MEHTAP DEMİRÖZ HARMAN İLE “DİJİTAL İZLER AKADEMİSİ” ÜZERİNE -VİLDAN KÜLAHLI TANIŞ
Vildan Külahlı Tanış: Mehtap merhaba. Biraz kendinden bahseder misin? Mehtap Demiröz Harman kimdir, edebiyatla ilişkisi nasıl başladı?
Mehtap Demiröz Harman: Merhabalar. Elbette. Hem bir ebeveyn hem de eğitimciyim. Edebiyatla ilişkimin ne zaman başladığını hatırlamıyorum ama galiba şöyle oldu. İlkokul üçe gidiyordum. Annem Dünya klasikleri seti almıştı. Ben oradan okuduğum bir kitabı ve bende bıraktığı etkiyi hâlâ hatırlıyorum. Edmondo de Amic’in Çocuk Kalbi romanı. Enrico’nun günlüğünü okumak için büyük bir merak duymuştum. Birkaç gün boyunca sabahları erkenden uyanmış, okula gitmeden önce büyük bir hevesle okuyarak romanı bitirmiştim. Bilenler bilir, Çocuk Kalbi hacimli bir kitaptır ve benim okuduğum ilk uzun eserdi. İşin komik tarafı okuduğum metnin türünün roman olduğunu da bilmiyordum, sadece çok sevmiş ve elimden bırakamamıştım. Dolayısıyla okuyan bir annenin çocuğu olmak ve lisede iyi bir edebiyat öğretmenine rastlamak şansımdı galiba.
Vildan Külahlı Tanış: Dijital İzler Akademisi senin ilk kitabın. Bir gençlik romanı yazmaya nasıl karar verdin, biraz anlatır mısın?
Vildan Külahlı Tanış: Dijital İzler Akademisi distopik bir hikâye diyebiliriz. Siber güvenlik amacıyla açılmış bir okulun ve öğrencilerin hikâyelerini anlatıyor bize. Anlatmaya istediğin meseleyi distopik bir yolla sunman açıkçası dikkat çekici. Neler söylemek istersen bu konuda?
Mehtap Demiröz Harman: Teknolojinin içine doğmuş gençlerin dikkatlerini çekeceğini düşündüğüm için bu yolu seçtim. Nitekim gelen tepkiler bunun işe yaradığını gösteriyor. Bu yaş grubundaki çocuklar aile ve toplumla yaşadıkları çatışmalardan dolayısıyla gerçeklikten uzaklaşmak için kitap okurken ya tarihsel metinlere, ya fantastik metinlere ya da Dijital İzler Akademisi gibi distopik-ütopik metinlere yöneliyor. Eğer kendisini oradaki bir kahramanla özdeşleştirme fırsatı da yakalamışsa romanı elinden bırakmıyor ve nitelikli okur olma yolunda ilk adımlarını atıyor. Evet anlatmak istediğimiz bir mesele var ama bunun yolu, iletişim kanalı ne olmalı derken birçok gençlik yazarı gibi yatılı okul fikri doğdu. Ancak bildiğimiz yatılı okullardan misyon ve işleyiş bakımından farklı olmalıydı. Böyle bir motivasyonla okulu kurduk diyebilirim.
Vildan Külahlı Tanış: Kitapta aynı zamanda sıklıkla toplum eleştirisi de yapılıyor. Bahsi geçen okula tabiri caizse aileleri tarafından bir proje gibi hazırlanan çocukların hikayelerine şahit olduk. Kendi hayatlarında gerçekleştiremedikleri hayalleri çocukları üzerinden var etmeye çalışan anne babalar görüyoruz kitapta. Nereye gidiyor bu ebeveynlik ve çocuklar, gençler bu projelerin neresinde?
