Sanata, doğuşundan bugüne kadar yön vermiş kadim konular, sanıldığı kadar çok değildir. Birkaç başlık altında toplanabilecek bu temalar, her sanatçının elinde başka bir surete bürünüp, farklı eserlere kaynaklık etmiş olsa da, en büyük yapıtlar yine bu kadim konuların etrafında dönen yazarların kaleminden çıkmıştır. (edebiyat açısından) Ölüm ve ölümsüzlük, şüphesiz bu vazgeçilmez konuların başında gelir; tıpkı ölümsüz aşk, suç ve ceza, temaları gibi. İnsanın kaçamayacağı en keskin gerçek ölüm olunca, ölümsüzlük uğruna harcanan çabadan geriye bize, trajik metinler, unutulmaz dramlar, devasa yapılar, büyük eserler, nihayetinde hayat denilen kaosun ta kendisi kalmıştır. Birinin yıkarak, diğerinin yaparak, ötekinin yazarak baş etmeye çalıştığı bu bereketli tema; Gılgamış’tan başlayıp kutsal metinlere uzanıp, En Uzak Sahil’den Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’a varıp, sonrasında Yavuz Ekinci’nin ilk romanı Tene Yazılan Ayetler’de soluklanıyor. Ölümsüzlük arayışı içinde olanlarla (Asvas, Berzah) ölme arzusu içinde kıvrananın (Utanapişti) arasında dünya kütüphanesini gezen bir ilk roman.
Roman kahramanı Utanapişti insanlığın tarih boyunca yaptığı yolculuğu tam bir yazara yakışır bir şekilde Borgesvari bir saikle kitaplar, yazılı metinler arasında yapmış, yaşamış birisidir. Kimi zaman Bin Bir Gece Masalları’na konuk olmuş, kimi zaman sarayda zalim Dehhak’ın aşçısı olarak terfi etmiş, yakın zamana uzanıp Calvino siluetinde yer altı şehirlerine dadanıp, Saramago olup körlerin dünyasına vakıf olduktan sonra başında geçen her şeyi Asvas’a anlatıp, ortadan kaybolmuştur.
Romanın metinler arası bu bariz ve yer yer dolaylı göndermeleri sayesinde yazarın bir nevi öncülü ve hatta -Asvas’ın şahsında- varlık nedeni olarak gördüğü tüm sanatçıların resmi geçidine şahit oluyoruz. Böylece Yavuz Ekinci’nin harflerden dokunan, kitaplardan müteşekkil dünyasına daha yakından bakma fırsatı yakalıyoruz.
Utanapişti, harflerin meydana getirdiği kitaplar, seslerin hayat verdiği efsanelerden ibaret bir kahraman. Aynı zamanda sanatçının ürettikleriyle ölümsüzlüğe ulaşma çabasının fantezi dünyamızda karşılığına denk düşer. Eserleri başında canı çıkıp, iyi şeyler yazmak uğruna ölümü dahi göze alan birçok yazarın arzuladığı ölümsüzlüğün olumsuz bir tezahürü olarak da yorumlanabilir Utanapişti’nin yaşadıkları.
Hem romanın iki ayrı bölümü arasında hem de kahramanların arzu dünyalarında ölüm ve ölümsüzlük paradoksu sürekli sorgulanır. Bu paradoks bazı yerlerde bir adım daha öteye giderek yaşama ve sanat çelişkisine bürünüverir. Sınırların iyice kaybolup neyin gerçek neyin kurgu olduğunun flulaştığı yerlerde ise kitabın düalistlik yapısı iyice ortaya çıkar. Bu düalistlik düşüncenin Utanapişti’nin bilgeliği ve arzuları kisvesinde iyiye, Berzah ve Asvas’ın yaşadıkları ile kötülüğe denk geldiği bile söylenebilir.
Tene Yazılan Ayetler, bir “kitapların kitabı” olarak da algılanabilir. Sinema dünyasında Tarantino’nun Soysuzlar Çetesi’ne bu paralelde bir benzerlik arz etmektedir. (bkz. Fırat Yücel, Altyazı dergisi sayı, 86) Tam da bu noktada Godard’ın söyleyip Jim Jarsmusch’un kendine rehber edindiği meşhur aforizmasını hatırlamakta fayda var: Bir şeyi nerden aldığınız değil, onu nereye götürdüğünüz önemli. Ekinci, tüm kaynaklarını olduğu gibi sıralarken, tam da bu aforizmanın izinde gidiyor gibidir. Yeni olan bir şeyin olmadığı, yapılanın, eskilerin bir üst kurmaca ile birbirine zincirlemesi olduğunu gösteriyor. Böylece postmodern romanın kapısını aralıyor.
Yazarın edebiyata bir saygı duruşu ve iflah olmaz bir kitap tutkununun tezahürü niteliğinde olan bu roman, Ekinci’nin nasıl da metinlerarasında kurgusal bir dünya inşa ettiğinin ve sanatın gerçekten geri kalır bir tarafının olmadığının da açık bir göstergesi.
Bu romanda yazarın zihninin ve bedeninin âdeta metinler tarafından kuşatıldığına şahit oluyoruz. Kutsal kitaplar, söylenceler, günümüz meşhur yazarları… Tabi kaderinden memnun olma hali. Bu yargımızı daha da ileri bir noktaya taşırsak, burada yazıya hakim olan yazarın değil; yazara hakim olan yazının ta kendisini olduğunu görüyoruz.
Evet; sanata, edebiyata ram olmuş bir yazar ve bir solukta okunabilecek bir ilk roman.
(Sabit Fikir-2010)