Kartal Masal Müzesi’nden içeriye girdiğinizde masal kitaplarının büyülü dünyasına adımınızı atmış olursunuz. Müzede farklı dillerde yayınlanmış onlarca masal kitabı ve masal karakterlerinin tarihi değere sahip oyuncakları karşılar sizi. Vitrinlerde neler yoktur ki! Pinokyo’nun ve Mickey Mouse’un ilk oyuncak örnekleri, Laterna Macigalar… Andersen’in 1850 yılında yayınlanmış Historier adlı ilk matbuu kitabı başta olmak üzere; Jules Verne’in İnatçı Keraban’ı, Cervantes’in Don Kişot’u ve onlarca nadir kitap… Ancak bu kitapların içinde öyle bir kitap var ki hikâyesinden bahsetmeden olmaz!
Müzenin, yoğun olarak Türk Masalları kitaplarının ve oyuncaklarının sergilendiği ikinci odasına girdiğinizde Dede Korkut’un, 1916 yılında, Osmanlıca olarak Kilisli Muallim Rifat tarafından, Türkiye’de yayınlanmış, ilk baskı örneğiyle karşılaşırsınız. Kitabın orijinal ismi Kitab-ı Dedem Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan’dır. Müzedeki kitap hakkında kısaca bilgi verdikten sonra kitabın yayınlanma sürecinden bahsedelim.
Raflar arasında gezindikçe adeta büyülenmiştir usta yazar. Nasıl büyülenmesin ki birbirinden değerli kitaplar elinin altındadır. Tek tek kitaplara dokunur, ilgisini çekenlerin sayfalarını açıp titizlikle inceler. Ancak bir anda olduğu yerde durur. Raftan çektiği bir kitap onu çok heyecanlandırır. Hemen eline alıp hızlıca göz atar içine. Sonra bir köşeye çekilip, kitabı detaylıca incelemeye başlar. Raftan çektiği bu kitap, Kitab-ı Dede Korkut’un el yazmasıdır… Bu zamana kadar sözlü edebiyatın bir ürünü olduğunu düşündüğü destansı metinler, şimdi matbuu bir halde ellerinin arasındadır!
Alman Bilim İnsanı Fleischer hazırladığı katalogta ilk kez bu el yazmalarından bahseder. Diez ise bu el yazmalarından yararlanarak Tepe Göz destanının, eksik biçimde de olsa, çevirisini yapar. Ayrıca Homeros’un Odysseia’yı yazarken Kitab-ı Dede Korkut’tan faydalandığını ya da en azından Tepegöz’ün mazmunundan haberdar olduğunu söyler. Daha sonra Nöldeke ve Barthold da Kitab-ı Dede Korkut’u araştırıp, çevirmeye başlarlar. Böylece bir giriş yazısıyla birlikte Duha Kocaoğlu Deli Dumrul hikâyesi 1894 yılında Rusça tercümesiyle birlikte yayımlanır. İşte böylesine önemli bir eserin el yazmaları karşısında heyecanlanmaması mümkün değildir Cenap Şehabettin’in.
Cenap Şehabettin yanında getirdiği fotoğraf makinesiyle tek tek fotoğraflar kitabın sayfalarını. Artık onun için bu kitabı fotoğraflamaktan daha önemli bir şey yoktur. Kendi fotoğrafını çektirse ya da Almanya’nın tarihi yerlerini fotoğraflasa, ilerleyen yıllarda, Türk Edebiyatı’nı derinden etkileyecek bu kitap kadar önemli bir anısı olmayacaktır nede olsa… Öyle ki yıllar sonra Fuat Köprülü, Dede Korkut için: “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız, yine de Dede Korkut ağır basar” gibi iddialı bir sözde bulunacaktır.
Dede Korkut’u ilk olarak Türkiye’de Büyükelçilik yapmış bir Alman, Almanca olarak neşretmiştir. Cenap Şehabettin ise bu kitabın sayfalarını tek tek fotoğraflayarak Osmanlıca olarak neşredilmesi için ilk adımı atmış olur. Çektiği fotoğrafları hiç vakit kaybetmeden Maarif Nezareti’ne gönderir. Nezaret ise kitabı Milli Tetebbüler Encümeni’ne yollar. Encümende kitap detaylıca incelenir ve faydalı olduğu düşünülerek, neşredilmesi kararı alınır.
Kitabın okunması ve anlaşılması oldukça zordur. Bunun için Türkiye’nin önde gelen düşünürü ve yazarı olan Ziya Gökalp’ten yardım istenir. Bu işi yapsa yapsa ancak o yapacaktır. Ancak Ziya Gökalp, tam bir ay boyunca kitapla ilgilenmesine rağmen hiçbir yol alamaz. Bunun üzerine, kitabın neşredilmesi konusunda, Milli Tetebbüler Encümeni’nde de yer alan Kilisli Muallim Rifat’tan yardım alınmasını ister. Kilisli Muallim Rifat ise bu öneriden kaçmaz! Hemen işe koyulur. Kitabı tam on beş kez okuyarak, kitabın ne demek istediğini biraz anlar. Sıra kitabı yazmaya gelir. Aynı okuma girişiminde olduğu gibi yine kitabı on beş seferde yazmaya çalışır. Ve nihayet kitabın bir mukaddime, bir makale ve on iki hikâyeden oluştuğunu anlar.
Kitap çıktıktan sonra entelektüel çevrede çok büyük ilgi görür. Ziya Gökalp, Kilisli Muallim Rifat’ın görevinin bununla sınırlı kalamayacağını söyler. Kilisli Muallim Rifat’ın eline bir kopuz alıp yurdun dört bir yanını dolaşıp Dede Korkut hikâyelerini anlatması gerektiğini düşünür. Böylece Kilisli Muallim Rifat zamanın Dede Korkut’u olacaktır! Bu öneri Kilisli Muallim Rifat’ın da çok hoşuna gider. Hiç vakit kaybetmeden hemen musiki dersleri almaya başlar. Birkaç ders aldıktan sonra ne yazık ki musikiye karşı yeteneği olmadığını anlar. Ve kopuz çalamadan musiki derslerine son verir. Ancak, zamanın Dede Korkut’u olamasa da, yapmış olduğu çalışmasıyla Türk Edebiyatı’nın tarihine adını altın harflerle yazdırır.
Kaynakça:
Türkmen, F. ve Pehlivan, G. (2021). Dünyada Dede korkut Araştırmaları (1.Baskı) İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Çeviren: Çakan, A. Dede Korkut Hikâyeleri. 1. Baskı, İş bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018, vii-x.
Bilgiç H. F. Kilisli Rifat Bilge’nin Hayatı ve Fikirleri. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, 2020, İstanbul (Danışman: Doç. Dr. Hasip SAYGILI)