Akademik çalışmalarınızı ve şiir kitaplarınızı takip ediyoruz. Milenyumda Şiir’i hazırlama amacınız nedir? Bu süreç nasıl ilerledi?
Emel Koşar: 2000’li yıllarda yazılan şiiri isimlendirme, tanımlama, özelliklerini saptama çabamızın bir ürünü olan kitabımızda “kuşak” ve “akademi-şiir ilişkisi”ni sorgularken antoloji tartışmalarına da değindik. Şair, eleştirmen ve akademisyenlerin daha önce kaleme aldıkları yazıların yanı sıra onlardan yeni yazılar da istedik. Semt üniversitelerinde görev yapan, intihallerle gündeme gelen ve sözlüklerde kelime arayarak şiir yazmaya çalışan kişilerden uzak durduk.
Son yıllarda sosyal medyaya taşınan ve sabun köpüğünü andıran kuşak, antoloji tartışmalarını yetkin kalemlerin zamana meydan okuyan yazılarıyla gündeme getirmek için bu kitapta topladık. Tuğrul Tanyol’dan Şeref Bilsel’e, Ertuğrul Özüaydın’dan Mustafa Fırat’a şair, eleştirmen, yayıncı ve akademisyenler söz konusu konularda yetkin isimler.
Antolojiler her zaman eleştirilmiş ve tartışmalarla gündeme oturmuştur. Antolojilere giren/giremeyen/girmek istemeyen şairler, hangi şairden hangi şiirlerin seçildiği, seçilen şiir sayısı vb. polemiklere sebep olmuştur.
2000’li yıllarda yazılan şiirin kökleri 1990’larda atıldı. Ancak 2000’lerde yazılan çok sesli ve renkli şiirin en önemli özelliği kadınların şair, çevirmen ve yayıncı olarak öne çıkmalarıdır.
Ayrıca iki/üç dilli şiir kitapları, uluslararası antoloji ve festivaller Türk şiirinin/şairinin dünyada daha fazla tanınmasını sağladı.
Şiiriyle gündeme gelemeyen bir şairin hazırladığı antoloji vasıtasıyla 2000’li yıllarda yazılan şiirin sınırlarını çizme, kanon oluşturma gayreti bizi bu kitabı hazırlamaya ve günümüz şiirinin temel meselelerini sorgulamaya yöneltti.
Her on yılda bir “2000 Kuşağı” ve “2010 Kuşağı” gibi adlandırmalarla şairlerin kendilerine yer açma gayretleri, kuşak kavramını gündeme taşımanın ötesinde şiiri parselleme çabası olarak da yorumlanabilir.
Koşulları, başvuru tarihi vb. açıklanmadan aylar önce kimin kazanacağı belirlenen veya paraya ihtiyacı olan şairlere verilen şiir ödülleri edebiyat dünyasındaki yozlaşmanın en önemli örnekleri. Ayrıca Türk şiiri emekli şiir yazıcılarından çektiği kadar hiçbir şeyden çekmedi.
Eski yazı ve edebiyat tarihi bilmeden günümüz şiirini yorumlamaya çalışanlar, akademisyenlerin çağdaş Türk şiiri üzerine çalışmadıklarını iddia ediyorlar. YÖK’ün Tez Tarama sayfasından üniversitelerde çağdaş Türk şiiri üzerine yazılan tezlere ulaşmak, akademisyenlerin hakemli dergilerdeki makalelerine kütüphanelerden ve ilgili dergilerin web sitelerinden ulaşmak mümkün.
Hilal Karahan ve Okan Yılmaz’la birlikte yayıma hazırladığımız Milenyumda Şiir/2000’ler Şiiri, Akademi-Şiir İlişkisi, Kuşak ve Antoloji Tartışmaları’nda (Artshop, 2018) Ayten Mutlu,
Betül Dünder, Bilgin Güngör, Ceyda Demircioğlu, Emel Koşar, Ertuğrul Özüaydın, Haluk Öner, Hilal Karahan, Hilmi Haşal, Koray Feyiz, Metin Cengiz, Mine Ömer, Sabit Kemal Bayıldıran, Şeref Bilsel, Tuğrul Tanyol, W. B. Bayrıl, Yusuf Alper yazılarıyla; Ali Günvar, Bilgin Güngör, Haluk Öner, Hilal Karahan, Mustafa Fırat, Okan Yılmaz, Volkan Hacıoğlu ise 2000’ler şiiri üzerine soruşturmaya cevaplarıyla katkıda bulundular.
Kitaptaki yazıların ortak özelliklerinden bahseder misiniz? Kitabınız beklediğiniz ilgiyi gördü mü?
Emel Koşar: Kitapta şair ve eleştirmenler çağdaş Türk şiirinin temel meselelerini (2000’ler Şiiri, Akademi-Şiir İlişkisi, Kuşak ve Antoloji tartışmaları) geçmişte ve bugün kaleme aldıkları yazılarla sorgularken tarihe dipnot düştüler.
