Cumhuriyetin ilan edilmesine üç gün kala, Türk Milli Takımı tarihinde ilk kez İstanbul Taksim Stadı’nda, Romanya ile karşılaşır. Maç 2-2 sona erer… Bu karşılaşmada Türk Milli Takımı’nın iki golü de Fenerbahçeli Zeki Rıza’dan gelir. Zeki Rıza, bu golleriyle aynı zamanda Türk Milli Takımının ilk golünü atan futbolcu olarak da tarihe geçer.
1924 Paris Olimpiyatları Türkiye için ilklerin yaşanacağı bir organizasyon olacaktır. Türk oyunculara çağdaş futbol tekniklerini tanıtan ve takımı sistemli bir şekilde çalıştıran ilk yabancı hoca olan İskoç Billy Hunter liderliğinde, yurtdışındaki ilk maçımız, 1924 Paris Olimpiyatları’nda Çekoslovakya’ya karşı oynanacaktır.
Ay Yıldızlılar, Paris vardıktan sonra, oynayacakları maç için kaldıkları otelden ayrılıp stadyumun yolunu tutarlar. Stadyuma gidilir gidilmez, milli oyuncularımız hazırlıklarını yapmaya başlarlar. Tam bu sırada Kaleci Nedim’in yanına Çeklerin soliçi Çapek gelir. Amacı, Nedim’in morali bozmaktır… Eliyle, Nedim’e on iki işareti yaparak, on iki gol atacaklarını söyler. Çapek, Nedim’i Prag’da, Galatasaray karşı oynadıkları maç ile tanır. O maçta Praglılar, Galatasaray’ı hezimete uğratmış ve tam on iki golü ağlarla buluşturmuşlardır. Çapek’te Galatasaray’a attıkları golleri bu maçta da atacaklarını sanır. Ancak bu sefer karşılarında çok azimli bir Türk Milli Takımı olduğunu unutuyordu!
Kendine güvenen Kaleci Nedim, moralini bozmak için gelen Çapek’e: ‘’Sizin takımdan herkes gol atabilir ama sana gol yok!’’ der. Çapek ise gülerek Nedim’in yanından ayrılır. Tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra takımlar sahaya çıkar.
Maç başladıktan sonra, Türkiye, Çekoslovakya karşısında kıran kırana mücadele verir. Nedim ise adeta panter kesilir. Çapek, Nedim’in performansı karşısında çılgına döner. Karşılaşma, Nedim’in gayretlerine rağmen, bitime yirmi dakika kala 2-2 olur. Türkiye’nin iki golünü de Bekir atar. Sert oynayan Çekoslovakya ise Türkiye’ye göre daha fazla atak bulur. Ancak Nedim kalesinde geçit vermez. Çapek ise gergin başladığı maçta, gol atamadıkça daha da saldırganlaşır.
Gol yollarında etkili olamayan Çapek, maçın bitimine on sekiz dakika kala Cafer’i geçip Nedim’le karşı karşıya kalır. Çapek, tam şutunu çekeceği sırada, Nedim yere yatar ve kendini rakibinin bacakları arasında, topu da avuçlarının içinde bulur. Bu pozisyonda Nedim’in parmaklarından biri kırılmıştır! Ancak acı çığlığı yerine sevinç çığlıkları duyulur, stadyumda… Çünkü Nedim, Çapek’e gol attırmamıştır. Parmağının kırıldığını hiç kimseye fark ettirmeyen Nedim, herkesi kendine hayran bırakır. Çapek ise bu pozisyondan sonra Nedim’e gol atamayacağını anlar.
1920’li yıllarda -kaleci dâhil- oyuncu değişikliği kuralı olmadığından Nedim kırılan parmağına rağmen maça devam eder. Ancak dakikalar ilerledikçe parmağının acısını hissetmeye başlayan Nedim’in performansında düşüş gözlenir. Bu dakikadan sonra Çekoslovakya’nın Türkiye kalesini bombardımana tutmasıyla üç golü de peş peşe kalesinde görür, Nedim… Böylece karşılaşma Çekoslovakya’nın 5-2’lik galibiyetiyle sonuçlanır. Ama buna rağmen Çapek, Nedim’e gol atamaz!
