Eğer kafanıza dayanmış bir silah varsa, söylediğiniz bir yalanı bir daha tekrar etme şansınız yoktur.
Bu cümle, yıllar önce kafasına bir silah dayandığında babamın ağzından dökülmüştü. Şimdiyse silah benim kafamdaydı. Sanırım bu, babadan oğula kalabilecek en kötü mirastı.
“Karımla neden yattın!”
Eğer kafanıza dayanmış bir silah varsa, görüş açınız daralır. Ondan başka hiçbir şey göremezsiniz.
İşte oğluma miras bırakabileceğim bir söz!
“Karımla neden yattın”
Bir nedeni yoktu. Karısıyla yatmıştım. Çünkü kadın düşkünüydüm. Önüme bir kadınla yatma fırsatı çıkarsa bunu değerlendirirdim. Yalan söylemeyecektim. Hatta bugüne kadar söylediğim bütün yalanları bir silahla temize çekmeyi planlıyordum.
“Çok sarhoştum. Evli olduğunu bilmiyordum. Öğrendiğimde de iş işten geçmişti… Geçen ay patronumu dolandırıp, şirket hesabından 2.000 dolar çalan da bendim. Suçu o salak Basri’nin üzerine yıkan da benim. Hatta bir kere onun karısıyla da birlikte olmuştum. Ama suçu onun üzerine yıkmamın bununla hiçbir alakası yok. Ayrıca lisedeyken sıra altından kızların bacaklarına bakardım. Ben kötü bir adamım. Ama lütfen beni öldürme. Lütfen”
Adam karısının bir orospu olduğunu düşünüyordu. Haklı da sayılırdı. Beni öldürdükten sonra muhtemelen onu da öldürecekti.
“Seni öldürdükten sonra o orospuyu da öldüreceğim”
Ölmemi çok istiyordu. Bunu zaten kafama dayadığı silahtan anlamıştım. Soracak bir sorusu kalmamıştı. Bunu da başka bir soru sormamasından anlamıştım.
“Son duanı et!”
Hiç dua bilmiyordum.
Gözlerimi kapamakla yetindim. Son duamı edemeden, bir el silah sesi duyuldu.
Vurulan ben değildim. Bunu hala yaşıyor olmamdan anlamıştım.
Gözlerimi açtım ve az önce açtığım gözlerim adamın yere serilmiş cesedini, bir görgü tanığı olmanın ağırlıyla teşhis etti. Vurulmuş olmasına rağmen yüzünde hala bana olan nefretini görebiliyordum.
Beni vurmayı çok istediğini ikimiz de biliyorduk. Fakat birini öldürecekseniz silahınızı çenenizden fazla çalıştırmalısınız.
Az önceki korkak halimle şimdiki ukala tavrım arasındaki farkın sebebi hala yaşıyor olmamdı. Ancak bir an evvel bu şokun etkisinden kurtulup beni kimin kurtardığını anlamalıydım.
Gözlerimi bir açıp bir kapıyordum. Pek de keskin olmayan kulaklarım bana doğru gelen ve gittikçe yükselen bir çift ayak sesini işitiyordu.
Tak… Tak… Tak… Tak…
4 saniye sonra simsiyah kıyafetini, yine diğer tüm renklerin varlığını reddederek siyah deri eldivenleriyle tamamlamış, geniş omuzlu bir adam, bir eliyle sımsıkı kavradığı tabancasını sallayarak cesede ulaştı. Serinkanlı duruşuna yakışmayan bir iticilikle adamı ayaklarıyla iterek yokladı.
Onu öldürmesi yeterince kaba değilmiş gibi ölümünü bu şekilde teyit etmesi çok daha kaba bir davranıştı. Fakat yaşadığım şokun etkisiyle hayatımı kurtaran adam hakkında böyle düşünüyor olmam zincirleme kabalık tamlamasının son halkasıydı.
Deri eldivenli adam, diğer eliyle cesedin ceketinin cebinden adamın kimliğini çıkardı. O artık kimliksiz bir ölüydü.
