Bir Modern Zaman Adamı; Elias Rukla
“Bir insanın elinden hayatı boyunca kendisini kandırdığı şeyi aldığınız anda mutluluğunu da bitirirsiniz.”
Mahcubiyet ve Haysiyet / Dag Solstad
“Mahcubiyet ve Haysiyet” Elias Rukla Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı
Jakob Aalls Sokağı’ında bir gün daha başlamış ve Elias Rukla yeni bir sabaha daha uyanmıştı. Penceresinden Oslo’nun gri gökyüzüne bakıyor ve içinden “Yağmur yağarsa şaşmam” diye geçiriyordu. Yerinden ağır ağır kalktı ve gidip katlanır şemsiyesini aldı. Karısına “Hoşça kal’ dedi. Kapıya yöneldi ve işine gitmek üzere yola koyuldu.
Elias Rukla geceden kalmaydı ve henüz tam olarak ayılmamıştı. Fazla kaçırdığı akvavit başına dolanmış bir zincir gibi alnını sıkıyordu… Önce öğretmenler odasına girdi, hazırlığını yaptı ve sınıfa doğru yöneldi. İçeriye girdi “Yazı tahtası ve tebeşir. Silgi. Eğitimin hizmetinde geçen yirmi beş yıl.” Elias Rukla ellili yaşlarında bir edebiyat öğretmeniydi, uzun yıllardır defalarca yaptığı gibi, müfredatta bulunan büyük yazar Ibsen’in Yaban Ördeği piyesini Oslo’daki Fagerborg devlet lisesinin son sınıf öğrencileriyle birlikte incelemekteydi. Ancak bu sefer eserde daha önce hiç fark etmediği bir detayı fark eden Elias Rukla, satır satır hatmetmiş olduğu bu eserde nedense bunca yıldır fark etmediği bir detaya takılıp kalmıştı. Yazar acaba “bu lüzumsuz sahneyi niçin yaratmıştı?” Heyecan içinde, bu bilmeceyi çözen Elas Rukla, büyük yazar Henrik Ibsen’ in eserde kurmaya çalıştığı dramın dinamizmini sürekli bölen ve yıkan doktor karakterini öğrencileriyle birlikte çözmek için hamle yapmak istediyse de, dertleri sadece derste bulunmak, devamsızlıktan kalmamak ve okulu bitirmek olan öğrencilerin bezginliğinin, ruhsuzluğunun, kayıtsızlığının ve umursamazlığının duvarına çarptı ve o an çalan teneffus ziliyle birlikte öğrenciler dersliği boşalttılar. Anlaşılamamak oldukça zoruna giden Elias Ruka, yaşadığı kuşak çatışmasını içinin derinliklerinde hissetti. Çağının aydını olmanın yabancılaşması içindeki edebiyat öğretmeni, bu pazartesi sabahına, yağmurun başlamak üzere olduğu bu sonbahar gününe “ Haysiyetli” bir şekilde veda etmek istemekteydi. Döngüsünü tamamlamak üzere okuldan ayrılmak üzere dersliği terk etti. Evine dönmek üzere okulun bahçesine doğru yöneldiği an, yağmurun başlamış olduğunu fark etti… Bu gri ekim sabahında, yağmur yağacak duygusuyla çantasına koyduğu şemsiyeyi çıkardı ve açmaya davrandı. Fakat basit şemsiye mekanizması çalışmadı. Mahcubiyet hissiyle giderek hiddetlenerek kendisini zor bela okulun avlusuna atan Rukla’nın girdiği krizi, açılmak bilmeyen şemsiyesini herkesin gözü önünde “küfürlerle ve vahşi bir öfkeyle” parçalanmasıyla son buldu. Öğrencilerinin ve okul personelinin gözü önünde gerçekleşen bu hadise sonucu yerin dibine giren öğretmen Elias Rukla ne yapacağını bilmez halde Oslo sokaklarında yürümeye başladı.
Eve ve Kendine Dönmek:
“Mahcubiyet ve Haysiyet” Norveçli yazar Dag Solstad’ın Türkçeye yolculuğuna başlama kitabımız. Roman artık kült bir eser. Dag Solstad’ ın dilimize ilk kez çevrilen bu romanını, 2019 yılının soğuk bir mart ayı öğleden sonrasında, bir bankın üzerinde okuyup bitirdiğimde, şu soruları sormuştum. Bu nasıl bir edebi dil ve bu nasıl bir kitap?
