Mizahın İnce Sanatı: Papağan-ı Şerif Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
Basitliğin Zor Sanatı: Güldürmek
Futbol basit bir oyundur ama onu basit oynamak zordur. Bu klişe sözü hepimiz biliriz ama pek üzerine düşünmeyiz. Peki, bunun konumuzla ne ilgisi var? Futbol örneğinde olduğu gibi sanatın birçok dalında da basitlik en zor ustalıktır. Basitlik hayatın her anlamında olduğu üzere edebiyatta da bir zorluk olarak karşımıza çıkar. Kısa ve öz konuşmak nasıl zorsa, yalın ama etkili yazmak da bir o kadar yetenek ister. Güldürü sanatı ise bu yalınlık içindeki en büyük meydan okumalardan biridir. Basit ve anlaşılır olmak zorundadır, herkesi hedefler ve bu yönleriyle zekâ ile derin bir ilişkisi vardır. Mark Twain’in, “İnsanları güldürmek, onları düşündürmekten çok daha zordur,” sözünü hatırlayalım. Güldürmek, ağlatmaktan her zaman daha zordur. Bir kitapta, sinema filminde ya da tiyatroda masum bir çocuk karakter hepimizi ağlatabilir, bu aslında kolaya kaçmaktır. Ama güldürmek… İşte onu çok az kişi başarabilir. Sinemada ve tiyatroda bile bu kadar zorken, yazı dilinde güldürü ise ustalık ve beceri isteyen bir ‘yetenek’tir.
Mizahın Yoksunluğu ve Cesareti
Ülkemizde, komedi adı altında yapılan ancak güldürmeyi başaramayan yapımları bir kenara bırakırsak, mizah konusunda dikkat çeken bir eksiklik var. Dizilerin çoğu dram, öykülerin çoğu dram, edebiyatın çoğu dram. Selçuk Aydemir dışında zekice bir güldürü bulmak oldukça zor. Bunun sebeplerine bakacak olursak; güldürmenin zekâyla ilişkili olmasının yanında biraz da cesaret gerektirdiğini söyleyebiliriz. Güldürebilmek için bazı kalıpları yıkmak, bazı konulara dokundurma yapmak, örtülü eleştiriler getirmek gerekir. Ama sanırım bu iklim yavaş yavaş kayboluyor ya da kayboldu. Düzene ve ana akıma uymak her zaman konforlu bir yol. Zira yazar Ali Ayçil’in dediği gibi insanlar, muktedirden ve ana akımdan yana olmaya teşneler.
Ben, Hüseyin Safa’yı bu gidişata karşı duran bir yazar olarak görüyorum. Bir sohbetimizde bana şöyle bir soru sormuştu: “İnsanlar yazarak ne öğrenmeyi amaçlar, biliyor musun?” Bu soruya verilebilecek birçok felsefi cevap vardı. Aklımdan hepsi geçti. Ama cevap beni şaşırttı: “Yazmamayı.” Sonra ekledi: “Tüm savaşçılar, savaşarak bir şey öğrenmişlerdir: Savaşmamayı.” Ne kadar ironiktir ki yazarın bize çağrıştırdığı, ona sevgisini sürekli dile getirdiği Ferhan Şensoy da şöyle demiş: “Siz en büyük gürültünün sessizlik olduğunu biliyor musunuz?”
Düşünce Derinliğiyle Şekillenen Bir Kitap
Bazı kitaplar sadece anlatılarıyla değil, yazıldıkları düşünce derinliğiyle de okurda iz bırakır. Hüseyin Safa Ak’ın geçtiğimiz ay Metinlerarası Kitap’tan çıkan Papağan-ı Şerif Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı adlı kitabı da tam olarak böyle bir eser. Okurun sadece sayfalar arasında dolaşmasını değil, satır aralarındaki zekice dokundurmalara takılıp düşünmesini sağlıyor. Bu kitap, klişelerin dışına çıkmayı, olaylara farklı açılardan bakmayı sevenler için bir hazine. Postmodern anlatı teknikleriyle, birbirinden bağımsız gibi görünen ama derinlerde birbirine bağlanan öyküler, zekice kurgulanmış karakterler ve günlük hayatın içinden çekip çıkarılmış, keskin mizahla yoğrulmuş diyaloglarla dolu. Üstelik güldürmek için zorlama bir çabaya giren metinlerden değil; hayatın doğal akışındaki absürtlükleri, ironiyi ve çelişkileri ustalıkla yansıtan bir anlatımı var.