“Aldatılan kızgın koca önce karısının aşığını, daha sonra karısını öldürdü!” diye haber olmasını beklediğim aldatılan kızgın koca, artık gazetelere “Kimliği tespit edilemeyen bir ölü olarak” yazılacaktı.
Deri eldivenli adam, cesedin cebinden ölü adamın kimliğini aldıktan sonra cesedi tek hamlede yerinden kaldırıp sırtladı. Az ötede duran Chrysler marka RAM 1500 model pikaba doğru ilerlerken, sanki ölü bir adam değil de bir tüyü taşıyormuşçasına rahattı. Şu anda yaptığı işi daha önce de defalarca yaptığına emin olabileceğim bir soğukkanlılıkta, bir eliyle omzundaki cesedi sabit tutarken diğer eliyle pikabın arkasından bir ceset torbası çıkardı.
Bense hala olduğum yerden bir santim bile kıpırdayamadan olan biteni anlamaya çalışıyordum. Deri eldivenli adamı bir cinayet filmi seyreder gibi seyrediyordum. İşte ne olduysa tam da o anda oldu.
Üstelik hayatımın kurtarıldığını zannettiğim anın üzerinden sadece 4 dakika 47 saniye geçmişti. Kurtuluşumun bu kadar kısa süreceğini tahmin edememiştim.
Ama işte bu kadar kısa sürmüştü.
Ateşli silahların çalışma mekaniğinde mermi ateşlenene dek 3 aşamadan geçilir. İlk aşama beslemedir. Bunu Chrysler RAM 1500’ün ön kapısı açıldığı anda öğrendim.
Besleme kısaca; şarjördeki fişeği, fişek yatağına sürmeye hazır bir hale getirmek için şarjör yuvasına veya mekanizma yatağına yerleştirmektir.
İnce ve yerden 5 santim yükseklikte bir çift topuklu ayakkabı yere değdiği an, tabanca da ilk aşama olan beslenmeden geçiyordu.
Topuklu ayakkabıların üzerinde yükselen, saten siyah çoraplarla saklanmaya çalışılsa da, güzelliğini bulunduğum ve bulunmadığım her yerden görebileceğim uzun bacaklar, pikaptan inen ve bana doğru yönelmeye devam eden tabancanın ateşleme mekanizmasının hızını artırmaya devam ediyordu.
Chrysler Ram 1500’ün kapısı kapanırken gönlümün kapıları açılıyordu.
Doldurma, silahın ateşlenmeden iki aşama öncesidir. Fişeğin, ileriye doğru hareket etmesiyle başlar.
Henüz adını bilmediğim katilim bana doğru hareket ediyor. Şimdilik failim meçhul.
Fişek çekirdeğinin ucu, namlunun gerisindeki fişek yatağı rampası ile temas eder. Bu sayede fişeği fişek yatağına doğru yöneltir.
Onu henüz hiçbir yatağa doğru yöneltemiyorum.
Mekanizma fişeği kilitler ve tırnak kovanın altındaki çıkartma girdisine kilitlenir.
Kilitlenmiş bir şekilde onu seyrediyorum.
Başlangıçta aramızda bulunan 17 metre mesafe onun attığı her adımla azalıyor. Aramızdaki şimdiki tahmini mesafe; 10 metre.
Kilitleme; ateşlemeden önceki son aşamadır.
Aramızdaki mesafe tahmini 7 metre.
Kilitleme, mermi çekirdeği namlu ağzını terk etmeden önce gaz basıncını önlemesi için gereklidir.
Aramızdaki mesafe tahmini 5 metre.
Tabancalarda namlunun üst tarafında iki kilitleme dişi bulunur. Bazı otomatik silahlarda kilitleme dişleri görevini makaralar halleder.
Aramızdaki tahmini mesafe 3 metre.
Topuklu ayakkabılarının ahengi bir kulağımdan giriyor ötekisinden Esin Engin şarkıları olarak çıkıyordu. “Bana kollarını uzatsan biraz, sana kul olurum. Seven ne yapmaz?”
Ellerini bana uzattı.
Ellerini bana uzatıp artık yerden kalkmak istemez misin?