Yahya Kemal, Abdülhak Hâmid’in “şair-i azam” yani “şairlerin en büyüğü” olarak kabul görmesini bir hayli abartılı bulur. Öyle ki, Hâmid hakkında kaleme aldığı bir yazısında, onun bu denli arşa çıkarılmasının şaşırtıcı olduğunu ima etmekten kendini alamaz:
“Bir şâire hayranlık, bizde eski zamanlar da dâhil olmak üzere hiçbir zaman bu derece kayıtsız ve şartsız bir taassupla görülmemişti.”
Yahya Bey’e göre Hâmid’in bu dizeleri “sahte bir felsefe tablosunun ifadesi” olmakla birlikte yaptığı da “vahim bir lisan hatâsıdır”. Bu vahim hatanın telafisi ise, ancak ve ancak, dizelerdeki “semevât” sözcüklerinin kaldırılıp yerlerine “eflâk” sözcüğünün kullanılmasıyla mümkündür:
“Çıkdım eflâke hâk-ber-ser
İndim eflâk ile beraber”
Hâlbuki bu hatanın çok daha bariz ve kabul edilemez olanını o en bilindik “Sessiz Gemi” adlı şiirinde Yahya Bey, kendisi de yapmıştır. Bestelendiği dönemden bu yana dillere pelesenk olmuş bu şiirin bütününü değilse bile bahsini ettiğim kısmını önce bir okuyalım:
“Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.”
Görüldüğü üzere, alıntıladığım kısmın ikinci dizesinde iki hata birden yapılmıştır. Vahimlikte Hâmid’i aratmayan bu lisan hatalarından ilki, “ne… ne…” bağlacının kullanıldığı cümlelerde yüklemin olumlu olması esas kural iken Yahya Bey’in “sallanır” yerine “sallanmaz” demesidir. İkincisi ise, “sallanmadığını” söyledikleri arasına “mendil” ile birlikte “kol”u da katmasıdır ki veda edenlerin el yerine kol salladıkları ne duyulmuş ne de görülmüş şeydir. Yahya Bey, şiiri sırf aruz veznini korusun diye, böylesi “vahim lisan hatalarına” düşmüştür.
Uzun lafın kıssası, neymiş, Yahya Kemal dahi olsan dönüp önce bir kendine bakman gerekirmiş. “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına” hesabı…