Tuğrul Tanyol’la Bilgin Güngör’ün, Metin Cengiz’le Hilal Karahan’ın şiir antolojileri hakkındaki yazılarında hemfikir oldukları görülürken “kuşak” meselesine Sabit Kemal Bayıldıran ve Okan Yılmaz’ın ise farklı pencerelerden baktıkları görüldü.
Mine Ömer genç şairlerin şiirlerinden örnekler vererek 2000’li yıllarda yazılan şiiri değerlendirdi. W. B. Bayrıl 80 şiiriyle 2000 şiirini karşılaştırırken günümüzde kadınların ne kadar etkin olduklarını vurguladı. Yusuf Alper her on yılda bir neden şair kuşağı çıkamayacağını örneklerle açıkladı. Şeref Bilsel abileriyle fotoğraf çektirme ve ödül toplama ustası şiir yazıcılarına değindi. İlgiyle karşılanan kitabımız yeni tartışmalara sebep oldu.
Jinekolog ve şairsiniz. Kadınların sorunlarıyla yakından ilgileniyorsunuz. Şair kadınların ve kadını merkeze alan şiirlerin dikkat çekmesi için Feministanbul Kadın Şiiri Festivali’ni düzenliyorsunuz. Şair kadınlar ve kadını konu edinen şiirlerin günümüzde yeri nedir?
Hilal Karahan: Gerek klinik deneyimim sırasında gerekse saha çalışmalarımda gördüğüm gerçek şudur: Türkiye gösterişli bir Ortadoğu ülkesidir ve kadınları şiddete, sömürüye alışkındır. Yüzümüzü ne kadar Avrupa’ya dönsek de arkamız Ortadoğu’ya açıktır. Kadınlarımız sadece fiziksel değil, ekonomik ve psikolojik şiddete de maruz kalır. Hele de ev kadınıysa, boğaz tokluğuna köleliği evlilik sanır.
Peki gelişmiş ülkelerde durum nasıl, kadına yönelik şiddet bizimkinden daha az mı? Tersine, orada kadınlar bireyselliğini tamamladığı, ekonomik bağımsızlığını kazandığı için şiddetin daha farklı yönleriyle uğraşırlar, daha derin, daha süptil. Bu ataerkil ve kapitalist dünyada kadın, erkekleşerek ayakta kalabilir; “kestim kara saçlarımı” demek zorunda bırakılır.
Kadının kendi dilini, üretkenliğini, feminen özelliklerini koruyarak bir birey olması, ekonomik gücünü kazanması, çocuklarını huzur içinde yetiştirmesi şart. Bunun için de toplumsal bilinçlenme gerekiyor. İşte bizim Feministanbul’da yapmaya çalıştığımız tam da bu: Kadının konumuna, kadınsal problemlere şiir yoluyla dikkat çekerek, düzenlediğimiz çalıştaylarda diğer ülkelerdeki kadın hakları aktivistlerinin deneyimlerini paylaşarak toplumsal bilinçlenmeye katkı sunma arzusu…
Dünyada kadın şiiri festivalleri oldukça popüler. Bizde ilk kez yapılıyor. Amacının anlaşılması, gelenekselleşmesi için zaman gerekecek. Biz şairin kadını, erkeğiyle, cinsiyeti, cinsel yönelimiyle ilgilenmiyoruz; kadın şiiri yazmasıyla ilgileniyoruz. Her dilden, dinden, ırktan kadın-erkek-LGBT şair, kadın sorunları üzerine yazdıkları şiirler ve makalelerle festivalimize katılabilir.
UNESCO’ya bağlı (WCF) Dünya Kapital Yazarlar Vakfı’nda genel sekreter, (WFP) Dünya Şiir Festivali Organizasyonu’nda kıtalararası direktör ve (WUN) Uluslararası Yazarlar Birliği’nde Türkiye direktörüsünüz. Aynı zamanda çeviri yaparak da Türk şiirini yurt dışında temsil ediyorsunuz. Yurt dışında Türk şiirini tanıtırken hangi noktaları vurguluyorsunuz? Milenyumda yazılan şiirin yurt dışındaki konumu ne?
Hilal Karahan: Dünya çok küçük artık, neredeyse bir avuç içi gibi kalıyor günümüz network ağlarında. Görülmeyen var olmuyor. Herkes herkesi tanıyor. Türk şairler denildiğinde bizim bildiğimiz, saygı duyduğumuz ustalar değil, yurt dışıyla bağlantıları en güçlü olanlar tanınıyor. Üzücü bir durum bu… Ama şaşırtıcı değil.
İş dönüp dolaşıp şiir çevirisinde düğümleniyor. Doğru şiirlerin doğru çevirmenlerce (tercihen şairlerce) doğru biçimde çevrilmesi gerekli. Maalesef Türkiye’de imkânlar kısıtlı. Yayınevlerinin şairleri çevirip yurt dışında şiir kitabı basmak gibi bir gayreti yok. Herkes bireysel olarak bu ilişkileri kurup yurt dışına açılmaya çalışıyor. Artık ne kadar verimli olursa…
Ben yurt dışındaki bir antolojiye veya festivale göndermek için şiir seçerken daha çok Türk toplumunun tarihi, kültürü ile ilgili olan şiirleri seçiyorum. Son zamanlarda mültecilerle ve kadın sorunlarıyla ilgili şiirlerim öne çıktı, çeşitli uluslararası ödüller kazandı. Bir kadın doğum uzmanı şairin eliyle yazılmış Türk kadını şiirleri ilgi çekti.
