Trabzon Maçkalı Rahmi Bey, yurdun birçok yerinde kaymakamlık yaptıktan sonra Trabzon’dan milletvekili seçilerek doğduğu topraklara geri döner. Rahmi Bey, dünya sanatını yakından takip eden aydın bir kişidir. Kış akşamlarında ailece toplanıp, çocuklarına, Victor Hugo’dan, Tolstoy’dan, Dostoyevski’den romanlar okur. Onların da kendisi gibi çağdaş düşünceye sahip bireyler olarak yetişmesini ister.
Rahmi Bey’in, Akçabaatlı Balnene Lütfiye Hanım’dan, Sabahattin, Bedri Rahmi, Mualla, Nezahat ve Mustafa adında beş çocuğu dünyaya gelmiştir. En büyük çocuğu Sabahattin, Rahmi Bey’in istediği gibi bir genç olur. Trabzon Sultanisinde öğrenim gören Sabahattin, Fransızca öğrenerek, çeviriler yapmayı dener. Dil ve edebiyattaki başarılarının yanı sıra diğer derslerinde de kendini gösteren parlak bir öğrenci olur. Liseden iyi bir dereceyle mezun olan Sabahattin, cumhuriyetin ilk yıllarında devletten aldığı burs ile yurt dışında öğrenim görmeye hak kazanan ilk öğrencilerden olmayı başarır.
Aile, sadece büyük oğullarının eğitimi ile değil tüm çocuklarının eğitimi ile yakından ilgilenmektedir. Rahmi Bey, büyük oğlu gibi Bedri Rahmi’yi de Kavak Meydanı’ndaki, Trabzon Sultanisine kaydettirir. Kavak Meydanındaki eski bir okulun yıkılıp, yerine Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesini de kuran Mimar Tuat’ın eseri olan Trabzon Sultanisi yaptırılır. Babasının mesleği dolayısıyla Anadolu’nun birçok yerini gezmiş, ilköğrenimine de bu kasabalarda başlamış olan Bedri Rahmi, gittiği diğer okulların karşısında böylesine ihtişamlı bir okulu görünce büyülenir.
İlkokulu bitirip, ortaokul ve lise merdivenlerine tırmanmaya başlayan Bedri Rahmi, gitgide okulun büyüsünden uzaklaşmaya başlar. Özellikle ortaokuldan sonra; altınken demire dönüşmüş, kale mazgalları gibi paslı, insafsızca gıcırdayan hapishane kapısına benzetmeye başlar ilk yıllarda ihtişamından etkilendiği okulunun kapısını. Bedri Rahmi’nin önüne harikulade bir oyuncak gibi serilen bahçenin her ağacı siyah bir gölgeye, çalılar ise elektrikli tel örgülere benzemeye başlar. Sadece okul mu? Arkadaşları ve öğretmenleri de düşman görünmeye başlamıştır Bedri Rahmi’ye…
Okulundan iyice soğuyup, uzaklaşan Bedri Rahmi’nin karşısına, sınıfını geçebilmesi için bir de devlet sınavı çıkar. Ancak dersleri zayıf olan öğrenciler bu sınava kabul edilmez… Böylece sınava giremeyen Bedri Rahmi, sınıfta kalır!
Oğullarının sınıfta kalması Rahmi Bey ve eşi Balnene Lütfiye Hanımı çok üzer. Konuyu Paris’te öğrenim görmekte olan büyük oğulları Sabahattin’e açarlar. Sabahattin, kardeşinin geleceğini, kendisinden daha çok düşünmeye başlar. Kardeşinin, Paris’te başarılı olabileceği düşüncesiyle kardeşini yanına göndermeleri için ailesini ikna etmeye çalışır. Ancak ailesini ikna edemez.
Edebiyatın dışında bir de futbola ilgilidir Bedri Rahmi. Tıpkı Trabzon’un dar ve dik yokuşlarındaki diğer arkadaşları gibi… İyi bir top, cam çerçeve kırmayacakları düz bir alan, sağlam ayakkabılar bulduktan sonra çantadan kaleleri kurup, kıran kırana maç yaparlar. Bedri Rahmi, sol ayağını hiç kullanamasa da bu maçlarda solaçık oynar.
1925-1928 yılları arasında Trabzon’da derin bir futbol sevgisi vardır. Özellikle Trabzon Lisesi, İdman Ocağı ve Muallim Mektebi takımlarında oynamak her Trabzonlu çocuğun hayalindeydir. Bu üç takımın karması, Rusya’dan gelen bir takımla maç yapacaktır. Bedri Rahmi de karşılaşmaya izleyenler arasındadır. Ömer Ağa, Şevket Subaşı, Sarı İsmail gibi futbolcu olacağı günleri hayal ederek, tutkuyla seyreder maçı… Ama ne yazık ki bu takımın üçüncü takımından ikincisine bile geçmek nasip olmaz Bedri Rahmi’ye!