Nedim, yediği gollerde kendisini hatalı bulur ve çok üzülür. Belki de o topa farklı şekilde çıksa; parmakları kırılmayacak, peş peşe gelen üç golü de kalesinde görmeyecekti. Ama tribünler Nedim ile aynı görüşte değildir! Türkiye’nin farklı şekilde mağlup olacağını düşünenler, özellikle Nedim’den, bu performansı beklemiyorlardır. Karşılarında bambaşka bir Türkiye vardır… Çapek gibi futbolseverler de yanılır.
Karşılaşmayı dünyanın en iyi kalecisi olarak gösterilen Zamora da izlemiştir. O da Nedim’i birçok kişi gibi ilk kez bu maçta izler ve gözlerine inanamaz. Maçın bitmesiyle birlikte de soluğu Türkiye’nin soyunma odasında alır. Zamora’yı karşısında gören Nedim şaşırır! Zamora ona hayran kaldığını ve onun çok büyük bir kaleci olduğunu söyler. Yediği gollerin etkisindedir, Nedim. Hayranlık duyduğu kalecinin tebriğine hiç sevin(e)mez…
Ay Yıldızlılar, maçın bitmesiyle kalacakları otele döndüklerinde, Kaptan Nedim, yüreğindeki acıyı parmağındaki acıya göre daha fazla hissetmeye başlar. Parmağını tedavi ettirdikten sonra odasında kalamaz. Biraz olsun huzur bulabilmek ve maçın etkisinden çıkabilmek için Zeki Rıza ile birlikte otelden ayrılıp Paris’in sokaklarında dolaşmaya başlarlar. Sokaklarda dolaşırken bir de ne görsünler! Pathe Sineması’nın duvarında ’’Türk kalesini aslan gibi müdafaa eden kaleci!’’ ilanı asıldır… Nedim, ilanı görünce Zamora’yu karşısında görmekten daha çok heyecanlanır. Zeki Rıza ile birlikte hemen sinemaya girerler.
Sinemaya girdikleri anda gözlerine inanamazlar. Fransızlar, Nedim’in, Çekoslovakya’ya karşı vermiş olduğu mücadeleyi filme almışlardır. Nedim’in kurtarışları da bu film sayesinde sinemada heyecanla izlenir. Pozisyonlar ise ağır çekimde gösterilirken, seyirciler, bir coşkuyla Nedim’in kurtarışlarını alkışlar… Zeki Rıza ve Nedim ise gördüğü bu manzara karşısında şaşkınlıktan hareket dahi edemez.
Nedim’den sadece Fransa’da mı övgüyle bahsedilir? Hayır! Burhan Felek’te, gazetedeki köşesinde Paris sinemalarında filmi gösterilen Türk kaleci hakkında gurur verici bir makale kaleme alır. Olimpiyatlardan önce hiç tanınmayan Nedim, olimpiyatlardan sonra tıpkı Zamora gibi dünya çapında adından söz ettiren bir kaleci olur. Hatta Fransa’da yapılan bir ankette dünya klasmanında üçüncülüğü elde eder.
Ay Yıldızlıların, dünyaca ünlü kalecisinin gururunu okşayan hadiseler bunlarla sınırlı kalmaz. İlk milli maçımızda kalemizi koruyan, kaptanlığımızı yapan ve Paris olimpiyatlarında filmi gösterilecek kadar harikalar yaratan Nedim, 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunuyla birlikte Atatürk tarafından ‘Kaleci’ soyadı verilerek ödüllendirilir. Bu ödülle de Nedim Kaleci’nin, Çekoslovakya maçında yaralanan yüreğine böylece merhem sürülmüş olur.