Aleksey Maksimoviç Peşkov, küçük yaşta ailesini kaybetmiş, ihtiyar ninesi ve akli dengesini yitirmiş dedesi ile büyümüştür. Eserlerinde “acı” anlamına gelen Gorki ismini kullanan yazar, Rus edebiyatının en önemli kalemlerinden biri olan Maksim Gorki’den başkası değildir. Maksim Gorki, kendi kendini eğitmiş, aydınlanmak için küçük yaştan itibaren sürekli okumuş ve düşünmüştür.
Yazarın otobiyografik üçlemesi dilimize; Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim olarak çevrilmiştir. Otobiyografik eserleri, diğer yazdıklarının temelini oluşturmaktadır. Rus edebiyatında bir diğer otobiyografik üçleme Tolstoy’a aittir. Tolstoy’un, Çocukluk, İlkgençlik ve Gençlik kitapları, Gorki’den yarım asır önce yazılmıştır. Gorki, hayatını yazarken Tolstoy’un bu fikrinden ilham almış mıdır bilinmez ama her iki büyük yazarın otobiyografik eserleri okunduğunda hayatlarının çok da paralel ilerlemediği görülebilir.
Oysa Gorki, ailenin ne olduğunu bilemeden yetişmiş, bir aile kuramamış ve yokluk içinde hayatını sürdürmüştür. Farklı yerlerde çalışmış, farklı insanlarla tanışmış, okumaktan hiçbir zaman vazgeçmemiş, bazen aç bazen tok ülke sınırlarını bir uçtan diğerine kat etmiş, görmüş ve biriktirmiştir. Hayatında adım adım sosyalist düşüncenin tohumu, düşüncelerinde filizlenmeye başlamıştır. Eserlerinin tamamında bir üslup ve konu bütünlüğü olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Yazarın diğer bir eseri Artamonovlar’da; toprak köleliğinin kaldırılmasının ardından kendisine bağışlanan büyük bir parayla, yerleştiği köyde büyükçe bir toprak satın alan, fabrika kuran görgüsüz, kültürsüz, paranın gücünün ele geçirdiği, baba Artamonov ve onun oğullarının hayatından kesitler sunarken, köydeki diğer insanların hayatlarına da perde arkasından ufak bakışlar atmaktadır yazar. Bu eserin çıkış noktasında Karamazov Kardeşlerle bir paralellik hissedilse de Dostoyevski romanının temeline yalnızca insanı ve insanın özünü yerleştirip, toplumsal çeşitlilikleri kardeşlerden her birine atfederken; Gorki yine Çarlık rejimi ve toprak köleliği gibi konulara değinmiş, devrim öncesi toprak köleliğin kaldırılması sonrası toplum içinde yükselen kapitalizmi, paranın ve gücün bir elde toplanmasının doğuracağı zararlı sonuçları kurgusunda ele almaktan geri durmamış, ailenin zengin ve güçlü reisinin yükselişini ve çöküşünü işlerken, aydın ve devrimci torunu ile kurgusunu sonlandırmıştır.
Ana romanında ise yazar, proleteryanın, Çarlık rejimine ve rejimin var ettiği sermaye gününe karşı yaktığı kıvılcımı, giriştiği mücadeleyi açık seçik önümüze sermektedir. Bu romanda bir pencereden, işçi sınıfının aydınlanması, emeğine sahip çıkıp hakkını araması, köyleri dolaşarak köylüleri bilinçlendirmeye çalışması ve bu yola hayatını koyması anlatılırken, Gorki’nin bir diğer pencereden ömrünün çoğunu eziyet çekerek geçirmiş, mücadeleyi bilmeyen dahası gerekliliğinden bile bihaber olan Ana’nın, önceleri oğlunun yanında olabilmek için katıldığı mücadeleyi giderek nasıl sahiplendiğini anlatıp, topluma cesaret vermeye çalıştığını da söylemek yanlış olmaz.
Yalnızca romanları ile değil Düşkünler, Bozguncu, İki Arkadaş, Konovalov, Makar Çudra gibi öyküleri öne çıkan öyküleri ile de tanıdığımız yazar, bunların büyük kısmını birebir yaşadıklarından harmanlayarak ortaya çıkarmıştır. Ayaktakımı Arasında, Küçük Burjuvalar gibi oyunları da kaleme alan Maksim Gorki, edebiyatın farklı türlerinde eserler vererek ve eserlerin hemen hepsinde kolektif bir bilince seslenip, devrimci bir ruhu ateşlemeye çalışarak, kalemini ideallerindeki yaşam için kullanmıştır.