deneme’ denir” diyor. Ülkemiz edebiyatında deneme deyince akla gelen ilk isim Nurullah Ataç mı olur ki? Sonrasında Suut Kemal Yetkin, Salah Birsel, Vedat Günyol, Cemil Meriç… liste uzayıp gidebilir. Gitsin de… Biz gelelim günümüze. Önümde bir kitap var. Yazarının adının kitabın adından daha büyük yazılmasını, yazarın Vedat Günyol Genç Deneme Yazarı Ödülü’nün sahibi olmasına bağlasam da kapaklarda çok da hoş karşıladığım bir durum olmadığını belirtmeliyim. Fakat bu sözlerim içeriğe de gölge düşürsün istemem. Kitap, Hakan Güngör imzalı “Sanatımı Koru Ey Tarih.” Kırmızı Kedi tarafından yayımlanmış.
Kitabının girişi de sayılabilecek “Teşekkür” kısmında, “sanat ne muktedirin dayattığıdır ne de kültür endüstrisinin ürettiği… Gerçek sanat, dünyayı değiştirme ve anlamlandırma yolunda verilen nitelikli ürünlerdir ve bunun hakkını her şey bir yana, tarih verir” diye yazmış ki her sözcüğünde haklıdır.
“Sanatımı Koru Ey Tarih” daha önce farklı yayınlarda yayımlanan yazıların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Dört bölümden oluşuyor. “Edebiyat Dünyasına Ağıt”, “Ve Beyazperde”, “Gazete Zayii” ve dördüncü bölüm “Kültür Fizik.”
Uzun bir süredir bu konular üzerine yazılmış böylesi cesur yazılar okumamıştım. Girişte yazdığım deneme tanımı ile bu yazıları yan yana getirince bu yazıların deneme olmadığı çok açık. Buradaki yazıların her biri eleştirel metindir. Kaba bir tanımlamayla, Hakan Güngör eline çiviyi değil mıhı almış ve muhataplarının kafalarına çakmış adeta. Bu metinlere itirazı olan buyursun gelsin, çarşı Pazar şenlensin. Ama sanmıyorum. Muhatapları da yancıları da ses etmeyeceklerdir. Aksi olsa “… ve evet yazamamak yazar olmanın önünde bir engel değildir, zira birileri adına kitap yazmak bir sektördür” serzenişine itirazlar yükselirdi şimdiye dek. Fakat ne duydum ne de gördüm. Bölümlerin içinde yer alan yazılar birbirlerine bağlı olarak ilerliyorlar. Yazar son sözü söylerken bir sonraki yazıyla şık bir bağlantı kurmuş ve bir bütünlük sağlamış. Böylelikle okurken bir mola vereyim, bir nefes alayım deme şansını da en aza indirgemiş.
“Sanatımı Koru Ey Tarih” geçmişe bakıp bakıp hayıflanarak okuduğum metinleri anımsattı. Ne kadar da acımasız ve net yazıyorlarmış dediğim yazarları anımsattı. Ve kendi kuşağımdan böylesi bir ismin çıkması mutluluğunu yaşattı.
Vasatistan’ın içine atılmış bir gaz kapsülüdür bu kitap. Tebrikler Hakan Güngör!