Kurmacalara Aralanan İshak Hoca
“Bazılarımız kitapları yaşar; bazılarımız da kitaplarda yaşar. Yaşadıklarını yazmak maharet değildir ki. Yazsan roman olacak bir hikâye sıkıcıdır. Yazılmışların yaşanmasıysa bambaşka. Hepimiz birer intihalden ibaretiz…”
Bülent Ayyıldız son romanını bu sözlerle açıyor. İsminden, kapağına, bölüm adlarından, yapılan alıntılara, karakterlerden, konuya kadar da hayat ve hikâye arasındaki bulanık sınırda yürüyor karakter. Biraz Evhamlı İshak Hoca’nın Karda Gece Yürüyüşü kanon haline gelmiş metinlerden beslenerek özgün bir anlatım yakalayabilmiş.
Türk edebiyatında akılda kalan roman kahramanlarını saymak istersek, hepimizin aklına bir elin parmaklarını geçmeyecek isimler gelir. Bu da aslında karakter yaratmanın ve derinleştirmenin roman gibi geniş alanlı bir mecrada bile zor olduğunu gösterir. Ayyıldız’ın son romanı da bir karakter romanı. Kitabın tamamı ana karakter üzerinden yürüyor. Evhamlı İshak Hoca kusurları ve işaret edilen yönleriyle sahici bir karakter. Zaten içindeki çatışmanın çok diri olması için bu gerekli. Akılda kalıcı olması da sırtına yüklendiği kitaplarla ne yaptığını okura sunmasından geliyor. Belki yıllar sonra bile hatırlanacak Türk roman kahramanlarından biri. Ana karakterimiz edebiyat hocası olması yönüyle kitaplarla oldukça haşır neşir. Hatta öyle ki: “Ya iyi adamsın İshak ama edebiyattan çıkamıyorsun bir türlü” dedirtiyor etrafındakilere. Kurmaca ile gerçeklik arasındaki çizgiyi kaybetmiş ve gerçekle kurmacayı ayıran 4.duvarı okuduğu kurgu eserlerle yıkmış görünüyor. Üstelik bu istediği veya övündüğü bir durum da değil, tamamen içine düştüğü bir açmaz. Adeta kitaplarda yaşayan İshak Hoca hayatının son aşamasında başlı başına bir kitaba dönüşüveriyor.
Kitap İshak adlı üniversite hocasının 12 saatini anlatıyor. Bu 12 saatlik süre boyunca İshak Hoca bolca yürüyor ve bolca düşünüyor. Düşünmek ve yürümek arasındaki ilişki, bu yolculuğa dahil olan karakterler üzerinden dallanıp budaklanıyor. İshak hocanın yürüyüşü esnasında her durağında, onun geçmişiyle ilgili sırlar yavaş yavaş açığa çıkıyor. Bu yönüyle İshak yatay bir düzlemde hareket ederken, bir yandan da dikey bir boyuta geçerek, zihninin ve geçmişinin kıvrımlarında geziniyor. Bu yönüyle yazar hepimizin aşina olduğu yürümenin felsefi çağrışımlarına, bir de edebi bir yolculuğu ekliyor. Kitabın başarılı olduğu noktalardan biri, alakasız detayları yerli yerinde vererek okuyucuyu metni görselleştirmeye zorlaması. Kitapta “Bozulmaya yüz tutan cızırtılı bir florasının seslenişi”inden, “Kutunun ağzını açarken yere damlayan birkaç damla süt”e kadar tasvir edilen detaylardan sembolik anlamlar çıkarmak mümkünken, esasen anlatıcının bir metni inşa etmesini de gözlemiyoruz.
“Evet İshak, insanlar geçmişini kaplumbağalar gibi sırtında taşır… Halbuki geçmişimiz bizden ayrı değil bizim bir uzvumuzdur. Kaplumbağanın bağası kendi kaburgalarının ve kemiğinin devamıdır.”
Kitaba eşlik eden iki ana metin var. Birisi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’u, diğeri Dag Solstad’ın Mahcubiyet ve Haysiyet romanı. Kurgusal ve yapısal olarak kitap bu iki romanı sürekli gözümüzün önünde tutuyor. Aslında iki farklı coğrafyadan iki alakasız eseri, çok farklı bir anlatım diliyle aynı potada eritmeyi başarıyor. Bunun yanında eser içinde birçok farklı kitap ismi geçiyor, bahsedilen kitapların hiçbirini okumamış olsanız da anlamlı olan eser, alıntılanan kitaplar okunduktan sonra daha katmanlı hale gelmeye başlıyor. Kitapta aşk, felsefe, edebiyat, sosyoloji, iç hesaplaşma, acziyet, din gibi birçok konu alt metinde ustalıkla işleniyor. Eser edebi birçok konuda farklı önermeler ve sorular ortaya atıyor: “Dostoyevski’nin eserlerinin klasik olduğunu bilmeseydiniz yine de aynı zevki alır mıydınız” veya “Kişinin yapacağı seçimler estetik mi etik mi olmalı” gibi. Tüm bunların yanında sizi düşünmeye zorlayan sosyolojik tespitler ve karşılaştırmalarda var. Örneğin Doğu-Batı çatışması bunlardan sadece biri. Bence tüm bunların en ilginci ise İbn Arabi, James Joyce ve Nabokov üzerinden yapılan tespit ve yorumlar.
Bu roman herkesin okurken zihninde yeniden yazabileceği türden bir eser. Zaten yazar “Kitapları baştan okumuyoruz, baştan yazıyoruz” diyor ve kelimelerle ilişkisini şöyle anlatıyor: “Kelimelerin kaypaklığından hoşlanırdı, kelimeler çoğu zaman hiçbir anlama gelmezdi”.
Okur kitap içerisinde bazen aforizmalar, bazen edebi tartışmalar, bazen hayata dair tespitler, ve felsefi açmazlarla bütünlük sunmayı başarmış bir hikaye ve özgün karakterler bulacak. Ve tüm bunlar kitap sonunda bir yerde buluşacak:
“Gerçekler kurmacadan daha kurmaca görünebilir”