Mojtaba Nahan i(Mücteba Nehani),1983’te Ahar’da doğdu. Ailesiyle birlikte Tebriz’de yaşayan Mojtaba Nahani 2008’de Tebriz Üniversitesi İngilizce Çevirmenlik Bölümünü bitirdi. 2011’de Zancan Üniversitesi Siyaset Bilimi Fakültesi’nde yüksek lisansını tamamladı ve Tebriz Azad Üniversitesi Siyaset Bilimi üzerine doktora diplomasını aldı. 15 yıldır şiir yazıyor ve çevirmenlik yapıyor. Şiir ve çevirileri İran ve Türkiye’deki dergilerde yayımlandı ve yayınlanmaya devam ediyor.
Ghoroob (Günbatımı) ve Honar ve Eghtesat (Sanat ve Ekonomi) dergilerinin dünya şiir bölümünün editörü.
Nuray Salman: İngilizce çevirmenlik okumanıza rağmen Türkçeden Farsçaya, Farsçadan Türkçeye çeviriler yapıyorsunuz. Türk şairlere ve şiirlerine çok önem veriyorsunuz… Çevirisini yaptığınız Türk şiirlerinin, İran’da yeterince önemsendiğini düşünüyor musunuz?
Nuray Salman: Çevirdiğiniz şiirlerde özellikle sizin için özel bir yere sahip olan şairler var mı?
Mojtaba Nahani: Kesinlikle bu soruyu cevaplamam benim için çok zor olacak. Sevdiğim şairlerin listesi o kadar uzun ki anlatamam. Şiirlerini sevdiğim ne çok değerli şair var. Dillere pelesenk olmuş dizeleriyle gönüllere taht kurmuş çok şairi ben de seviyorum… İsim söylemek gerekirse bir uzun liste olacağına inanıyorum. Bir kaç ismi söylemek istiyorum: Nazım Hikmet, Gülten Akın, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever, Ahmet Erhan, Özdemir Asaf, Didem Madak, Nilgün Marmara, İlhan Berk, Küçük İskender, Atilla İlhan, Behçet Necatigil ve daha daha önemli ve özel şairler… Gördüğünüz gibi ben her bir rengi ve hazzı şiirde seviyorum… Bence her şair okunmalı; bazıları daha çok ruha ve yüreğimize hitap edecek ve bu normal…
Nuray Salman: Sayın Mojtaba Nahani, kültürel referansların çeviri üzerinde etkisi ve iletişimdeki önemi nedir?
Mojtaba Nahani: Bence çok önemli bir etkisi var. İnsanlık tarihinde devrim yaratan ve bizi bugünlere getiren iki devrimsel unsur; dil ve kültürdür. Birbirimizle iletişim halinde olmamızı sağlayan dil, yine başka insanlarla toplumsal bağı sağlayan ana etmen kültür, insanlığın yalnızlığını bitirmiş, tekil değil çoğul düşünmesini sağlamıştır. Bu sayede gelişim başlamış ve kolektif düşünceyi toplumlar üzerinde etkili kılmıştır. Böylelikle insanoğlu günümüze kadar ileri bir seviyeye gelmiş ve daha da ilerleyecek konumunu korumuştur.
Dil insanlık tarihinde yazıdan daha eskiye dayanıyor. Bu da sözlü kültürün yazılı kültürden daha fazla zaman dilimine sahip olmasına ve gelişimini daha üst seviyelere taşımasına sebep olmuş. Bunun çevirmenlik tarihine etkisinden söz edecek olursak, yazılı çeviri tarihinin sözlü çeviriye göre daha yeni olduğunu söyleyebiliriz. Yazı milattan önce 3500 dolaylarında icat edilmiş. Ancak sözlü iletişimin tarihi çok daha eskilere dayanmaktadır.