Mehtap Demiröz Harman: Çok zor ve ne yazık ki kesin bir cevabı olmayan bir soru sordun. Y kuşağının modern tabirle ifade edecek olursam ‘helikopter ebeveynlik’ini yansıtmaya çalıştım aslında. Burada bir ebeveyn ve eğitimci olarak her ne kadar bu profilin dışında kalmaya çabalasam da zaman zaman kendimi de içerde yakaladığımı itiraf etmeliyim. Biz yetişkinlerin öncelikli görevinin gençleri ‘anlamak’ ve onlara ‘anlaşıldığını hissettirmek’ olduğunu düşünüyorum. Bizim kuşağın gençlik yıllarında çok sık maruz kaldığı ‘nasihat’ bugünün gençlerinin belki de duymayı en sevmedikleri şey. Çoğu zaman da ters tepiyor. Özellikle ergenlik döneminde gençlerin davranışlarını çevresel faktörler belirlediği hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Bu geçiş sürecini aile ile bağlarını zedelemeden demeyeceğim ama daha az zedeleyerek atlatmalarını sağlamalıyız. Ailelerine, öğretmenlerine olan tepkiselliğin dozunu azaltmaya, mükemmel ebeveyn değil ‘yeterince iyi ebeveyn’ olmaya çalışmalıyız. Dolayısıyla gençlerin kimlik arayışı, aidiyet gibi gelişimlerinin doğal bir sonucu olarak yaşadığı krizleri en az hasarla atlatabilmesi için hem ebeveynlere hem de biz eğitimcilere büyük sorumluluk düşüyor.
Vildan Külahlı Tanış: Gençler kitap okumuyor, deniliyor sıklıkla. Bu konuda ne düşünüyorsun, daha özelde kitabınla ilgili onlardan geri dönüşler nasıldı, nasıl yankı buldu kitap onlarda?
Mehtap Demiröz Harman: Ben bunu bir üst seviyeye taşıyarak kimse kitap okumuyor demek istiyorum. Ne yazık ki edebiyata ilgi eski yıllarda olduğu gibi yüksek değil. Bu durum tabi ki sosyolojik değişimlerden bağımsız düşünülemez. Her şeyi hızla tüketen ve hızla ölçen bir topluma dönüştük. Ne yazık ki kitap okumaktansa film izlemek, film izlemektense sosyal medyada reels izlemek daha cazip geliyor. Dolayısıyla burada iş yine bize düşüyor. Her ne üretiyorsak bu film, kitap, dijital içerik gençlerin ‘yüreklerine dokunmadan’ onların ilgilerini çekebilmemiz mümkün değil. Gençler anlaşıldıklarını hissettiklerinde, eserde kendi iç seslerini duyduklarında okuyor, izliyor, dinliyor.
Sanırım gençler Dijital İzler Akademisi’ni sevdi. Çok güzel dönütler aldım. Öyle ki “Devamını bekliyoruz, ikincisini yazmayı bize borçlusun.” gibi cümlelerle omuzlarıma yük yükleyenler bile oldu.
Vildan Külahlı Tanış: Bir taraftan akademik çalışmalar da yürütüyorsun. Bu durum senin yazma serüvenini nasıl etkiliyor? Baltalıyor mu destekliyor mu, ne dersin?
Vildan Külahlı Tanış: Dijital İzler Akademisi’nde öğrencilerin bilekliklerinde duygu durumlarını ölçen ışıklar yanıp sönüyor. Bu durum aslında yaşadığımız çağdan çok uzak değil. Sosyal medya ekranları artık tepemizdeki bu ışıklar gibi. Sevincimiz, üzüntümüz, özelimiz her şey orada ve herkese açık. Bu görünürlük ihtiyacı hatta bağımlılığı ile ilgili ne düşünüyorsun?
