Bernard Malamud, Amerikalı romancı ve kısa öykü yazarı olmakla birlikte 20. Yüzyıl’ın tanınmış en ünlü Yahudi yazarlarından biri olarak adından söz ettiriyor. Malamud’un 1966 yılında yayımlanan The Fixer (Tamirci) romanı kendisine hem Ulusal kitap ödülü hem de Pulitzer Kurgu Ödülünü aldırmıştır. Öyle ki 1970’lerin en çok ses getiren eserlerinden biri olmuştur. Türkiye’de ilk olarak ‘‘Kiev’deki Adam’’ ismiyle iki kez yayımlanmış ve nihayetinde ‘‘Tamirci’’ olarak Kafka Kitap etiketiyle okurlarla buluşmuştur.
Tamirci yayımlandığı andan itibaren Mendel Beilis ile benzerliği ve benzemeyen yönleri kadar ihtilaf ortamı yaratmıştır. Bir tarafta gerçek bir yaşam öyküsü barındıran Beilis davası ve diğer tarafta Malamud’un Yakov karakteri vardır. Dönemindeki ihtilaflı tartışmaların arasında Beilis davasını bilenler Yakov’un hikâyesine başka hikâyeler de eklendiğini ve Malamud’un asıl hikâyeden uzaklaştığını söyleyerek kendisini eleştirir. Bununla da kalınmaz eserin sonraki toplum için ciddi bir kafa karışıklığı yarattığı ve asıl Mendel Beilis karakteriyle insanların Yakov karakterini karıştırdığına dair eleştiriler gelir. Yayımlandığı döneme bir hayli ses getiren eser tüm eleştirilerin ötesinde içinde barındırdığı hikayeyle pek çok övgüye layık görülür.
“Kırılan ne varsa tamir ederim – yürek dışında.”
Nihayetinde hikâye şöyle başlar: Yakov, II.Nikolay’ın Yahudilerin yaşamasına uygun gördüğü bir taşrada yaşayan ve elinden geldiği müddetçe her şeyi tamir eden yoksul bir Tamirci olarak karşımıza çıkar. Taşradan Kiev’e göçerek orada eğitim alabilmeyi amaçlayan ve özgür olarak yeni bir hayata başlamak isteyen biridir. İnsanlık bir kez daha bahaneye sığınıp insanlığını yitirdiğinde Tamirci karakteri çalıştığı fabrikanın yakınında öldürülen on iki yaşında bir çocuktan sorumlu tutulur ve sadece Yahudi olması bile hem toplum hem yargı mahkemesi için yeterli bir sebeptir.
Olayın geçtiği dönem henüz yıkılmamış Çar II.Nikolay dönemidir. Ruslardaki Yahudi düşmanlığının had safhada olduğu ve Hristiyan toplumun Yahudi insanları görmeye tahammül dahi edemedikleri dönemlerden biri. Tıpkı kendini kimsesiz hisseden Yakov’un başına gelen korkunç hadiseler gibi.
Bernard Malamud, eseri kaleme aldığı süre boyunca özgürlük kavramı başta olmak üzere yeterince bozuk olan iktidar üzerinden okura hak, adalet ve hukuk kavramlarını bir kez daha sorgulatır. Zincire vurulmuş bir şekilde masumiyetini ispatlamaya çalışan Tamirci’nin yanında ona zorla işlemediği bir suçu kabul ettirmeye çalışan sözde yargı sistemini eleştirerek ortaya serer. Yazar, Tamirci Yakov ve Spinoza arasında bağ kurarak karakterin sık sık devlet ve yargı sistemini sorgulamasına da neden olur. Spinoza kitabın başından sonuna dek Yakov’un kalbinde, fikrinde ve zihninde yaşar. Karanlık hücresinde nefes almaya çalışırken yaşadıklarını şu cümlelerle bağdaştırır: “Mantık nerede? Adalet nerede? Spinoza ne der? İnsanın günlük işlerini yapabilmesi için gerekli huzur ve güveni sağlamak devletin görevidir. İnsanın kısa ömrünü yaşamasına, koşullara dayanmasına, hastalıkla ve evrenin korkularıyla başa çıkmasına yardım etmek devletin görevidir.”
Şu bedbaht ömründe tanıdığı tek önemli insan olan Spinoza’nın kederli yaşam öyküsüyle kendi öyküsünü benzetir Tamirci Yakov. Sık sık onu anar, onu benimser ve onunla teselli etmeye çalışır kendi benliğini.
“Bir şey olacaksam kendi halinde bir adamım. Kendi kendime ‘Yakov’ derdim, ‘dünyada çok fazla şiddet var, aklın varsa bundan uzak durursun.”
Romanın odak noktası olan Tamirci’nin hücre hayatı ve yargılanma süreci okura sunulurken bir insanın uğrayabileceği tüm haksızlıklar, başına gelebilecek tüm kötülükler yalın ama bir o kadar da çarpıcı bir üslupla bize sunulur. Yahudilik ve Tanrı inancına bu denli dem vurulması da tabii başka önemli etkendir. Tamirci üzerinden ele alınan Yahudilik kavramının o dönemin insanlığı adına bir metafor görevi gördüğü oldukça aşikârdır. Dönemin iktidar bozukluğu başlıca etken iken en üst mevkiden en alt mevkide bulunan yetkililer adeta bir katliam başlatmak adına bahane arayıp duran birileriyken Tamirci Yakov bütün Yahudiler adına bir günah keçisi seçilmiştir.
