Yetmiş yaşından sonra yazmaya başlayan Afyon Emirdağ doğumlu Huriye Saraç’ın yaşamı üzerinden o döneme ışık tutan bir destan Öğretmen Benisa. Kayayı Delen Tohum, Sevgiyle Işır Yaşamak, Adanmış Aydınlık alt başlıklarıyla üçleme olarak düşünülüp yazılmış daha sonra Yurtdışında alt başlığıyla dördüncüsü basılmış. Tamamı bugünlerde adından çokça bahsedilen köy enstitülerinin ilk mezunlarından biri olan yazarın gerçek yaşam öyküsü olan kitaplar, okurken zaman zaman üzen, zaman zaman sevindiren, bazen öfkelendiren bazen insana dair umutları yeşerten, çoğunlukla yok artık bu kadar da olmaz dedirten, akıcı bir dille yazılmış eserler. Yazmaya başladıktan sonra okuma alışkanlıklarımı daha çok kurgusal edebi metinlere yönlendirmişken, böylesine heyecanla bir anı ya da otobiyografik roman okuyabileceğimi sanmıyordum ama üçlemeyi geceyi gündüze katarak okudum.
Küçük bölümlerle okuru yönlendiren yazınsal güzelliği, çoğunlukla anlatacağı olaya okuru hazırlayan tabiat betimlemeleriyle girizgâh yapması, mekânları ayrıntılı tasvir etmesi, içinden geldiği gibi lafı döndürüp dolaştırmadan en yalın haliyle yazması sürekli bir mücadele ve kaçış hali devam ederken merak unsurunu hep diri tutması sayesinde okuru sayfalara kilitliyor yazar. Yaşadığı dönemin kişilerini kılığı kıyafeti ile tanıtıp yerel ağızla konuştururken, yaşam biçimlerini, kişilerarası ilişkilerini de sıkmadan anlatıyor. Yöresel yemekleri bir yemek kitabı yazar gibi titizlikle anlatmış, bir ara ekmeğin ve bulgur aşının kokusunu alır gibi oldum okurken, zaten zor ulaşılan közleme et kokusunu duymamak elde değil.
Benzer kaderi paylaşan yedi kardeşin ortancasıdır Benisa, Ona bu adı askerde âşık olduğu kızların isimlerinin ilk hecelerini birleştirerek babası takmıştır. Yazar Huriye adının da Cumhuriyetten geldiğini yazmış kitabın açıklama kısımlarında. Doğrusu baba karakterini tam olarak tarif edecek bir tanım bulamadım dört ciltlik okumalarım sonunda. Bir yandan köye okul açıp önce kızını gönderecek kadar aydınlanmacı, onu sarı kekliğim diye sevecek kadar sevecen, bir yandan da çocuklarına yapılanları görmezden gelen onları analığın insafına terk etmiş, zaman zaman acımasız, kendi bildiğini okuyan bağnaz bir Anadolu köylüsü izlenimi uyandırıyor. Yazarın içgüdüsel olarak her şeye rağmen ona hak vermemizi istemesi olabilir mi bilmiyorum bunun sebebi.
Köy odasında eğitmenlerle başlayan, Çifteler Köy Enstitüsü’ne uzayan zorluklarla mücadeleyle gecen eğitim hayatı, devletin eğitime verdiği önem, aydınlanma hareketinin anlatıldığı ilk kitapta, yazarın bir kurtuluş olarak gördüğü öğretmenliğin ilk yılları babasının ve geleneklerin gölgesinde geçer. Cumhuriyetin istediği öğretmen modelini sergileyemediği için mutsuzdur. Öyle ki kendi maaşını bile babası sahiplenmiştir. Varlık içinde yokluk yaşar. İlk üvey anneden olan kardeşi Şerefin bakımsızlıktan ölmesi, ikinci üvey annenin şeytani planları, işkenceleri babanın bakarkör tavırları, ablanın erkenden evlendirilmesi, abinin iftirayla evden uzaklaştırılması, küçük iki kardeşin analık elinde büyümesi gibi detayların anlatıldığı kitapta dönemin devlet vatandaş ilişkilerine de yer verilmiş. Para kazanmaya başlayan Benisa bir süreliğine babasının sevgisine mazhar olurken üvey annenin hedefi olmuştur. İftiralar, baskılar derken bir şekilde hedefine ulaşır üvey anne, babanın evde olmadığı bir gece uyurken eli kolu bağlanıp kaçırılır Öğretmen Benisa.