Elias Rukla ve kendimle tanışmam işte böyle oldu. O günden sonra ne zaman, rüzgârdan zarar görmüş, yere atılmış kırık bir şemsiye görsem hep hüzünlenir ve aklıma her zaman Elias Rukla geliverir.
Dag Solstad,’ ın çevirmeni Banu Gürsaler Syvertsen, onun edebiyatını şu cümlelerle özetliyor. “Dag Solstad görünürde sıradan insanların vasat, rutin, albenisi ve heyecanı olmayan hayatlarını anlatırsa da, bu önemsizin altında fırtınalar, öfke patlamaları, kıskançlıklar, hazlar, pişmanlıklar, vicdan azabı gibi derin duygular gizlidir. Onun kitaplarında ilgimizi çeken şey, yalnızca yazılı olanlar değil, satır aralarında varlığını fark ettiklerimizdir.”
Elias Rukla karakterinin yaratıcısı, büyük yazar Dag Solstad ile tanışmam, Trabzon’ a taşınmak üzere hazırlık yaptığım zamanlara rastlar. Tanışma, İstanbul’a veda ettiğim 2022 yılının Haziran ayında İTEF İstanbul Kitap Festivali’ne konuk olarak katılmasıyla gerçekleşti. “Mahcubiyet ve Haysiyet” 13. baskısını yaparken Dag Solstad, İstanbul’da adeta bir “rock star” gibi karşılandı. Ben ve çevirmeni Banu Gürsaler Syvertsen, festivalin konuğu olarak, Dag Solstad”ın festivaldeki mihmandarlığını yaptık. Norveçce dışında bir dil konuşmayı reddeden Dag Solstad, çevirmeni Banu Gürsaler Syvertsen ile sahne aldığı iki gecelik programın sonunda salonu dolduran hayranları, Dag Solstad’ın önünde çok uzun imza kuyrukları oluşturdular. Elias Rukla, bir modern zamanlar kahramanıydı ve herkes Elias Rukla’ da birazcık kendini bulmuş gibiydi.
Kendisiyle yapılan bir söyleşide “Bu kadar popüler olmayı nasıl karşıladınız?” sorusunu 82 yaşındaki yazar “Gururum çok okşandı ve müthiş eğlenceli geldi bu bana” şeklinde cevapladı. Eserleri yabancı dillere çevrilmeye başladığında artık yaşlı bir adam olduğunu bu nedenle de popüler olmanın hayatını hiç etkilemediğini belirtirken hâlâ yerel, Norveçli bir yazar olduğunu, yabancı dil bilmediği için de yanında çevirmenlerine ihtiyaç duyduğunu söyledi. Yazarımız Türkiye’de kazandığı büyük başarının nedenini anlamakta güçlük çekmekle birlikte, Norveç ile Türkiye arasında edebi anlamda bir yakınlık olduğunu Orhan Pamuk’u okurken fark ettiğini, başarının da muhtemelen buna bağlanabileceğini ve son tahlilde iyi bir edebiyatın evrensel olduğunu düşünüyordu.
Dag Solstad’ın çevirmeni Banu Gürsaler Syvertsen, yazarla yaşadığı çeviri deneyimini anlatırken; “Solstad’nın kelime dünyasında gezinirken betimlemelerdeki sözcük zenginliği bir çevirmen olarak beni müthiş etkilediğinden, bu makaleyi yazarımızın “modası geçmiş” öğretmen Elias Rukla’yı betimlerken kitapta kullandığı sözcükleri okurların tadına bakmaları için buraya bırakarak tamamlamak istiyorum: Eskimiş, yıpranmış, göze batmayan, silik, kendi halinde, müthiş hayal kırıklığına uğramış, yorgun argın, bezgin, son kullanım tarihi geçmiş, demode, tedavülden kalkmış, bir ayağı çukurda, mağlup, külüstür…”
Mahcubiyet ve Haysiyet
Dag Solstad
YKY – YAPI KREDİ YAYINLAR