“Yaralarım. Yaralarım. Her yara göründüğü kadar da gizlidir biraz.”
Edebiyatımızın toplumcu çizgiden uzaklaştığı bir gerçek. Özellikle 1980’lerle beraber daha hızlı bir şekilde gelişti bu. Oysaki yaşadığımız coğrafyanın her günü bir öykü, görebilene! Buna rağmen merkez edebiyatçılarımız olabildiğince uzak kalmaya çalışıyorlar bu gerçeklerden. Yarınlara kendi kurgularında yarattıkları gerçeklikle kalmak istiyorlar. Ama özlüyoruz… Edebiyatımızın gerçekle düş çizgisinin birbirinden ayırt edilemediği metinlerini özlüyoruz. Arıyoruz… Her gün çevremizde olup bitenlerin yazıya dönüşmüş şeklini arıyoruz. Neyse ki bunun peşini bırakmayanlar var hâlâ. Merkezden çok uzakta, taşranın da taşrasında bunun için kalem yontanlar var. Fesih Vural var. Scala Yayıncılık tarafından yayımlanan “Ten ve Tül” adlı kitabı var. “Ten ve Tül”deki öyküler gerçeklerden yola çıkarak kurgulanmış öykülerden oluşuyor. Merkez öykücülerinin göremediklerini bu denli uzaktan görebilmiş olması yazarın, takdir edilesi.
“Ten ve Tül” on altı öyküden oluşuyor. Her biri okurun bam teline basan hatta daha ötesinde okurun içinde volkanlar patlatan öyküler. Okurunun gözlerini uzaklara daldıracak, belki yaşartacak… Bunlardan ilki “Onda Bir.” Dünyadaki en büyük acının fotoğrafı bir öykü. Evladını kaybetmiş bir annenin yürek yangını. Sadece 10’a dek sayabildiği için 11 diyemeyen, bundan dolayı da onda bir diyen bir anne… Bu öykü hemen Kamber Ateş’i anımsattı bana. Bilenler hemen anımsayacaklardır. Kamber Ateş nasılsın? Bir diğeri “Kerpiç Zaman.” Bu bir 19 Ocak öyküsü. Kavak ağacından çocukların ortasına düşen bir serçenin üzerini örtmesi ve öyküdeki çocuk karakter. Hrant’ın dedesinin serçe için döktüğü iki damla gözyaşı…
“Saat 22.05’i Gösteriyordu” başlıklı öykü sevdiğini yitiren bir kadının öyküsü olmaktan da öte adaletin dağıtılmasında görevli bir insanın dünyanın adaletsizliği karşısındaki güçsüzlüğünü, tahammülsüzlüğünü anlatıyor. Olayların hızlıca ilerleyip geliştiği, geçip gittiği bir aşk öyküsü. Fakat öykü gösteriyor ki; insanoğlunun eğitimi, kariyeri her ne olursa olsun en zayıf olduğu an sevdiklerinden birini yitirdiği andır.
“Cenazesi Ortada Kalan Yol” iri, açılmış bakan bir çift karagözün anımsatıcısı. Yüreğin derinliklerine işleyen, fotoğrafa her bakıldığında insanın içine bir sızı düşüren bir çift gözün… Yıllar geçse de üstünden bir yerlerde yeniden görüldüğünde bu fotoğraf, hemen anımsanacak bir çift göz… Gerçeğin ta kendisi!
“Babamın Kara Gözlü Kaçak Sevgilisi” yine hafıza tazeleyen bir öykü. Soma, Ermenek ve daha geri giderek tarih şeridinde çoğaltılabilecek adresler. Bir madencinin kömüre olan aşkı. Maden, madenci denilince de hemen akıllara düşen çizmelerimi çıkarayım sedye kirlenmesin” diyen ses. Sarı baretli engin yürekli adam…
Kitaptaki öykülerin her birine değinmeyeceğim elbette. Kalanlarını okur keşfetsin. Yazar, her birini gerçek yaşantılardan çekip aldığı karakterleriyle kurgulamış öykülerini. İyi bir gözlemci olduğunu da hissettirerek. “Ten ve Tül” taşranın taşrasından yükselen bir çığlık belki de. Merkezin üzerini kalın duvarlarla ördüğü taşradan duvarları yıkarak çıkması gereken bir kitap.