Kitabın Yaratıcı Kurgusu ve Dil Oyunları
Kitapta toplam dört öykü ve aralara yerleştirilmiş mesajlaşma bölümleri bulunuyor. Karakterler doğal bir komiklik sergiliyor; yani espriler yapay bir mizah anlayışıyla değil, hayatın içindeki abartısız, kendiliğinden gelişen anlarla yaratılmış. Yazar, dilin kıvraklığını ve halk arasında dolaşan deyimleri büyük bir ustalıkla kullanarak okuru hikâyelerin içine çekmeyi başarıyor. Kitaba ismini veren Papağan-ı Şerif Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı öyküsü özellikle dikkat çekici. Katmanlı anlatımıyla farklı sahneler gözünüzde canlanıyor, gerçek hayatla beklenmedik bağlantılar kurabiliyorsunuz. Metindeki karakterler komik ama bu komiklik, yapay bir şaka anlayışıyla değil, absürt durumların içinde doğallıkla şekilleniyor. Dini, siyasi, toplumsal ve sosyolojik pek çok meseleye ince dokundurmalarda bulunan yazar, yer yer ciddi eleştiriler de getiriyor.
Yazarın dil oyunları ve kelime tercihlerindeki ustalık da dikkat çekici. “Materyalsiz materyalist”, “horgörü”, “Pissiddin”, “şavalak” gibi özgün tabirleri kitapta görmek bile yüzümüze bir gülümseme yerleştiriyor. Aynı zamanda bu kelimeler, yazarın mizah anlayışını ve yaratıcılığını gözler önüne seriyor. Okuyucuya sadece eğlence sunmakla kalmıyor, dili de yeni ve farklı bir bakış açısıyla kullanıyor. Bu da eseri sıradan bir komedi kitabı olmaktan çıkarıp, edebi bir tat kazandırıyor.
Edebiyat Dünyamızda Farklı Bir Ses
Bu kitap, sadece bir öykü derlemesi olarak değil, Türk edebiyatında mizah geleneğine farklı bir bakış açısı getiren, yeni bir soluk olarak da değerlendirilebilir. Mizahın eleştirel gücünü kullanan, günümüz toplumunun çelişkilerini absürt bir perspektiften yansıtan bu tür eserler, edebiyat dünyamızda nadiren karşımıza çıkıyor.
Yazar, mizahı sadece güldürmek için değil, düşündürmek ve sorgulatmak için de bir araç olarak kullanıyor. Bu yaklaşım, Batı edebiyatında Samuel Beckett, Franz Kafka gibi yazarların absürt anlatımlarını hatırlatsa da, yerel unsurlarla harmanlanarak özgün bir tarz oluşturuyor. Gülmece unsurlarının ardına gizlenmiş derin toplumsal eleştiriler, okurun zihninde uzun süre yankılanıyor.
Kime Hitap Ediyor?
Bu kitap, günlük yaşamın hengâmesinden kaçmak, hoş vakit geçirmek, biraz sorgulamak, gülümsemek ve ana akımın dışına çıkmak isteyenler için kaçırılmaması gereken bir eser. Özellikle kalıpların dışında düşünmeyi seven, ironi ve hiciv zekâsını takdir eden, edebiyatta yeni ve özgün seslere kulak vermek isteyen okurlar için ideal bir tercih olacaktır.
Eğer hem zekice kurgulanmış hem de mizahi bir dille yazılmış bir kitap okumak istiyorsanız, Papağan-ı Şerif Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tam size göre. Kitabı okurken kimi zaman kahkahalar atacak, kimi zaman ise ince nüansların tadını çıkararak düşündüğünüzü fark edeceksiniz. Yazar, bizi sadece eğlendirmekle kalmıyor; aynı zamanda içinde bulunduğumuz toplumu, alışkanlıklarımızı ve kalıplaşmış düşüncelerimizi sorgulamaya davet ediyor.
Son Söz
Mizah, belki de edebiyatın en zorlu türlerinden biri. Hem eğlendirmeli hem düşündürmeli, hem anlaşılır olmalı hem de zekâ içermeli. Hüseyin Safa Ak’ın bu kitabı, Türk edebiyatında giderek azalan nitelikli mizah örneklerinden biri olarak kütüphanemizdeki yerini alıyor. Türk edebiyatının gelecekteki mizah anlayışına da yön verecek izler taşıyan bu eser, güldürü sanatının nadir ustalarından birinin kaleminden çıktığını her sayfasında hissettiriyor. Şunu kesin olarak belirtmeliyim ki, Hüseyin Safa yaşadığı müddetçe Ferhan Şensoy ekolu de yaşayacak.