Mehtap Demiröz Harman: Kişisel alanlarımızın her gün daraldığı, insan ilişkilerimizde sınırlarımızı sürekli gözden geçirmek zorunda olduğumuz bir çağda yaşıyoruz. Hüznümüzü, sevincimizi saklama imkânımız günbegün azalıyor. İşin enteresan tarafı bunu büyük bir hoşgörüyle benimsememiz, tabii görmeye başladık ve ‘paylaştığın kadar varsın’ noktasına geldik. Yediğimiz içtiğimiz gezdiğimiz her şeyi büyük bir şevkle dijital dünyada paylaşmaktan kaçınmazken kendimizle ilgili kişisel verileri de gönüllü olarak başkalarına sunuyoruz. Dolayısıyla duygu durumlarımızın kontrolünün de başkalarının eline geçtiği günler de uzak görünmüyor ne yazık ki. İnternetin bilinçli kullanılmadığı takdirde insanlığı uzun vadede kaotik günlerin beklediğini düşünüyorum. Kötülüğün cazibesine karşı koyabilecek şuurda çocuklar yetiştirmeliyiz.
Vildan Külahlı Tanış: Poseidon ve Kızıl Baykuş’un internet üzerinden yürüdüğü bir dostluk hikayesini okuyoruz kitapta. Yüzlerini görmedikleri, seslerini duymadıkları halde gerçek bir dostluk var orada. Çağın geliştirdiği bir ilişki biçimi mi bu sence?
Mehtap Demiröz Harman: Günümüzde sanal kimliklerimizin gerçek kimliklerimizin önüne geçtiğini görüyoruz. Algılarımız, inançlarımız dolayısıyla insan ilişkilerimiz de bundan payını fazlasıyla aldı. Kendimiz için tasarladığımız sanal kimlik aslında bizim olmak istediğimiz, gerçek hayatta aile, toplum vb. faktörlerden dolayı engellenen benliğimizi yansıtıyor. Sanal dünyada ise bütün bu filtreleri uygulamadan, gerçek kimliğimizi gizleyerek ‘anonim hesaplar’la özgürce konuşabiliyoruz. Karşıdaki kişi de sanal bir kimlik inşa ediyor kendisine. Poseidon Kızıl Baykuş’la gerçek hayatta karşılaşacağına hiç ihtimal vermiyordu. Bizim neslin mektup arkadaşlığı vardı, bilirsin. Gençlerin mektup arkadaşı bugün yerini oyun arkadaşlığına bıraktı. Oyunlarda kazandıkları skorları, yaptıkları mücadeleleri konuşuyorlar. Tabi ki insanın duygularını anlatma ihtiyacı hep devam ediyor. Oyun arkadaşlığının belli bir süreden sonra bildiğimiz manada iç dökmelerin yaşandığı, sevinçlerin paylaşıldığı bir dostluğa dönüşmesi de sık rastlanan bir olay. Her yere ve herkese yetişme imkânı veren dijital dünyada artık hiçbirimiz yalnız değiliz, kalabalığız. Bir sürü takipçimiz bir sürü takip ettiğimiz sanal dostlarımız var. Bu bir noktadan sonra bize güç bile katıyor. Bir yazar olarak yayınevlerinin gözünde bile ne yazık ki takipçi sayımız oranında itibar sahibiyiz.
Vildan Külahlı Tanış: Kitapta “Sineklerin Tanrısı”, “Uçan Sınıf” gibi kitaplara göndermeler var. Sen neler okursun, Mehtap’ı besleyen yazarlar kimlerdir desem?
Mehtap Demiröz Harman: Son yıllarında radarımda yalnızca çocuk ve gençlik edebiyatı var. Yerli yabancı, süreli süresiz bütün yayınları takip etmeye çalışıyorum. Hayal gücümü besleyen ve kendime dair içgörümü artıran eserleri seviyorum. Yarattığı kurgusal evrenle Tolkien’e, çocukların iç dünyasını yansıtmadaki başarısıyla Pal Sokağı Çocukları yazarı Ferenc Molner’a, gençlerin içindeki isyanı anlattığı Çavdar Tarlasında Çocuklar ile Salinger’a çok şey borçlu olduğumu söyleyebilirim.
Vildan Külahlı Tanış: Cevapların için teşekkür ederim.
Mehtap Demiröz Harman: Ben teşekkür ederim.