Çeviri insanoğlunun başka bir kültürle temasa geçmeye başladığı andan itibaren, iletişim ihtiyacını görmeye yarayan bir araçtır. Ancak çeviri bir dilden başka bir dile yalnızca dilsel kodlarının aktarımı değil; bilakis kodların, belirli bir zaman, mekân, aktör ve konu gibi-en geniş manada bağlam kavramıyla açıklanabilecek- olguların birlikte teşekkül ettirdikleri anlamın yine çevirmen adı verilen bir başka aktör tarafından pragmatik bir biçimde algılanarak aktarılması hadisesidir. Tüm bu öğelerin bir araya gelmesi, buluşması, birlikte bir bütün oluşturması ve anlamlı bir icraatın ortaya çıkması kültürün düzenleyici gücüyle mümkündür. Kültür, çeviriyi düzenleyici bir nosyon olmakla beraber çeviri tarafından düzenlenen bir olgudur da. Dil ve kültür, çevirmenlik için neden önemlidir? Çevirmenlerin işi bu noktada oldukça zordur. Çünkü hem kendi dilini ve kültürünü iyi bilip tanıyacak hem de kaynak dilin öğelerini ve kültür kavramlarını içselleştirecek kadar iyi bilecek. Bunun nedeni ise şuradan gelmektedir? Bir çevirmen yaptığı işte kültürü göz önünde bulundurmaz ise sonucu felaketlere dayanacak kadar kötü bir iz bırakır. Her şeyden önce kültürel etkilerden uzak çeviriler yanlış iletişime sebep olur ve daha ilk dakikadan iletişimin kesilmesine yol açar.
Nuray Salman: Çevirmen, çevirdiği dilin edebiyatını, yazınsal inceliklerini, yazarını, şairini çok iyi tanımak zorunda mıdır? Çevirisini yaptığınız şiirlerin yazarlarıyla hiç tanıştığınız oldu mu?
Mojtaba Nahani: Bir çevirmen, çevirdiği dilin edebiyatını, yazınsal tekniklerini tanımak zorundadır. Çevirmen şiirlerin derinliğini inceleyip ve çok yönlü bir şekilde okumalıdır. Bence yazar ve şairin kendisini tanımak kendi kendiliğine bir avantaj değildir. Ama iletişim olması çeviriye iyi bir etki sağlayabilir… Bu bir kesin tespit değil… Çeviri yapmak için kesinlikle çevirmenin bir özel yalnızlığı olmalı… Bu dediğimi gerçek çevirmenler çok iyi bilir… Ben çeviri yaptığım şiirlerin şairlerin çoğunu sosyal medya aracılığıyla tanıyorum ve her zaman bir iletişim çabasındayım. Şairin duygularını ve bazen düşüncelerini bilmek çeviriyi iyi anlamda etkileyebilir… Bunun tersi de olabilir. Sonuçta şair ve yazarı tanımak ve onunla konuşmak çeviri de etkin bir etkisi yok.
Nuray Salman: Çeviri şiirlerde duygu bütünlüğünün var olduğuna inanıyor musunuz? Bir şiirin çevirisini, bir şair mi yapmalıdır sizce ?
Mojtaba Nahani: Evet, inanıyorum. Bence yazınsal türler içinde şiirin ayrı bir yeri ve de ayrı bir özelliği vardır. Bu özellik onun yapısından ve dilinden kaynaklanır. Bu yüzden de okurdan değişik bir donanım ve değişik bir yaklaşım gerektirir. Şiir çevirisi edebi türler içinde çevirmeni en çok uğraştıran alandır. Şiirin kendine özgü dili, yapısı ve biçimi vardır. Bu nedenle şiir çevirmeyi bir başka şiir yazmak olarak kabul eden bazı kuramcılar ve şairler şiir çevirisine karşı çıkmaktadırlar.
