Onur Köybaşı: Kara gagalı kuşu, bırakılan ahları, her evin misafiri olmayı, bir yere varamamayı, duygusal robotları, Adana’yı, disko toplarını, Orta Doğu’yu, ilahi gücü, modern sanatı, Mor Külhani’yi, kıymetsiz alkışı, mutlu kaplumbağaları, ertelenen pişmanlıkları ve daha birçoğunu yavaşça yere bırakalım şimdilik… Sevgili Melda Köser hoş geldiniz. Söyleşimize başlamadan önce bize eşlik edecek bir şarkı istesem sizden?
Melda Köser: Kolaya kaçıp şu an dinlediğim şarkıyı paylaşıyorum:)
The Jeremy SpencerBand -CoolBreeze
Onur Köybaşı: A7 etiketiyle yakın zamanda okuyucusuyla buluşan yeni şiir kitabınız “Yavaşça Yere Bıraktım” hayırlı olsun, kitap okuyucuya ulaşana kadar nasıl bir hikâyeden geçti?
Onur Köybaşı: Okuyucuya bir soru sorup onu iyice yabancılaştırmaya çalışarak açılış yapıyor kitap. Peki, şu zamana kadar en çok nelere yabancılaştı Melda Köser?
Melda Köser: Bende zaman körlüğü var, bu sebeple zamana karşı ciddi bir yabancılaşma içerisindeyim. Kendimi bildim bileli böyle. Ne kadar zaman geçti, ne kadar zamandır geçirdiğim zaman içindeyim, demin, yıllar önce ve tam şimdi, benim dünyamda fazlaca içiçe. Her türlü geçmişle aramda en kabadayısı bir yıl varmış gibi. 🙂 Bu yüzden, çok geç kaldım ve henüz çok erken arasında bir yerde sıkışıp kalıyorum. Zaman, anlamakta ve algılamakta oldukça zorlandığım bir şey olduğu için en çok ona yabancılaşıyorum.
Bir de, göz bebeğim beni çok yabancılaştırır. Uzun süreli göz teması kurmakta gerçekten zorlanıyorum, hatta diyebilirim ki fiziksel olarak benim için bir eziyete döndüğü oluyor. Bu sebeple bazen aynada kendi gözbebeğime bakarken tüm bilincim alt üst oluyor. Her şeye karşı büyük bir yabancılaşma hissediyorum. Hem korkutucu, hem de garip bir hoşluk yaratıyor içimde bu göz bebeği yabancılaşması.
Onur Köybaşı: Ne zaman şiir yazmaya başladığınızı hatırlıyor musunuz, şiir yazmak size ne ifade ediyor?
Melda Köser: Hatırlıyorum, 11 yaşımda falandım, 1 yıl boyunca aynı şiirin varyasyonlarını yazmıştım. Aynı şiir üzerinden dil ile oynamak çok hoşuma gitmişti. 1 yılın sonunda evet, bu şiir bitti demiştim.
Şiir yazmak, benim kocaman anlamlar yüklediğim bir şey değil. İhtiyaç gibi karşılıyorum şiir yazmayı, ihtiyaç haliyle yazıyor ve devam ediyorum. Bir yerlere yolluyor veya herhangi bir dosyaya kaydediyorum. Kendi bilgisayarımın içinde bile takibini yapamıyorum. Bu kitapta sevgili Mehmet Öztek’in bu anlamda bana yardımcı olmasıyla toparlanıp bir araya geldi. Vesileyle ona da teşekkür etmek istiyorum tekrardan.
Onur Köybaşı: Yavaşça Yere Bıraktım, aslında bir şeyleri bırakmanın değil de tam olarak açmanın, kurcalamanın, bozmanın ve yeniden kurmanın şiirleri ve bu şiirler yer yer hüzünlü yer yer de haylaz. İçine çöken dünyayı sıyırarak kendine inşa edilen yolların, arayıp bulmanın değil de arayıp bırakmanın şiirleri. Bunların haricinde siz nasıl tanımlamak isterseniz kitabınızı?
Melda Köser: Galiba nasıl tanımlarsam tanımlayayım, senden daha iyi tanımlayamayacağım. Bu çok doğru bir tespit, arayıp bulmanın değil de arayıp bırakmanın şiirleri, gerçekten öyleler. Bu incelikli okuma ve tespit için teşekkürler.
Onur Köybaşı: Affetmekle aranız nasıl? Didem Adana’ya Gitti şiirinde: Becerebilirsem seni de affetmeyeceğimdiye bir dize geçiyor, affetmek beceremediğiniz bir şey mi ayrıca?
