“Günlükten Dökülenler/1”
1.1.2018
Yeni bir yıla daha başladık. Umutlarımızı tazeleyerek. Yenilenerek. Yeni bir yıl için yeni kararlar alarak. Yeni başlangıçlar…
Bu defter gibi örneğin. Yeni bir yıl için yeni bir deftere başladım işte. Zaten yeni başlayan her yıl için en büyük sevincimdir yeni defterlere başlamak. Çocukluğumda da böyleydi. Okulda yeni bir deftere başlamanın mutluluğu bir başka olurdu. Hele bir de sağda kalan o sert kısma yazma hissi…
365 günün kaçında yazabilirim, neler yazabilirim bilmiyorum. Ama isteğim güzel şeyler yazabilmektir. Sevinçler, paylaşımlar, mutluluklar, başarılar olsun bu defterde. Yeni yıldan tek dileğim sağlıktır. Gerisini mutlaka kendim halledebilirim.
Sahile indim bugün. Güneşli bir günde sahil kalabalıktı. Güzelyalı sahilinde balık tutanlar, yürüyüş yapanlar, el ele gezen sevgililer. Ve Martılar… Denizin üzerinde özgürce kanat çırpan martılarımız. Anı hem yaşadım hem de yakaladım. Bugünkü güneş, bu güzellikler güzel bir yılın müjdecisidir umarım…
3.1.2018
Erken kalkan yol alır misali, bu sabah da erken kalktım ve evden çıkmadan önce bir kitap okudum. “Keçi Zlate ve Başka Öyküler.” Nobel ödüllü yazar Isaac Bashevis Singer’ın kaleminden Maurice Sendak’ı çizimleriyle oluşan kitap halk masallarından oluşuyor. Bende iz bırakan kitaplardan oldu. Öğleden sonramı ise “Kalandar Soğuğu”na ayırdım. Ortaya serilen yoksulluk, çaresizlik, çetin doğa koşulları ve yavaş akan film insanın içini kanatan sahneler. Daha önce sinemada ve tv’de izleme fırsatım olmamıştı filmi. Uzun süre hafızamda yer edecektir “Kalandar Soğuğu.”
5.1.2018
Yeşilçam’ın usta oyuncusu, Mahmut Hocamız, dik duruşun simgesi Yaşar Ustamız da gitti bugün. Gerçek gerçek gitti. Daha önce hakkında çıkarılan asılsız vefat haberlerinden değil bu defaki. Okulun ne demek olduğunu ondan öğrenen bir kuşağın parçasıyım ben de. Eğitimcinin tüccar olmadığını, en zor şartlarda nasıl davranması gerektiğini de ondan öğrendim.
Akşam “Bizim Aile”yi izledim televizyonda. Kim bilir kaçıncı kez izledim bununla birlikte. Gözlerim yaşlı, boğazım düğüm düğüm. Ve çocukluğumda her filmde gerçek hayatta da karısı olduğunu düşündüğüm Adile Naşit, yanındaydı ustanın. Onu da anmış olduk. Tarık Akan’ı da Halit Akçatepe’yi de… Yeşilçam sen ne güzelmişsin!
Yarın yeni bir güne uyanacağım. En azından öyle umuyorum. Yaşam yine tüm hızıyla akacak geride kalan bizler için. Bulutların arasından güneşi görmeye çalışacağız. Bu noktada Hilmi Yavuz’un dizeleri geliyor aklıma: “yeni hüzünler bulmalıyım/ yeni acılar, tertemiz…”
6.1.2018
Son günlerin sıkça tartışılan konularından biri haline geldi kitabevlerinin “çağdaş Türk edebiyatı” rafları. Aslında tartışmadan öte tepki gösteriliyor. Başlığın altında yer alan kitaplar wat-pad olarak adlandırılan türden kitaplar. Edebi bir değer atfedilmemeli. Fakat şu da bir gerçek ki okuru çok. Son dönem sayıları hızla çoğalan dergilerin etrafında dönen tartışmaların bir benzeri aslında bu da. o dergiler nasıl ki edebiyat dergisi değilse bu kitaplar da edebi değil. Bu başlık tercih edilmese kitapçılarda tartışma da yaşanmaz diye düşünüyorum. Ve bugün özellikle bir kitapçıya girip o kitapların bulunduğu rafların üzerinde ne yazdığına baktım. “Çok satanlar” yazıyordu. En doğru tanımlamayı kullanıyordu bu kitapçı. Çünkü bu bir gerçeklik ve bununla mücadele etmenin ötesinde bu gerçeği kabul edip o gençleri anlamaya çalışmalıyız. Tomris Uyar yaşıyor olsaydı hâlâ, “Türkiye’de kitap okuyanların çoğunun edebi zevk yerine bilgi edinme amacıyla okudukları” saptamasını nasıl yapardı acaba şimdilerde?
8.1.2018
Pazartesi demek “Çukur” demek bir süredir. Televizyon başında geçirdiği tek akşamdır pazartesi akşamları. Sevgili dost, değerli ağabey Ercan Kesal’ı izlemeye doyum olmuyor. Sadece onu anarak ekibe haksızlık etmeyelim ama. Kadrosu çok değerli olan bir yapım Çukur. Özellikle Rıza Kocaoğlu’nun önünün açık olduğunu düşünüyorum. Gereken fırsat önüne çıkarsa dünya sinemasında yer bulabilir. Özlediğim dostluğu, bağlılığı izliyorum bu dizide.
9.1.2018
Bugün yaşanacak ne varsa yaşandı. Bugün biraz da şiirdi ama. İkinci Yeni’nin öncülerinden Cemal Süreya’nın 28. ölüm yıldönümüydü. Sosyal medya Cemal Süreya oldu aktı adeta. Benim de çok sevdiğim, benim için özel olan bir şairdir. Kendisini rahmet ve saygıyla anıyorum.
“Daha nen olayım isterdin/ Onursuzunum senin!”
13.1.2018
Islak kent sokaklarında yol alıyorum. Ve son dönemde bunu yapmaktan hiç hoşlanmıyorum. Büyük bir şantiyenin içinde yaşıyormuşuz gibi hissediyorum bir süredir. Hangi semte gidersem gideyim mutlaka kazılı bir alan hatta alanlar var. Kamyonlar, iş makineleri cabası. Zaten adım başı var olan trafik ışıklarından dolayı hareket edemiyorken bir de çalışmalar elimizde kalan bir avuç mutluluğumuzu yok ediyor. Gereksizce ortaya çıkan tramvay hattının inşaatı yollarımızı tarlaya çevirdi. Yetmiyormuş gibi bir de doğalgaz hattı çalışmaları var. Ve bu çalışmalar eşzamanlı olarak her yerde. Uzaklardan hayali kurulan bu kentte yaşamak da bir çile artık.
Ama yine de yaşamak ve yaşamak… Tıpkı dünya şairimiz Nazım’ın dediği gibi: “Böylesi sevilecek bu dünya/ Yaşadım diyebilmen için.”