Her çağ kendi şiirini yaratır. Ancak şiirin dil içinde de özel bir dile sahip olduğu, bir başka deyişle bu dilin özel bir kullanım biçimi olduğu gerçeği de değişmemiştir. Hatta yazın tarihçileri, eleştirmenler ve kimi kuramcılara göre tüm yazınsal türler şiirden doğmuştur çünkü insan günlük konuşma diline büyülü bir anlam yüklemeyi, günlük konuşma dilini yüceltmeyi gerçekleştirmesiyle ilk şiiri yaratmıştır. Bu demektir ki şiir bilgi aktarmak için yazılmaz. Şiirin aktardığı şey yaşantıdır. Duygular, imgeler, düşler, özlemler bu yaşantıyı anlatır. Şairin okuyucusu için yarattığı ve yine onunla paylaşacağı bir yaşantıdır şiirde anlatılan.
Ayrıca şiirin kendine özgü bir söylemi de vardır. Şairler sözcükleri seçip kullanırken onların ses ve anlam değerini, çağrışım gücünü, duygu yükünü göz önünde bulundururlar. Bunun yanı sıra seçtikleri sözcükleri yan yana getirip dizeleri oluştururken alışılmışın dışına çıkabilirler. Bu demektir ki biçimle içerik birbirinden kolayca ayrılamaz. Hem içerik kendi biçimini hem de biçim de kendi içeriğini yaratır bir bakıma. Biçim, sözcük ve sözcük öbeklerinin yan yana gelişlerinde oluşturdukları kalıba verilen addır. Bu biçimin taşıdığı duygu düşünce ve öz de içeriğe verilen addır. Bunlar bir bütünlük oluşturdukları için birbirinden ayrılmazlar.
Şiiri, roman, öykü ve tiyatrodan farklılaştıran özellikleri yüzünden yazın çevirisi açısından da şiir çevirileri bir farklılık gerektirmektedir. Söylediğim gibi şiir çevirmeyi bir başka şiir yazmak olarak kabul eden bazı kuramcılar ve şairler bu yüzden şiir çevirisine karşı çıkmaktadırlar. Bu yüzden şiirin çevrilmezliği üzerine çok şey söylenmiştir. Aslında şiir çevirebilmek için şair olmak gerekir sözüne önem vermek gerekir. Öyleyse bazı şairlerin aynı zamanda şiir çevirmenleri olmaları bunun göstergesi olabilir. Örneğin W. H. Auden, Edgar Allan Poe, Ezra Pound, Robert Lowell, Baudelaire, Nerval şiir çevirisi yapmışlardır. Türk yazınında ise Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat kendi dillerini, şiir yapılarının özelliklerini çevirdikleri şiirlere uygulamışlardır. Melih Cevdet Anday’ın şiirlerinden, Annabell Lee çevirisi gibi. Fakat bu şiirlerin çevirilerine onların şiirleri gibi bakmak gerekmiştir. Ya da şiir çevirilerinde kendi diline, kendi anlayışına en yakın şiirleri seçen şairler vardır. Örneğin Oktay Rıfat, Jacques Prevert ve Aragon’un şiirlerini bu gözle görmüştür.
Son olarak, şiir çevirisi için öncelikle besteci olmak, sözün bestecisi olmak gerek şiir çevirmek için. Benim düşüncemde kesinlikle ve kesinlikle şiir çevirmeni şair olmalıdır; şiirin ruhun anlamalı ve onu en güzel ve duygu yüklü sözcüklerle aktarmalıdır.
Nuray Salman: Başka bir dile çevrilen şiir ya da düzyazı, özünden bir şey kaybeder mi? Söyle de sorayım: İyi bir çeviri, şiire ve düzyazıya yeni bir şeyler katar mı/katmalı mı?
Bunun hakkında farklı görüşler yükselmiş, kimileri şiirin yalnızca bir dilde yazılabileceğini öne sürmüştür. Ancak tüm bu görüşler şiirin kaynak dilden erek dile çeviri yoluyla aktarılmasına engel oluşturmamıştır. Çeviri, insanlık tarihi kadar eski bir uğraştır ve yeryüzünde farklı diller konuşulduğu sürece de var olmayı sürdürecektir. Çevirmen ise uluslararası zenginliklerin aktarıcılığını yapan bir aracı konumundadır. Çevirmenin iki dili de iyi bilmesi, sabırlı ve sorumlu davranması gerekir.
