“ağız ve kulak”larımız olmasaydı dünya daha iyi bir yer olur muydu?
Kitabın ikinci öyküsü “Ağız ve Kulak”. 2021 yılında, Konya’nın Altınekin ilçesinde görev yaparken yazmıştım. Altınekin oldukça küçük, yaşam alanı bakımından insana bir şey vadetmeyen bir yer. Yaşamının bir bölümünde bu gibi yerlerde yaşayanlar daha iyi bilirler, buralarda herkesin her şeyden haberi olur, herkes herkesi tanır, şehre/ilçeye gelen yabancı biri anında bilinir ve ona göre davranılır. Özellikle büyükşehirlerde yaşamış ve oranın rahatlığına alışmış birisi için de buraya ayak uydurmak ve burada uzun bir zaman geçirmek çok zordur. Benim avantajım o arada yaşadığım zamanın pandemi dönemine denk düşmesi olmuştu. Konya’nın merkezinde yaşasam da bir şey değişmeyecekti. Neyse. Bu tarz yerlerin eğlence konusu biraz da dedikodudur. Küçüğünden büyüğüne tüm halk laftan, dedikodudan hoşlanır. Gerçi artık bakıyorum da bunun yaşadığımız yerle bir alakası yok. Herkes lafçı, dedikoducu. Riyakâr. Çirkin bir zamanda yaşıyoruz. Ben de öyleyim. Herkes böyle. “Ağız ve Kulak”ı tam bu yalanlardan sıkıldığım, bunaldığım bir dönemde tasarladım. Orhan Kemal, bir röportajında öykü fikri oluştuğunda yürüyüş yaptığını söyler. Ben de öyle yapanlardanım. Sıcak bir temmuz sabahında, yeşil alanı hiç bulunmayan ve iki caddesinden başka bir yeri olmayan ilçede yürüyüşe çıktım. Az çok belli olmuştu sahneler, kahramanlar. Bir eleştiri metni yazacaktım. Didaktik olmasından da korkuyordum. Aynı kitapta “Beş Milyon Doları Olmayan Adam” diye bir öykü var. Bu da aynı dönemde Öykü Gazetesinde yayımlanmıştı ama 2020’de yazıldı o öykü. O öykü didaktiktir. Toplumcu gerçekçilerle de kafayı bozmuşum zaten. Mesaj vermekten ve üslubumun bu yönde değişmesinden de korkuyorum. Düşün allah düşün. Kitaplığın önünde biraz zaman geçirdim. Ne zaman yazmakla dolsam ve bunu kâğıda dökemesem sık sık başka öykülere bakarım. Bazen saatlerce okurum. Bir söz, bir kelime yeni ufuklar doğurur. Nitekim bu öykünün taslağını oluştururken de metnin biraz fantastik ögeler barındırabileceğine kanaat getirdim. Yine 2021’de Mahal Edebiyat için yazdığım Çoban Ahmed karakteri de fantastikti. Bu öykü için de en iyisinin bu olduğuna kanaat getirdim. Mesaj olacaktı. Ama alt metinde. Ben Tolstoy’u severim binaenaleyh Dostoyevski’ye de bayılırım. Onun o meşhur Gogol sözü benim için yol gösterici oldu. Burun öyküsünden yola çıkarak, yürüyüş sırasında planladığım sahneleri bu şekilde yeniden düzene soktum. Sonra oturup yazmaya başladım. Karakterimiz ağız ve kulaklarını kaybeder, onun dışında herkes ise ağız ve kulaktan oluşur. Müthiş fantastik. Değil mi. Bir yandan mizah unsurları da ekledim. Mesela karakterin bir sakatatçının önünden geçerken içeriye girip ağız ve kulak sorması iyi bir güldürü malzemesiydi. Toplumun içinden bir öykü oldu. Bunun yanı sıra apartmandaki komşusunun eşini aldattığını biliyoruz, ama kiminle aldattığını öykünün sonuna kadar bilmiyoruz. Bir yerlere gelmek için birilerinin kuyusunu kazanlara, onun ayağını kaydırmaya çalışanlara, hiç haddi değilken başkalarının işine burunlarını sokanlara bir eleştiri metni olarak son noktayı koydum. Öykünün sonundaysa ya diğerleri kahramanımız gibi doğruluktan, dürüstlükten yana değişecekti ya da kahramanımız. Diğerleri değişse ne güzel olurdu değil mi.
Öyküyü tamamladıktan kısa bir süre sonra ilk öykü kitabım Muallim Sabri ve Tanyeri’nden Öyküler yayımlandı. Bu kitabı tasarlarken iki bölüm üzerinde durmuştum: birincisi insan çelişkileri üzerine yazdığım öyküler, ikincisinde ise o hayalini kurduğumuz güney kasabasında yaşayan insanlar. Doğal olarak bu öyküyü kitaba dahil edemedim. KE Dergisine gönderdim ve orada yayımlandı öyküm. 2022 sonbaharında da ikinci öykü dosyam Sarı Vosvos’u tamamlamıştım. Bu kitapta öykülerimi bölmedim. Dergilerde yayımlanmış öyküleri dikkate alarak oluşturdum dosyayı. “Ağız ve Kulak” da bunlardan biri olarak kitaptaki yerini aldı.
Bu zamana kadar kitabımı okuyanlardan aldığım geri dönüşlerde de kitapta “Ali Necati’nin Pek Acayip Olmayan Yaşam Hikâyesi” öyküsüyle birlikte en sevilen öykülerden biri olduğunu anlıyorum. İmza günleri ve söyleşilerde kitapla ilgili olarak aldığım sorularda bu iki öyküden birinin adı muhakkak geçiyor. Ben de okurların yorumunu dikkate alarak sizler için bu öykünün hikâyesini yazmak istedim.