“aklımla aramda mavi bir şey var
rüzgâr gibi mavi bir şey
ben onu gökyüzü sanıyorum
ben onu yitirmemek için
ya-vaş-lı-yo-rum”
“Aklımda Aramda Mavi Bir Şey Var FERDA” Çiğdem Sezer’in şiir türünde yayımlanan eseridir. Eserin başında bir not görülür.
” Ferda’yla atılacaklar listesi ( görülmüştür )”
Kitabın başındaki görülmüştür ifadesiyle kontrol edilmeye ve sürekli göz hapsinde bulunmaya tepki gösterilmiştir.
Eser tek bir şiirden oluşup kendi içinde elli dokuz bölüme ayrılmıştır. Girişteki “atılacaklar listesi” ifadesi elli dokuz maddelik liste olduğunu gösteriyor.
Şiirin başlığı büyük harflerden oluşmaktadır. Şiir içinde özel isimlerin ilk harfleri büyük harfle yazılır kuralına uyulmuş, mısralar büyük harfle başlar klasik bilgiye uyulmamıştır. Serbest şiir olarak nitelendirebileceğimiz Ferda’da herhangi bir nazım birimi, ölçü, kafiye ahenk özelliklerine başvurulmamış. Bazı yerlerde kafiyenin kullanıldığı da görülüyor. Mesela yalnızlık duygusunun yansıtıldığı “tutacak el yok, Ferda / ağaç dallarından başka” ( 14 ) dizelerinde olduğu gibi. Servet-i Fünûn Dönemi’nde ilk kez edebiyatımızda gördüğümüz cümle anlamının birden fazla dizeye yayılması (anjambman) birçok yerde karşımıza çıkar. “at gitsin Ferda / kar tanesinin dönerken bıraktığı izleri / görmeyenleri” s. 87
Bazı yerlerde tekrir sanatından faydalanılarak anlam vurgulanmıştır.
“demiri dövmüyorlar / demiri dövmüyorlar / havını bilmiyorlar” s. 27
“insan ücradır / insan ücradır” s. 44
“insan eksiktir / insan eksiktir” s. 51
Kelimenin yazılışıyla heceleyerek yavaşlatma hareketini gösteren şair, yirmi dördüncü bölümde heceleri mısra mısra yazarak kelimenin inişini gözler önüne serer.
kimse sevişmeyecek
bir damla
denize
kıvrıla döne
in
se
de
Ferda
sanal dalgalanma
üflerken dijital rüzgârını
ciğerlerimize” s. 36
Ferda, nesre yakın şiir özelliği taşıyor. Şiirin başından sonuna kadar anlatıda bilinç akışı tekniği kullanılmış.
İçeriğe genel olarak baktığımızda “Yasaklarla sınırlandırılmış hayatı, rezidanslarla hapsedilmiş insanları, kameralarla izlenilen her adımı, elektronik cihazlara bağlı yaşamı, gökdelenlerin dikilip kültürün yok edildiği şehirleri, koşuşturmaca içinde göz açıp kapayıncaya kadar heba ettiğimiz ömrümüzü” sezdirir dizelerinde.
“bak fareler bile dönüştü embriyolarını korumak için / biz niçin hâlâ. . . “ s. 7 diyerek bir beklenti içinde bulunmuş. Üç noktanın yerine okuyucunun düşüncesi bırakılmış.
Matematiğin şiire yansımasını ve her sözelcinin çektiği sıkıntıyı belirtir. “iki ardışık sayının toplamı daima tekmiş Ferda / ardışık sayıları toplaya toplaya / biz bu dersten ne çok tökezlemiştik hatırla” s. 9
Sosyal hayatın sokaktan AVM’lere yöneldiği şu dizelerde karşımıza çıkar. “avm önü zamanlar, uzun uzadıya lakırdısı sokağın / kâğıt bardakta soğumuş kahve, filtreden geçen dünya” ( s. 10) Ancak AVM’ler sokaklar kadar samimi değildir.