Her türlü şiirin çeviri uğraşı sırasında “yeniden yazıldığını” öne sürmek pek doğru gelmese de, çeviri sırasında bir şeylerin eksik kaldığı ya da fazladan eklendiği durumlara sıkça rastlanır. Elbette bir dili, bir yazın evrenini, bir kültürü, bir duyguyu bir başka dile olduğu gibi aktarmak neredeyse olanaksızdır. Çevirmen uluslararası zenginliklerin aktarıcılığını yapan bir aracı konumundadır. Çevirmenin iki dili de iyi bilmesi, sabırlı ve sorumlu davranması gerekir. Bu da yetmemekte, kültürel alanın ötesinde, kendisinden şiir dilini, tarihsel geçmişi ve sanat akımlarını tanıması da beklenmektedir.
Sözcüklerin sözlüksel anlamları dışında, kullanıldıkları dizge içindeki en geniş anlambilimsel ve sesbilimsel alanlarının da ayırdına varılabilmesi de çeviride başarının yakalanması için gereklidir. Çeviri uğraşı sırasında iki metin arasında eşdeğerlik sağlayacak izmit orospu numaraları tüm koşulları yerine getirse bile, her çevirmen şiiri kendince çevirecektir.
Şiirin çevrilemezliği meselesi edebiyat, dilbilim ve çeviribilim alanlarında en çok tartışılan meselelerden biri olmuştur. Şiirin çevrilemez olduğunu iddia edenlerin sayısı bugün bile azımsanamayacak kadar fazladır. Şiirin çevrilemez olduğunu savunanlar şiir çevirisinin olanaksızlığını erek ve kaynak dillerin, kültürlerin ve edebiyat geleneklerinin birbirinden farklı olmasına dayandırırlar. Öyleyse, dünyadaki dil, kültür ve edebiyat dizgelerinin birbirinden farklı olması nedeniyle gerekli ve kaçınılmaz olan çeviri, çevrilemezlik iddiası çerçevesinde tam da bu farklılıktan ötürü başarıya ulaşması olanaksız bir etkinlik olarak sunulmaktadır. Kaynak metindeki özün, anlamın ya da kaynak metnin yarattığı edebi etkinin erek dizgeye asla tam olarak aktarılamayacağı yolundaki bu görüş iki metin arasında tam bir örtüşme sağlanabileceği düşüncesiyle, yani çevrilebilirlik iddiasıyla da yakından ilişkilidir; esasen bunlar çevrilebilirlik/çevrilemezlik ikiliğinin iki ayrı kutbuna işaret eden iddialardır.
Nuray Salman: Akademisyen-Çevirmen Edith Grossman’ın, “Çeviri Neden Önemlidir?” adlı kitabındaki, “Dünya edebiyatı akademik incelemelere uygun bir bilim dalı olarak varlığını bütünüyle çevirilere borçludur,” sözünün sizdeki karşılığı nedir?
Nuray Salman: Siz Türk şiirinin üzerinde uzun zamandır çalışıyorsunuz ve üç çeviri kitabınız bulunmaktadır. Orhan Veli Kanık Seçme Şiirler, Ahmet Erhan Seçme Şiirler ve Özdemir Asaf Seçme Şiirler diye. Peki, yeni çalışmalarınız var mı?
Mojtaba Nahani: Evet, yeni çalışmalarım var şiir çevirisi üzerine… Aziz Nesin’in aşk şiirlerinden oluşan bir seçme kitap yakında yayınlanacak… Bir kaç yıldır Türk kadın şairler üzerine çalışıyorum bundan dolayı bir seçme şiir kitabı hazırlıyorum… Ve en sevdiğim adana orospu numaraları sanatçıdan yani Ahmet Kaya’nın bütün şarkı sözlerini çevirmek istiyorum, umarım kısa zamanda da bu kitap yayınlanır. Ve diğer sevdiğim şairlerden de seçme şiirler çeviriyorum.