Okuldan iyice uzaklaşıp, futbolda da başarılı olamayacağını anlayan Bedri Rahmi’nin gönlünde yazar olmak vardır. Lise Müdürü Şefik Bey’in, bir gün okul bahçesinde kulağını çekip, herkesin içinde ona tokat atmasıyla Trabzon Sultanisinden de iyice kopar. Artık onun için Trabzon Sultanisi hatta Trabzon şehri tamamen bitmiştir. Bu olayı gururuna yediremeyen ve çok sevdiği Trabzon’dan ayrılmak isteyen Bedri Rahmi, artık sanata yönelecektir.
Trabzon Sultanisine atanan dönemin ünlü ressamı Zeki Kocamemih, Bedri Rahmi’nin hayatını değiştirir. Onun resme olan yeteneğini keşfeder ve sadece edebiyatta değil, resimde de başarılı olabileceği güvenini aşılar ona. Ancak yine de okula ısınamaz Bedri Rahmi… Okul ona zindan gibi gelir ve okuldan da kaçmaya başlar. Sakatlanma pahasına okulun duvarından atlayıp, deniz kenarına gider. Çakıl taşlarına nakışlar karalayıp, Boztepe’nin kuş uçmaz kervan geçmez taraflarına tırmanarak gün geçirir. Artık hiç sevmediği okulundan kurtulmak için bazı zamanlar intihar etmeyi dahi göze alır. Oğlunun ruhsal dünyasındaki değişim babasının da dikkatini çeker. Rahmi Bey de oğlunun derslerinde başarılı olamayacağını anlar ve iyi bir sanat eğitimi alabilmesi için onu İstanbul’a, Güzel Sanatlar Akademisi’ne göndermeye karar verir.
1929 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’ndedir, Bedri Rahmi… İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Bey, Ahmet Haşim gibi hocalardan dersler alacaktır. Trabzon’da kartpostal karelerini bölerek yaptığı yağlıboya resimlerinden, Yunan heykellerinin ahengine doğru yolculuğa çıkacaktır. Güzel Sanatlar Akademisi’nde resmin büyülü dünyasına kapılsa da edebiyata olan ilgisi de devam eder, Bedri Rahmi’nin. Estetik ve Mitoloji hocası olan Ahmet Haşim’e şiirlerini değerlendirmesi için dizelerinin yazılı olduğu defterini verir. Her ders sabırsızlıkla Ahmet Haşim’den gelecek yorumları beklemektedir. Ancak derslerin üzerinden birkaç hafta geçmesine rağmen hiçbir yorumda bulunmaz, Ahmet Haşim. Şiir defterini hocasının cebinde gören Bedri Rahmi, daha fazla dayanamayarak hocasına şiirlerini nasıl bulduğunu sorar. ‘’Vallahi serbest nazım ustaları kadar mükemmel!..’’ cevabını alır. İlk başta hocasının ne demek istediğini tam olarak anlayamayan Bedri Rahmi, daha sonra hocasının düz yazı ustaları ile arasının kanlı bıçaklı olduğunu öğrenince hayal kırıklığına uğrar. Ama ne olursa olsun şiir yazmaya devam edecektir…
Trabzon Sultanisindeki başarısızlıkla geçen günleri geride kalmıştır artık. Bedri Rahmi, Güzel Sanatlar Akademisi’nin başarılı öğrencilerinden biridir. Öyle ki çok az kişinin çalışmalarını beğenen İbrahim Çallı’nın dahi gözüne girmeyi başarır. Çallı, Bedri Rahmi’nin daha iyi bir eğitim alabilmesi için, Rahmi Bey’e mektup gönderir. ‘’Artık benden alabileceği bir şey kalmadı. Yurt dışına gidip eğitimine devam etsin…’’ cümleleri Rahmi Bey’i şaşırtır. Çünkü oğlu, Trabzon’da kendisine çok zor günler yaşatmıştır.
İbrahim Çallı’nın mektubundan sonra Bedri Rahmi akademiyi yarıda bırakarak; önce Lyon’a, sonrasında ise Paris’e gider. Resim sanatının ustalarından dersler alır. Sanat hayatındaki başarı basamaklarını hızla çıkarken, Trabzon’daki tutkusu olan futboldan da uzaklaşır… Ta ki 1933 yılında gittiği Londra’da, oteldeki komşusunun onu zorla Arsenal-Birmingham maçına götürmesine kadar!
Stadyuma hayran kalır Bedri Rahmi… Tribünlerin coşkusuna şaşırır. Paris’te çok şey kaçırdığını anlar. ‘’İnsan ister sanatla, ister bilimle uğraşsın… Yolunuz Avrupa’nın büyük şehirlerine düşer de en büyük stadyumlarından birisinde bir maç seyretmezseniz o şehir hakkında tam fikir edinmiş saymayın kendinizi…’’ sözleri ile futbola ne kadar önem verdiğini anlatır. Bizim futbol kültürümüz ile İngilizlerinkini karşılaştırarak, sosyolojik çıkarımlarda da bulunur.
