*
yaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendime
her yerde söylendiği gibi
yaz bitti
yaz bitti
hiçbir şey hiçbir şey
hiçbir şey
yalnızca üşüyorum şimdi[1]
Yazarların kitaplarına verdikleri adların anlamı ve işlevi kullanılan kelimelerin sözcük, kavram ya da imge olarak nasıl alımlandıklarına bağlıdır ve her zaman farklı yorumlara açıktır. Yorumlama ya da okuma faaliyeti —doğası gereği— sınırlılıktan kaçacağı için muhtelif aşırı yorumlara rastlayabileceğiniz bu yazıda, Murathan Mungan ve Hilmi Yavuz örneklerinden hareketle iki şiir kitabına verilmiş adlar yorumlanacaktır. Yorumların geçerliliği elbette okurun keyfine değil kendi içindeki tutarlılığa emanettir.
*
Mungan ile Yavuz’un kitaplarına koydukları “Yaz Geçer”[2] ile “Büyüsün Yaz”[3] ibareleri ‘yaz’ sözcüğüyle üretilmiş figüratif[4]söz öbekleridir ve aralarında metinler arası bir paslaşma yapıyor gibidir. Her ikisinde de geçen ‘yaz’ kelimesi çağrışımları zengin bir isim ve fiil olmakla birlikte aynı zamanda okurda sıcak, neşeli ve olumlu duygular uyandıran bir imgeye işaret etmektedir. Bir başka ifadeyle, ‘yaz’ deyince ‘yazı, yazma, yazmak’ kavramlarının yanı sıra zihnimizde ‘yaz ve hasat’ imgeleri canlanmaktadır.
“Yaz Geçer,” ifadesi ayrıca Hilmi Yavuz’un “Büyüsün Yaz” adlı şiir kitabının ismindeki çift anlamlılığı anımsatır. Esrik ve gizemli uzun gecelerin değil, güneşli uzun günlerin ve olgunlaşan dizelerin remzi olarak yaz. Burada bir bakıma Yavuz’un şiirin üretildiği mevsim olarak yaz’a yüklediği olumlu anlam belirir. Yavuz’un poetik yaklaşımına uygun biçimde, Necatigil ekolünün[5] benimsediği, dizelerin üzerinde çalışıla çalışıla parlatılmasının ve sözcüklerin zımparalana zımparalana işlenmesinin esas olduğu şiir anlayışına fazlaca dolaylı bir göndermedir: Bin bir emekle kotarılmış ‘söz istifinin hasat mevsimi’ mânasında ‘yaz.’ Yavuz’un kastettiği şey, büyü’lü bir yaz’dan ziyade büyüyen/büyütülen, yani olgunlaşan/olgunlaştırılan meyveye (eser) işarettir. Bu, olgunlaştıkça yere eğilen, toprağa yani insana yaklaşan şiire gönderme gibi okunabilir.
Öte yandan, ‘yaz’ eylem olarak alınırsa, ‘yazdıkça büyüyecek olan nedir peki?’ diye sormak gerekir. Bu soruya, hüzün şairi olarak da tanınan Yavuz’un bir başka şiir kitabının başlığı ip ucu verebilir: ‘Yara.’[6] Yavuz’un ima ettiği, yazdıkça büyüyecek olan acaba hüzün ve yara mıdır? İşte Mungan’ın kitabına koyduğu başlık, tam da bu noktada —ve soruya soruyla karşılık verircesine— akla şunu getirir: “Yazdıkça geçer mi, yazdıkça azar mı?”[7]
Aslında bu kitap adları bir yönüyle yaşamı ve umudu diğer yönüyle hüznü ve ölümü çağrıştırmakta, okuru yazma ve okumaya dair bir paradoksla yüzleşmeye davet etmektedir. Mungan’ın kitabının adında geçen ‘yazma ve yazı’ bir nevi ‘büyücülüğün’,[8] Derridacı anlamda söylersek, ‘hem söyleme hem de gizleme’ stratejisinin[9] bir ürünü gibi görülebilir. Bunun sebebi adeta Shakespeare’in Bir Yaz Gecesi Rüyası[10]nı hatırlatan bu imgenin, hem sevince hem melankoliye;[11] hem yaz’a hem de ‘kış’a[12] aynı anda gönderme yapıyor olmasıdır. Öte yandan bu başlık ‘yazarak zehrin akıtılması’na bir işaret olarak[13] da okunabilir. Nitekim yazma ediminin yazarın sığındığı bir terapi olduğu anlaşılmaktadır. Denebilir ki, umut ve umutsuzluk aynı ibare ile mühürlenmiştir.
*
O halde şu söylenebilir: Her iki yazar yazma eylemi ve yazı nesnesini yaz imgesi ve kavramı ile ilintilendirerek aynı figüratif evrende[14] buluşturmuştur. İkisi de, yazma edimini akşamın olmak bilmediği uzun günlerde, olgun fikirlerle, yoğun ve titiz çalışmayla ve hassas teraziyle yürütülecek; duyguların ve duygusallığın ötesine geçen entelektüel bir faaliyet olarak imlemektedir.