Melda Köser: Affetmekle aram ben istemesem değişik şekillerdeakıyor. Bazen gerçekten ne gerek var diyorum, niye şimdi bu duyduğun öfkeyi tetikleyeni, bu hatayı, neden anlıyor ve affediyorsun. Affetmek bende çoğunlukla kendiliğinden oluyorsanırım. Yani yıllarca böyle oldu. Şimdi şimdi affetme arzuma biraz dur diyebiliyorum. Affetme! En azından sana yapılanı karşındaki fark edene kadar bekle. Affetme ki, karşındaki de yüzleşmesi gerekenle yüzleşebilsin. Fakat bazen de affettiğimi sanıyorum, sonra bir bakıyorum ki içimde bir yerlerde affetmemişim sadece affetmeyi çok istemişim. Yani affetmekle aramda karmaşık bir ilişki var.
Onur Köybaşı: Unutmaya ya da unutmamaya özen gösterdikleriniz neler, aslında tam olarak hatırlamakla ilgili derdiniz var mıdır?
Melda Köser: Benim ikisiyle de derdim var. Unutmaktan bıktım, gündelik, küçük, anlık şeyleri sıklıkla unutuyorum. Bazen de o kadar unutmuyor ve unutmadığım şeyden emin oluyorum ki…Unutmadığım koca koca şeyler için de biraz sinirleniyorum çünkü bazı durumlarda, unutmamanın gereği olarak affetmemek de gerekiyor. Hem unutmamış, hem de affetmiş olduğumda çok saçma bir noktada kalıyorum. Keşke unutmak ve hatırlamaktan başka bir sistem olsa.
Onur Köybaşı: Künt şiirinizde Göğe bakmak değişti diye bir dize geçiyor, bu dize bana uzun zamandır farkına vardığım bazı düşünceleri yeniden zihnime getirdi; şöyle ki, yeni olan birçok şeye karşı bir duruş sergileniyor edebiyat camiasında. Yeni şairlere pek yer verilmiyor sürekli göğe bakmaktan ve kuşun ölümünden, uçuşu hatırlamamız gerektiğinden dem vuruluyor, hâlbuki ne o gök aynı ne de o kuşlar. Şiir hep direniyor; eskiye, topluma, imgeye, hatta şairlere ve daha birçok şeye karşı direnmeye devam ediyor. Şairlerin şairleri bile pek izlemediği bir dönemde Seyhan Erözçelik’in Şiir gulyabanidir, ölmez sözü imdadımıza yetişiyor her zaman.
Peki, siz günümüz şairlerine ve şiirlere sergilenen tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Melda Köser: Bence oradaki sorun yeni olana direnç değil. Yeni olanın var ettiğine karşı olan talepsizlik. Kitleler halinde bir sürüklenme ya da sonradan dizisi gibi bir şey olup da “para etmesi” ihtimali olmayan üretimlere, sermayedarların ve tüketicilerin göstermediği ilgi. Banko para getirecek olana olan inanca sıkıca sarılıp kalmak. Yeni ya da değil, üretimlere “işte bu beni zengin” diyerek yapılan yatırım.
Şiir ve bence uzun vadede edebiyat giderek, azınlık zevki, hepten entelektüel bir eylem oldu. Yine de, duygular ve kendini gerçekleştirmek isteyen ifade arzusu var oldukça edebiyat da, şiir de varlığını sürdürecek. Bu sebeple evet, “şiir gulyabanidir, ölmez.”
Bu arada ben, yeni şairleri ve şiirleri dijital ya da süreli yayımlardan takip ediyorum. Diskotek var, Rahman Yıldız’ın emek harcadığı bir dijital mecmua, Instagram’dan takip ediyorum. Bir de çok sevdiğim Natama var fakat bir süre basılı yayıma ara verdiler diye biliyorum.
Onur Köybaşı: En çok nelerden sıkılıyorsunuz bugünlerde ve en son okuduğunuz şiir kitabı?
Melda Köser: Nerelerden sıkıldığımı yazmak çok sıkıcı olacak. Böyle bir şeye dönmesin bu sohbet. Hemen devam ediyorum son okuduğum şiir kitabı kısmına.
Biraz geç de kalsam, Ekin Metin Sozüpek’in, Tamanlanamayan kitabı. Yani keşke herkes okusa, gerçekten… Yoldaki kitabım da seninki olacak.
Onur Köybaşı: Ve son olarak: “Hadi dünyayı kapatıyoruz hanımlar, beyler!” diye anons geçiliyor. Durum çok ciddi. Siz de çantanızı hazırlıyorsunuz. Gerçekten gidiyoruz yani. En son ne bırakmak isterdiniz dünyaya?
Melda Köser: Bunun cevabı çok hızlı geldi ya. Biri şu, Bach -CantataIchhabegenung BWV 82 ve iyi seçilmiş komikli kedi videosu. Çok sonra insanlar geri dönerse ya da başka bir tür varlıklar buraya gelirse, Bach’ın bu bestesini dinlemek ve tabii kediler tarafından nasıl büyülendiğimizi izlemek, yeni gelenlere terk edilmiş bu dünya ve insanlar hakkında ciddi anlamda bir şeyler anlatacaktır diye düşünüyorum. 🙂