Göktaşı
i
Sahile vurmuş uçak kanadını taşırken bu civarda K harfiyle başlayan ne çok yer var diye düşündü. Kefken, Kerpe, Kapri, Kovanağzı, Kandıra, Kaynarca, Karasu, Kocaali… Hepsi K harfi ile başlıyordu.
Ama bölge aynı zamanda mavi, sarı ve kırmızı olarak üçe ayrılıyordu. İçinde mavi oda, kırmızı oda ve sarı oda bulunan Byron Pavlides’in Mavi Köşk’ü gibi… Pavlides, Makarios’un avukatı, Ortadoğu’nun en büyük silah kaçakçısıydı. Peki, Kemalettin kimin nesiydi?
Biraz yürüdükten sonra zemini kontrol etti. Üzerine bastığı toprak kırmızı renkliydi. Terra rosa daha çok Akdeniz’de görülen bir topraktır hâlbuki.
Bu metal dikdörtgen bir kapaktı. Kapağı açtı, içerisi küf kokuyordu. Fenerini doğrulttu, raflarda bir sürü şey diziliydi. Üzerinde Latince yazılar yazan şu paraşüt, Alman teleskopları, Rus tüfekleri…
Kanadı masanın üzerine bıraktı ve deponun kapısını kapattı. Karadeniz sahilinden son yirmi yılda o kadar tuhaf nesneler toplamıştı ki… Bir koleksiyon oluşmuştu. Belki bir gün çıkıp birisi müze kuracaktı bunlardan.
ii
Cumartesi erkenden pazara gitti. Kırmızı – yeşil meyveyi ilk o zaman görmüştü. “Üç tane de bundan ver” dedi tezgâhtara ve aldığı sebze ve meyveleri kamyonete yükledi.
Dönüş yolunda kamyoneti hızlı sürüyordu. Ne olduysa bir anda oldu. Viraja sert giren Toyota’dan kırmızı, yeşil küçük bir nesne yola savruldu. Bu çok uzaklardan gelmiş bir mangoydu. Elipsoit şeklindeki meyve bir iki zıpladı. Onun düşüşünü fark etmemişti bile…
İki gün önce aralarında binlerce kilometre bulunan bu adam ile mango tekrar uzaklaşmaya başlamıştılar. Meyve adeta tur otobüsünden inen yabancı bir turist gibi Pembe Kayalar’a sapan yolun kenarında durdu. Buradan turist otobüsleri de geçiyordu ama çok uzaklardan gelmiş olsa da bir meyvenin otobüse binecek hali yoktu. Evi çok uzakta olmayan bir tür yer sincabı olan gelenginin -nam-ı diğer geleyi- burnunu kaldırıp havadaki değişik kokuyu fark etmesi de tam bu sırada gerçekleşti. Baba gelengi tedirgin hareketlerle etrafı kolaçan ettikten sonra mangoyu tutup yuvasına doğru yuvarlamaya başladı. Bir mango görüp de mutlu olmayacak bir gelengi ailesi yoktur herhalde.
iii
İki yüz yıl önce insanlar gökyüzünün altında yaşıyordular. Çünkü bütün bu aygıtlar, sokak lambaları, şehir ışıkları yoktu. O zamanlarda gökyüzü ışıl ışıl tepelerinde duruyor, yıldızlar her gece onları selamlıyordu. Ayrıca gökyüzünü seyredebiliyorlardı. Teknoloji geliştikçe şehir ışıkları yıldızları bastırdı. Küçük bir grup dışında insanlar göğe bakmayı terk ettiler. Tabi bu tarihteki en talihsiz şeylerden biriydi.
Saat sekizde evin yolunu tutmuştu. Bugünlerde gökyüzündeki tuhaflığın farkındaydı. Bu tuhaflık her yıl aynı günlerde gerçekleşen bir durumdu.
Tempel-Tuttle kuyruklu yıldızının kalıntılarından oluşan Leonid meteor yağmuru 33 yılda bir maksimum sayıya ulaşır. Dün onlarca yıldız kayması görmüştü. Bu gece de adaçayını yudumlarken göğe baktı. İşte bir tane, bir tane daha… Bu çok parlak, çok yakındı… Aman Allahım, büyük bir gürültüyle bahçeye düştü.
İlk şoku atlattıktan sonra bahçedeki çukura yaklaştı. El fenerini doğrulttu. Baykallamıştı. Karşısında futbol topu büyüklüğünde bir kaya duruyordu. Hemen eve döndü ve fotoğraf makinesini buldu. Tekrar bahçeye çıktı, önce fotoğraflarını çekti, sonra da çukurdan çıkarıp eve götürdü. Bu nesneden iyi para kazanılabileceğini bir gazete haberinde okumuştu. Daha önce milyonlarca kilometre uzakta bulunan bu taş şimdi küçük mutfak masasının üzerindeydi.