Bedri Rahmi, sanat üzerine iyi bir eğitim alarak yurda geri döner. 1934 yılında, yarım bıraktığı akademinin diploma yarışmasına katılarak mezun olmak ister. Ancak mezuniyet yarışmasında üçüncü olduğu için bu yarışmayı kabul etmez; 1936 yılında düzenlenen yarışmaya tekrar katılır. Bu yarışmada ‘’Hamam’’ resmiyle birinciliği kazanarak, Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olur…
Akademide gösterdiği başarılar birbiri ardına devam eder. 1937 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nde yabancı öğretim üyesi olarak çalışan Leopold Levy, Bedri Rahmi’nin hayatını değiştirir. Levy’nin akademide göreve başlamasından bir ay sonra, Bedri Rahmi akademide yardımcı öğretim üyesi olarak çalışmaya başlar. Böylece onu profesörlüğe kadar götürecek olan akademik kariyerinin kapısı aralanmış olur.
Ortalık savaş alanına dönmüştür. Bir koşuşturma içinde, herkes, maçı izleyebileceği bir yer aramaktadır. O sırada taraftarlarla birlikte koşan Bedri Rahmi, yerde bir kumaş parçası görür. Onu alıp boya bezi yapmak ister ama ne mümkün! Arkasındaki binlerce insan onu takip etmektedir. Eğilip alsa ezilecektir, o cesareti kendinde bulamaz ve boş bir yer bulabilmek için koşmaya devam eder.
Sonunda maçı izleyebilecekleri bir duvar bulurlar. Ancak bu duvar yedi sekiz metre yüksekliğindedir. Kalaslar ile çıkmaları gerekir. Sırat Köprüsü’ne benzetir Bedri Rahmi bu kalasları… Ama kalaslarla duvara çıkmaktan başka çareleri yoktur. Duvara atlar Bedri Rahmi; ancak arkasına dönüp baktığında yüzlerce kişi yerdedir! Kalas yüzlerce kişinin ağırlığına dayanamayarak kırılır. Ancak taraftarlar yılmadan yine de duvara çıkmaya çalışırlar…
Karşılaşma, Fenerbahçe ve Galatasaray arasında oynanacaktır. Bedri Rahmi’nin maçı Taşkışla sırtlarında bir yerdir izleyecektir. Stat çok uzaklarında kalır. Sahayı görebilmek için epeyce çaba harcamaları gerekecektir. Üstelik bir de fakir fukara maçı bedava seyretmesin diye stada perde çekmişlerdir. Neyse ki bin bir mücadele verip zor şartlarda izleyecekleri karşılaşma başlar. Ancak topu görmek ne mümkün, top sadece beyaz bir cisimden ibarettir. Yetmezmiş gibi stadı bir de güvercinler sarar! Stadın bir ucundan diğerine uçmaktadırlar. Maçı iki üç kilometre uzaktan izleyenler güvercinleri ve topu birbirinden ayırt edemediklerinden karşılaşmada neler olup bittiğini anlamak için iyice zorlanmaya başlamışlardır. O sırada beyaz bir güvercin kaleye doğru uçar… Herkes gol diye ayağa kalkar. Ama o beyaz cisim top değil güvercindir!
Bedri Rahmi’nin aklına o sırada İdmanocağı gelir. Kalbindeki beyaz güvercinleri tam on beş yıldır görmediği Trabzon’a doğru göndermek ister. Okul hatıralarının soğuk ve buruk damgasını yememiş, Soğuksu sırtlarını, Zefanos’tan, Kireçhane tepelerinden, Zaynoy’dan, Polathane ve Maçka’dan gelen nefis sıla kokularını duyar. Trabzon çeker Bedri Rahmi’yi… Ancak hemen azap ve sıkıntı dolu günleri gelir aklına. Zindan işkencesi gibi geçen ders saatleri, okuldan kaçtığı günler keser yolunu. Karayemiş ağaçları, Zanoy’un çamları, Zefanos’un vişneleri, Faroz’un zinosları hepsi hak verirler Bedri Rahmi’ye… Yaşanmadan geçen günlerin, sevilmeden okunmak zorunda kalınan derslerin vebalini üstlenirler.
Trabzon’a geri dönemez, Bedri Rahmi… Vasat bir öğrenci olarak çıktığı Trabzon’una, dünyaca ünlü bir ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu olarak şu dizeleriyle selam gönderir:
Trabzon deyince aklıma Soğuksu gelir
Soğuksu deyince bir dizi kareymiş ağacı
Kareymişlerin altında biri kız biri oğlan iki çocuk
Ne çocuğu iki bela iki hışım
Nefesim kesilinceye kadar kovalamışım
Düştüm düşmesine 45’ ten 30’u
15 yaşındayım
Elinize sağlık