İktidar, sağlayamadığı adaleti her sayfada adım adım Tamirci üzerinden şiddetli ve acı bir biçimde gözler önüne seriyor. Elbette haddinden fazla işkenceye maruz kalıyor Tamirci Yakov ve haddinden fazla psikolojik şiddet görüyor. Akla ve mantığa sığmayacak birtakım hurafe masallar anlatılıyor kendisine. Günler, aylar ve yıllar geçiyor fakat Tamirci kendi hücresinde yok olmamak için bir direniş gösteriyor. Unutmamak adına hafızasını diri tutmaya çabalıyor. En önemlisi ise ona unutturmaya çalıştıkları benliğini diri tutmaya gayret ediyor. Talihsiz bir karakter olan Yakov’a önce Yahudi olduğu kabul ettirilmeye çalışılırken ardından Hristiyan yapılma girişimleri ve Papazların onun hücresine yaptığı ziyaretler ‘‘din kurtuluştur’’ mesajı vermeye çalışılsa dahi karakter başına gelen hadiseler neticesinde en nihayetinde şu düşünceyle kendisini özdeşleştiriyor: ‘‘Din eğer buysa her şeye lanet olsun.’’ Karakter öyle bir hale gelir ki ne yazık ki bir kurtuluş yolu olarak ona sunulan din bile onu cezbetmemektedir.
Aylardır yemek, insan, duş, kıyafet ve adalet olmadan her yönden baskı altında tutulan Tamirci Yakov’un mantığına göre de hiçbir din böyle bir işkenceyi tasdik etmez ve hiçbir din insanları bu denli birbirinden ayırt etmez.
Bernard Malamud’un okura sunduğu karakter çarpık sistemde yer alan alt sınıf bir Tamirci profiliyle de kalmıyor. Yaşanan hadiseleri bir zaman sonra başka bir boyuta taşıyor ve en yüksek mertebede yer alan Çar II.Nikolay’a kadar götürerek hak, adalet, devlet ve düzen kavramlarını sahneye bir kez daha çıkarıyor. Bir Yahudi katliamı başlatmak adına bahane arayıp duran milliyetçi Rus hükümetinin Tamirci Yakov’u bahane etmesi kadar basit ve bir o kadar acı verici bir süreç işleniyor. Yazar, yaşanan acıların ve insan olmanın kalıplara sığdırılamayacağını da sözde adaletin bizatihi içinde yer alan Savcı Bibikov karakteri üzerinden şöyle ifade ediyor: “Senin hayatının değeri yoksa benimkinin de yok demektir. Yasalar seni korumuyorsa, gün gelecek, beni de korumayacak, demektir.” Bibikov’un bu sözleri bir hançer gibi yüreğimize saplanmakta.
Tamirci’nin “Neden ben?” haykırışları ve sona gelirken dahi “Neden ben? Bu tür bir eğitime kimin ihtiyacı var?” sözleri aslında tüm insanlık adına ve elbette haksız yere acı çeken herkes adına söylenen sözler diyebiliriz. Olayın başından bu yana kendini Yahudi hissetmeyen bir karakter varken Spinoza ile arasında kurduğu bağ ve hükümetin ona ısrarla Yahudi damgasını yapıştırması Yakov’u kitabın sonuna doğru kendi içinde kimliksiz olmaya sürüklemektedir. Taşradaki hayatından kaçarken bile aslında savaştan kaçmanın kimliksiz ve özgür bir insan olmakla sağlanabileceği düşüncesine inanan bir karakter olarak karşımıza çıkan Tamirci’nin düşünceleri bu süreçte büyük ölçüde baltalanır.
“Özür dilerim Majesteleri ama acı çekmek bana acı çekmenin ne kadar gereksiz olduğunu öğretti. Aslında doğal hayatımızda yeterince acı çekiyoruz, bunun üzerine bir de adaletsizliği eklemenin gereği yok.”
Kimliğimiz, kim olduğumuz, dilimiz, dinimiz, ırkımız ve dahi başka unsurlarla bize biçilen değerler okuru defalarca sorgulatmaktan geri durmuyor. Olaylar sonuna kadar karakterlerin gözünden realist bir şekilde ele alınmakta ve topluma anlatılmaktadır.
‘‘Yanlış kitap yoktur. Asıl yanlış olan kitaplardan korkmaktır.’’
Çünkü biliriz ki yüksek makamdaki her bir karakter gerçek dünyada bir yerlerde hala nefes almaktadır. Şüphesiz hayatta adaleti temsil eden Savcı Bibikov gibi insanların varlığı ve bunun gibilerin yanında Tamirci’ye inanmayı körlük vazifesi görmüş insanların da hala bir yerlerde adalet dağıtmaya çalıştığı bir gerçektir.
Bernard Malamud, hikâyenin sonunda can alıcı bir noktaya daha değinir. Tamirci Yakov’un içindeki direniş duygusunu uyandırarak Çar II.Nikolay ile arasında müthiş bir diyalog gerçekleştirir. Tüm insanlığa ulaşan mesaj ise şöyledir: Bir katliam başlayacaksa ve bundan evvel suçsuz, yoksul, sıradan ve en alt tabakada yer alan Yahudi kimlikli bir Tamirci ölebiliyorsa sınıfsal olarak Çar gibi yüksek makam sahibi adalet yoksunu birisi de bir gün ölebilecek kadar aciz ve zavallıdır.
Bu sözler yalnız Çar’a değil iktidarın ve adalet sisteminin içerisinde yer alan herkese bir nebze dokunmakta. Okurlar olaylar silsilesinin içerisindeyken Yakov’un kederli yaşam öyküsünün gidişatının ve sonunun ne olacağını bile tahmin edemez. Malamud, böylece okuruna sürpriz ve sarsıcı bir son hazırlar.
Bernard Malamud’un Tamirci eseri bir karakter üzerinden tüm insanlığa uzanan başlı başına bir antisemitizm ve insanlık örneğidir.