Gazeteci kökenli bir yazar Mine Söğüt. Belki de bu yüzden bize bizleri anlatmaya, bize ayna tutmaya, bizi sarsıp kendimize getirmeye çalışıyor her kitabında. 2019 yılının başlarında Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan Gergedan, Mine Söğüt’ü tanıyan okur kitlesini heyecanlandırırken, henüz yazarla tanışmamış okurun dikkatini kapağıyla, ismiyle ve Bahadır Baruter’in eşsiz ilüstrasyonlarıyla çekmeyi başardı.
Gergedan, büyük küfür kitabı. Kelimelerin arkasına sığınmış öykülerle, büyük küfrün edildiği bir kitap. Yazarın dili, her yeni kitabında giderek sertleşiyor, daha da sarsıcı bir halde karşımıza çıkıyor. Mine Söğüt, insanlığa isyan ediyor. Küfrünü insanlığa ediyor. Dünyayı yozlaştıran, kendini bitiren, kendiyle birlikte herkesi de bataklığa çeken insanlara, içinde nefretten başka kırıntı kalmamışlara, doğayı katledenlere, hayvana zulmedenlere, güce tapanlara, düşünmeyi unutup işaret edilen yolda sorgusuz sualsiz yürüyenlere ettiği küfre okuru da ortak ediyor öykülerin her satırında.
“Zaman hep yuvarlak. O yüzden devamlı başa dönüyor kader. Katiller yeniden yeniden ve yeniden doğuyorlar. Kadınları itinayla itinayla itinayla severek ve severek ve severek bir bir öldürüyorlar. Her başarılı erkeğin arkasında kabus gibi bir anne.”
Gergedan, çirkinliğimizi anlatan, huzursuz edici bir şiir. Geleneklere, inançlara, rejimlere, zulme, şiddete, vicdanını yitirmişlere, ahlakı maske yapmış ahlaksızlara, diktalara, kelimelerin gücüyle bir karşı duruş.
“Az önce otobanda ölü bir şeyin üzerinden geçtin. Her gün geçiyorsun. Arabanla. Bazen sen eziyorsun onu. Bazen bir başkası. Hep birlikte üzerinden geçiyorsunuz. Hep birlikte hepsini eziyorsunuz. Kalabalıksınız. Sen ve o ve o ve o ve o. Birer birer arabanın içinde yalnızlığınız. Arada bir kedi eziyorsun. Sonra bir sincap. Sonra bir kirpi. Sonra köpek. Sonra ne olduğu anlaşılamayan şey.”
Mine Söğüt, Eugene Ionesco’nun, totaliter rejmin insanlığı ne denli dar bir kafese hapsettiğini alt metne yerleştirdiği ve bir kasabada herkesin birer birer gergedanlaşmaya başlaması ile metaforik olarak canavarlaşmayı anlattığı, Gergedanlar adlı oyunundan yola çıkarak bambaşka kurgular yaratmış. Ionesco’nun kasabasında gergedanlaşmaya direnen tek kişi Berenger iken, Mine Söğüt’ün kitabında tek gergedan Berenger olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada yazar, okura bir ayna tutuyor. Direnen; kafeste tutulan ve değişime karşı koyan mı, yoksa kafesin dışında nefes almaya devam eden, farkında olmaksızın karanlığa gömülen mi?
“Senin hem arkanda olacağım hem önünde…
Güvenli zannettiğin evinde…
Atalarından devraldığın fikrinde.
Hem geçmişinde hem geleceğinde.
Denizlere de açılsan… Kırlara da çıksan peşinde.
Benden kaçarken vardığın her yerde.
Hayatının tam orta yerinde dev bir kafeste.” (syf. 45)
Huzursuz edici, kulak tırmalayıcı, iç acıtan, sarsıcı bir şiir misali ilerliyor kitap. Peki okuyunca neden huzursuz ediyor? Aslında yaşıyoruz biz bunları. Yolda yürürken, evde oturmuş en masum olduğumuzu sandığımız halimizle yemek yerken, konuşurken, gülerken, yan komşumuzun evinde kıyametler koparken… Bunun içinde yaşıyoruz. Gergedanların içinde. Ya da belki onlar bizim içimizde…
Kitap dört ana bölümle ayrılmış öykülerden oluşuyor. Öyküler, doğanın ve dünyanın gerçek sahiplerine, iyiye, güzele, hâlâ saf kalabilenlere adanmış. Yazar, tabiri caizse anarşist bir tavırla her şeyin yerle bir olması, insanlığın dibe batması gerektiğini hissettiriyor ve yeniden doğuşun şart olduğunu sezdiriyor öykülerde.
Gergedan kim bilmiyoruz. Berenger mi kafeste yoksa bizler mi? Kafeste olan insanlık aslında ama kendisi bunun farkında bile değil. Kafesin kapısını açmıyoruz, açmaya da niyetli değil. Dünyayı bize bir kafes yapmışlar sıkışıp kalmışız. İnanç, korku, hukuk, ahlak, iktidar, güç, para, sınırlar… Dört yanımızdan birbirinden kalın zincirlerle bağlanmışız. Zorlamıyoruz. Zorlanmıyoruz. Sorgusuz sualsiz kabulümüze yok isyanımız.
“Yeminimden döneceğim ve kendi yaratıcısına kinlenen bir gergedana dönüşeceğim.” (syf. 9)
Saramago’nun alegorik ve Ionesco’nun metaforik anlatımı, simgesel bir dil, Kafkaesk bölümler… Uyanmaya çabalayacağınız bir karabasan değil bütün bu anlatılanlar. Hapsolduğumuz dünyayı gösteriyor bize yazar. Rüyamızda gördüğümüz kelebek miyiz, yoksa rüyasında insan olduğunu gören kelebek miyiz?