Genel olarak bakıldığında, Türk şiirinin çok güçlü olduğunu söyleyebilirim. İmge yapısı renkli; dize yapısı, müzikalitesi güçlü, sofistike ve derin şiirler yazıyoruz. Derdimiz var, acımız var, anlatacaklarımız var. Gördüğümüzü, görmek istemeyene ustalıkla gösteriyoruz. Bu anlamda bence Arap şairleriyle başa baş gidiyoruz. Avrupa şiiri, Latin şiiri bizim çok gerimizde. Artık komplekslerden arınıp iyi şiir yazdığımızı kabul etmemiz lazım. İt dalaşı yapmaktansa yurt dışına açılmamız lazım. Umarım Feministanbul Kadın Şiiri Festivali bu anlamda da birleştirici bir platform olur.
Çağdaş şiiri temel alan sempozyum ve festivallerde Emel Koşar, Hilal Karahan ve siz bir aradasınız. Sizi bir araya getiren ne? Bundan sonraki projeleriniz nelerdir?
Okan Yılmaz: Emel Koşar’la Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde tanıştım. Birçok Türk Dili ve Edebiyatı bölümü II. Yeni’yi tanımak bir yana I. Yeni’den bile haberdar değilken Emel Koşar’ın verdiği derslerde 1980 ve sonrasını tanıma fırsatı elde ettim. Poetikalar dersinde ise sıklıkla Millenyum’a atıflar yaparak ilerledik. Bu büyük bir şanstı açıkçası. Hocanın vizyonu ve çalışma disiplini beni bu alana yoğunlaştırdı. Birçok şiir okuma etkinliğinde ve festivalde de bir araya geldik. “Periler Aşka Uçar” başlığıyla Haydar Ergülen için bir sempozyum düzenledik. Bilirsiniz, sempozyumlar gerçekleşir ve kitaplaşması bazen yılları bulur. Biz bildirileri ve yazıları önceden toplayarak yaptığımız işe bir somutluk kazandırmak istedik. Emel Koşar’ın çalışkanlığı ve bilinci beni daha da çok bu işlerle uğraşmaya yönlendiriyor açıkçası.
Hilal Karahan’la yasakmeyve’de çalışırken tanıştım. Şiirleri, şiir üzerine çalışmaları ve çeviriye verdiği emek dikkatimi çekti. Bence bugün şiir üzerine çalışmak şiir yazmaktan daha önemli bir noktada durmalı. Daha çok yazmalı ve etkinliklerde bir araya gelip tartışmalıyız. Hilal Karahan’ın festivalleri yönetirken ve yurtdışından şairleri bizlerle buluştururken bir kere bile yorulduğunu görmedim. Bilgisi, enerjisi ve neşesiyle -ve elbette şiiriyle- farklı bir noktada olduğunu düşünüyorum.
Bana her anlamda mutluluk ve çalışma azmi veren isimlerle birlikte olmak çok keyifli. Bundan sonra da bu çalışmaları arttırmayı ve daha fazla şiir sevdalısıyla buluşmayı planlıyoruz.
İlk şiir kitabını yayımlayan genç bir şair olarak “Milenyum Şiiri”ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Okan Yılmaz: İlk şiir kitabım yeniay mahvı geçtiğimiz yıl Kasım’da Artshop tarafından yayımlandı. Hem şiir yazan hem de şiir üzerine çalışan biri olarak ben “çağımı” oldukça verimli buluyorum. Lirik şiirin karşısında anti-lirik şiiri, soyut şiirin karşısında somut şiiri aynı anda okuyabildiğim çok renkli bir döneme denk geldiğim için şanslıyım. Görsel şiir denemelerine de sıklıkla rastlıyorum. Benim için sanatın mutlak bir hükmü yok, bu yüzden her iki tarafın da başarılı eserlerini aynı zamanda edinmeye ve alımlamaya çalışıyorum. Şairler anlamında söyleyebileceğim en net ifade ise şudur: Bence günümüzde söz kadınların. Kadınların yazdığı şiiri daha büyük bir ilgiyle ve merakla karşılıyorum. Keşke ödül jürilerinde de daha fazla kadın üye görebilsek, bence bu büyük bir eksiklik. Bir gün bu şikâyetlerimin son bulacağına inanıyorum.
Ayrıca şiire değer veren, has edebiyatın peşinde olan güçlü bir kuşağın yetiştiğine inanıyorum. Sözünü ettiğim isimleri öne çıkmayanlar arasında bulabilirsiniz ancak, hiçbir abiye/ablaya yaslanmayan, sadece kendi şiiri ve edebiyat görüşü için çalışan, lobileşmeyen, lobilere karşı da mesafesini koruyabilen, kısacası zihni ve kalemi kirlenmemiş insanlar arasında. Birçoğuyla da yakın ilişkiler kurduğum için mutluyum. Bu insanlar bana umut veriyor.