Sözün yazıya, yazının harekete dönüştüğünü görürüz dizelerde. Yavaş kelimesindeki hareketi kelimeyi hecelere bölerek gösterir.
“çünkü toprak derin ve altında / ölüler var Ferda / incitmeden yürümek onları / bir zaman onların olan sokakları incitmemek için / ya vaş la ya lım Ferda” s. 13
Sayfa 82’de “tepe taklak dü-şü-yo-ruz” şeklinde heceleme vurgu amaçlı yapılmış.
Sahipsizlik duygusu şu dizelerde çıkar karşımıza: “Terziler sokağında kaybettim suretimi / kim bulsa sahipsiz kalacak / annesi ölmüş kızların suretleri birbirine benzer” s. 20
Her şeyin paketlendiği, her şeyin aceleye getirildiği ve bu acelecilik içinde duyguların, tatların ve insan hayatının yok edilişini şu mısralarda görürüz. “at gitsin Ferda, raf ömrünü tamamlamamışları / kasiyer kızın öfkeli bakışını, otuz dakikada yetişemezse parası iade pizzaları” s. 25
Teknolojinin aşka üstünlüğü ise şu şekilde ifade edilir: “sevda / dijital sözlükte tek tük aranan kayıtlar arasında” s. 29
“ve zikirmatikbiletmatikbankamatik
otomatikgörevdenalmazincirevurmagöğebakmayasağı “ s. 45
Her yere gökdelen dikip tarihin, geleneğin yok edilişine isyan eder. “damad-ı hazret-i şehriyârî bilmem kim paşa / böyle buyurdu, reaya; / ölülerinizi içinize gömün / toprağa evler dikeceğiz / gökdelenler” s. 62
Yaşanılan çağın ifade edilişi düşündürür okuyucuyu. “efendileri uyanmasın diye / parmak uçlarında yürüyen bir çocuk bu çağ” s. 71
Ve maddiyat maneviyatı yenmiştir. “kâr marjı tablosundan fırlayan sayılar o birbirimizi görmeyişlerimiz, geçip gidişlerimiz” s. 80
Hayatın geçiciliği, dünya malının ölümle yok olduğunu ve değersizliğini anlatır. “hayatlarınız itinayla resetlenir” s. 83
Yönetenlerin refahı için yönetilenlerin çilesi ve bu çilenin kabullenilişi sezdirilir. “maruzatımız şudur ki devletlüm / gözünün üzerinde kaşı olanlar koşullara uygun hall’edilmiştir / Meryem’in sırrı Havva’nın sırtı / kimselere yar edilmemiştir / kadınlar, kendi doğurduklarına / usulüne uygun cinayet nasıl işlenir’i öğretmiştir.” s. 85
Kitapta altını çizdiğim diğer dizeler şunlardır:
- “ben sana dair yazınca kim oluyorum, Ferda? / verdiğim adla beni hatırla / dünyanın otopsi raporunda / yer almayacak bir ayrıntı adına / kalbimde sakladığım iğneyi oradan çıkarma” s. 23
- “hayat bazen çok uzun Ferda / hayat bazen çok fena / kim kendine katlanacak bir daha!” s. 46
- “insan kendini bulamıyor cep telefonu sinyallerinden, Ferda / kentsel dönüşüme açılmış sokak aralarında”
- 55
- “hayatın alt yazısı yok, Ferda / anlam, sözün taşırdıklarında / köpürüyor” s. 56
- “kim bilebilir hatıra ile hafızanın kin kardeşliğini” s. 65
- “hayatı naylon poşete doldurup buzluğa kaldıranlar / organik gıda stokluyorlar kış için, Ferda” s. 75
- “değiştirme fişi olmayan hayatlarda / yirmi dört saat yedi gün dört mevsim taksit taksit / kapanıp ayaklarına dünyanın / hayatın düğmelerini ilikliyoruz” s. 81
- “ve biz Ferda
bakıp bakıp ağlayacağız kendimize
şükür diyerek gözyaşı dökebilme yeteneğimize” s. 91