Osman Cemal Kaygılı, cumhuriyet öncesi ve sonrasında günlük gazete ve dergilerde sayısız hikâye, tefrika halinde roman ve kültürel, toplumsal hayata dair yazılar yazmıştır. Bunların ancak bir kısmı kitap olarak yayımlanmış, pek çoğu gazete ve dergi sayfalarında kalmıştır.
İstanbul’un sokaklarını adım adım gezmiş, insanını tanımış, onun dilini romanlarında ve öykülerinde okura sunmuştur. Onun eserlerinde İstanbul, sokakları ve insanıyla apaçık karşımıza çıkar. Karakterlerini hayatın içinden çekip alır, onların dillerini, tavırlarını kelimelere döker. Hikâye ve romanlarında, mekânları ve diyalogları kurmacadan uzak, gerçeğe yakından dokunur şekilde kullanmıştır. Bu yönden Osman Cemal Kaygılı için şehrin, dahası sokağın sesi tabirini kullanmak yanlış olmayacaktır.
Günümüz penceresinden bakıldığında dönemdaşlarına nazaran hak ettiği değeri okur nezdinde bulamadığı pekâlâ söylenebilir. Ancak döneminin edebiyat camiası içinde farklı bir yerde konumlandığı aşikârdır. Döneminin en üretken yazarlarının başında gelen Osman Cemal Kaygılı, zorluklarla geçen hayatında edebiyata tutunmuş, kısa hayatının neredeyse her anını yazarak geçirmiştir.
Kovuk Palas’ın Esrarı, Son Telgraf gazetesinde 74 bölüm halinde tefrika edilmiştir. Kaygılı, bu tefrikanın bugüne kadar okunan romanlardan çok farklı olduğunu, yazarı olarak kendisinin bile okurken bu şaşkınlığı yaşadığını söylemiştir.
Vacilando Kitap, baskısı olmayan Kovuk Palas’ın Esrarı romanını, gazete sayfalarından çıkararak, yeni bir düzenleme ve romana yakışır bir kapak ile günümüz okuruna tekrar sunuyor. Kurgusu, üslubu ve karakterleriyle Kovuk Palas’ın Esrarı okura farklı bir kapı aralayacak.
Arka kapak yazısından…
İstanbul’un surlarında bir kovuk… Kapısı açılan bu eşsiz, fevkalade ve benzersiz, dahası pek esrarengiz, küçük ama içi görünenden çok daha büyük âlemin içinde, püf diyerek aşılan zamanlar ve mekânlarda gezineceksiniz. Esrarengiz bir yolculuk bu… Kovuk Palas’ta Âşık Diyojen’in misafiri olmaya hazır mısınız?
Osman Cemal Kaygılı, tarihi surlarda bir kovuğun içinde misafir ediyor okuru. Eski Atina sokaklarında dolaşıp Platon’dan Sokrates’e, Aristo’dan Diyojen’e kadar rast geleceğiniz bu kovuğun içinde, Baba Davut’un curasını, Neyzen Tevfik’in neyini dinleyecek, Mevlanakapılı Çitlembik Nigar’la dertlenecek ve Palas’ın daimi mukimi Aksaraylı Derviş Hacı Balaban, namı diğer Âşık Diyojen tarafından ağırlanacak, her satırda Kovuk Palas’ın esrarına varmaya çalışacaksınız.
Sokrat’la talebelerine karşı atılmış olan bu taş yuvarlak masadakilerin bazıları tarafından duyulmuş olmalı ki Ksenefon hiddetle kalkıp bizim masaya geldi ve kılıcına dayanarak Diyojen’e çıkıştı.
Bir bakacaksınız ki Kovuk Palas’ın pek acayip, pek esrarengiz sahibi sizlere ömür! Fakat buna hemen ‘Allah rahmet eylesin!’ demeyin, çünkü zamanın bu en tuhaf adamıyla asıl ölümünden sonra karşılaşacak, öldükten sonra onu daha iyi tanıyacak, asıl maceralarını o mezara girdikten sonra öğreneceksiniz.
Merak etmeyin, demin de söyledim ya artık işi kısa kesiyor, bitiriyorum… İşte size Topkapı ile Mevlanakapı arasındaki Kovuk Palas sahibi Âşık Diyojen ve öteki adı ile Hacı Derviş Balaban’ın ufak bir hatırası, kısaca bir hal tercümesi…