İki kitap adının ayrıştığı nokta ise şudur: Mungan’ın başlığı acının yazdıkça biraz olsun geçeceğini, bir nebze olsun dineceğini düşlerken Yavuz’unki her ne kadar yazma ve yazı “büyülü” olsa da ıstırabın yazdıkça büyüyeceği kehanetinde —‘îmasında’ mı demeliydim?— bulunmaktadır. Tabii durum sinir bozucu belirsizliğini ya da yakıcı müphemliğini korusa da şurası kesindir: Her ikisinin işaret ettiği gibi, dil aynı anda hem hüzün hem neşeye açılan kapılar aralamakta; ve bu durum, daha en başından açıkça ifşa edilmekte, yazma ve okumada içkin işlevsel (terapetik) paradox, dil oyunlarıyla dışlaştırılmaktadır.[15]
Sonuç olarak; dil boşlukları doldur(a)maz, belirsizlikleri gider(e)mez, anlamı kuşat(a)maz. Kâh şişer, kâh büzüşür dil, bazen büyüdükçe büyür ama yine de nesnesine tam olarak dokun(a)madan öylece geçip gider.
Yaz biter, büyü bozulur, yazar yazdıkça yazar, yara azdıkça azar.
[1] Mungan, Murathan. “Yaz Geçer.” Metis Yayınları, İstanbul, 1992, Özel Basım.
[2] Mungan, a.g.e. Web.
[3] Yavuz, Hilmi. “Büyüsün Yaz.” Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.
[4] Mecazlı, çok anlamlı, yoruma açık, metaforik vb. ifadelere verilen genel ad. Bir sözcüğün figüratif anlamı, birincil (literal) yani gerçek anlamı dışında oluşur.
[5] Yavuz, Hilmi. Edebiyat ve Sanat Üzerine Yazılar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005. Necatigil ekolü şair deneyiminin söze olması gerektiği gibi aktarılabilmesi ve uygun kelime ekonomisinin (nicel ve nitel ekonomi) sağlanabilmesi için ‘söz istifi’nin önemine dikkat çekerek, bunun ince işçilik gerektirdiğine vurgu yapar. Bkz. A.g.e. ss. 133-135.
[6] Yavuz, Hilmi. Yara Şiirleri. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
[7] Nitekim Mungan, kitabında “yaz geçer yine gelir / yaz geçer iyi gelir sözcükler” derken buna işaret etmektedir. Bkz. A.g.e. Web.
[8] Yazarlık ve şairliğin sözcükleri efsunlama işi olduğuna bir göndermedir. Yaz(mak) büyüdür, büyülüdür, büyücülüktür. Yazmak aynı zamanda dile hüznü tasvir ve temsil etme gücünü verecek gizemselleştirme ya da mistifikasyonlar yapma, yapabilme marifetine bir îmadır.
[9] Kimileri bunu ‘kurnazlık’ ya da yazarın oyunbazlığı olarak niteleyebilir. Derrida’ya bakılırsa, bu yazarın değil dilin bir cilvesidir.
[10] Shakespeare’in ünlü komedyası yaz gecelerinin kısalığına atıfla, komedya formu içinde de olsa dolaylı bir gönderme yapmakta, mutluluğun içindeki hüzne işaret etmektedir.
[11] Hilmi Yavuz hüzün şairi olarak tanınır. Epigraf’taki dizelere bakılırsa Mungan da ‘elde var hüzün’ diyenlerdendir. Yaz mevsiminde olmasına rağmen, daha şimdiden üşüyenlerden.
[12] Northrop Frye zamanın ruhuna göre edebiyat modlarını tasnif ederken ‘yaz’ mevsimini ‘komedya,’ sonbahar’ı trajedi ve kış’ı da ironi ile eşleştirmiştir. Bkz. Frye, Northrop. Anatomy of Criticism, Princeton University Press, Princeton, New Jersey, 1957.
[13] Yazmanın bir terapi aracı olduğuna dair klinik literatür olduğu bilinmektedir. Kritik (eleştirel) olduğu kadar klinik açıdan da kabul görmüş bazı çalışmalar bunu destekler niteliktedir. Yazınsal ve yazar/okur deneyimi açısından bakıldığında ise konu tartışmalıdır: Bkz. Çıraklı, M. Z. Kitabın Ortası: Aforizmalar. Pruva Yayınları, 2019, s. 11/13, 17/44, 18/47, 18/48.
[14] Bu konuda örnek bir okuma için bkz. Çıraklı, M. Z. “M. Samet Mazlum’un Nokta Noktam Adlı Şiirinde Figüratif Yapı: Anlatıbilimsel Bir Okuma.” Mavi Yeşil Edebiyat Dergisi, sayı 112, Temmuz, 2018, ss. 4-6.
[15] Yavuz, her ne kadar Edebiyat ve Sanat Üzerine Yazılar adlı kitabında “Şiir İçin Küçük Tractatus” başlıklı yazısında “şiir Dil değil, Sözdür” derken, dilin bu doğasına işaret ediyor olsa da, bir ‘Söz’ şairi olarak ‘Dil’ ile oynamaktan ve dilin kaypak doğasını ifşa etmekten kendini hiç alamaz. Bkz. Yavuz, a.g.e., s. 131.