Sevgiyle Işır Yaşamak, ikinci kitabın alt başlığı bu. “Kocaman bir odada tahta bir karyoladaydım, demir pençe yüreğimi sıkıyor, hiçbir şey hissetmiyor, yuvasında tecavüze uğramış bir hayvan yavrusunun çaresiz korkusuyla büzülüyor, küçülüyor, çırpınıyordum,” diye başlıyor. Analığının komplosuyla dedesi yaşındaki komşu köyün ağası tarafından kaçırılmış, tutsak edilmiştir. Babası herkesten önce düşman kesilmiştir kızına, üçüncü kadın olarak getirildiği evde aşağılanmanın her türlüsünü yaşar, yok artık, nasıl bir öğretmensin sen, bunlara nasıl katlanırsın, bu kadar da olmaz ki dedirten olaylar yaşanmaktadır. Kaçış planları her seferinde başarısızlıkla sonuçlanır. Ağanın ikinci karısı dışındaki herkes düşmandır Benisa’ya. Meslekten atılmış, bir yıl boyunca iğrenerek baktığı ağayla aynı yatağı paylaşmış. Dayak yemiş aç bırakılmış her türlü işkenceye maruz kalmıştır. Bu arada demokrat parti hükümeti baştadır, toprak ağalarının borusu ötmektedir.
Köylüye dikiş dikerek, elişi yaparak hayatını kazanmaya başlamışken, abi sağlık memurluğunu kazanır köyden ayrılırlar. İstemediği halde abisi tarafından köylerde radyo tamirciliği yapan biriyle evlendirilir Benisa. Daha kötü dayatmaları kabullenen biri için sıradan gibi yaşanır olaylar, evlilik, yoksulluk, kendine bile hayrı olmayan bir koca, nihayet tüm bu olumsuzlukların içine doğan bebek Muzaffer. Yine mücadele yine komşu dayanışması, temizlik işçiliği, devlete yapılan her seferinde geri çevrilen iş başvuruları, açlık ve nihayet bir çocukla abi Hüseyin’e sığınma yani neresinden tutsan elde kalan bir yaşam. Kurgulayacak olsam bu kadar dramatik olmazdı herhalde diye düşündüm yine.
Benisa Öğretmen tam dibi gördüğü an harekete geçiyor, bakanlığa gidip başvurusunu takip ediyor. Ağanın kolları oraya kadar uzanmıştır. Dosyasında onun şikâyeti vardır. Yardımsever bir yönetici sayesinde dosya temizlenir ve bir köye öğretmen olarak atanır. Radyocu kocanın köyüdür orası, kocasının aksine yaşlı halası eniştesi sahiplenir ana – oğulu. Çok fakirdir aile birbirlerine dayanışarak yaşarlar. Köyde enstitüde öğretilenleri uygulamaya çalışır Benisa, eğitimin yanı sara tarım hayvancılık, sağlık konularında köylüye yardımcı olur. Okulda öğretmen tarlada işçi, evde hem baba hem annedir o.
Adanmış Aydınlık üçüncü kitabın alt başlığı. Bu bölüm bir şikâyet üzerine Benisa Öğretmenin sınıftan alınıp, kelepçe takılarak hâkim karşısına çıkarılmasıyla başlıyor. Muhtarın çabalarıyla atılan iftiradan kurtulur. İlk işi zaten ayrı yaşadığı kocasından boşanmak olur. Çok sevdiği köyünden eskiden abisinin sağlık memuru olarak çalıştığı İnönü’ye tayin yaptırır. Komşu dayanışması, çalışkanlığı sayesinde zorluklarla savaşır. Bu arada İnönü İlçesi’ne ait kitabi bilgiler vermeyi ihmal etmez. Okulunun bahçesindeki İnönü Anıtı’nı temizlediği için şikâyet edilir, kocası çocuğunu kaçırır derken yine yol görünür, öğretmen Benisa’ya. Hep bir kaçış halindedir kaderinden. İzmir Menemen’e bağlı Ayvacık Köyü’ne tayin olur. Cumhuriyet köylüsü, ilk kadın öğretmenine kucak açar, sonuna kadar destek olur ona. Benisa’yı kendi köylerinin nüfusuna geçirecek kadar çok severler. Çalıkuşu’nun Munise’sine benzer bir şekilde ablasının kızını manevi evlat edinir oğluyla kızı mutlu mesut yaşarken yine bir şikâyet olayı yaşar, eniştesi kızını geri alır, yine yollara düşer. Önce Aydın’ın bir nahiyesinde, sonra oğlunun devlet parasız yatılı sınavına girip Vefa Lisesi’ni kazanmasıyla İstanbul’da öğretmenlik yapar. Büyük şehirde yaşamak çok zor gelince tekrar ablasının yanına Eskişehir’e döner, analığının çocukken yaraladığı kulağı iyice ağırlaşmıştır. Malulen emekli olur. Bir öğrenci velisinin yardımıyla turist olarak, Belçika’ya gidecek, yaşam savasına orada devam edecektir. Üçleme burada biter. Öfke ve acılara kaçarak dayanmak mümkün olmuştur Benisa için.
Yurt Dışında, dördüncü kitabın alt başlığı. Orhan Kemal’in Gurbet Kuşları isimli kitabını düşündürdü bana. Avrupa ülkelerine işçi olarak gidenlerin yaşadıklarına benzer başlıyor İşçi Benisa’nın hikâyesi. Misafir olarak yanlarında kaldığı işçi Türk ailenin yardımıyla Çaputlu lakaplı gemici Leo ile tanışır. Evlerde, bebek bakıcılığı, hasta bakıcılığı, gemide temizlikçilik, yapar ev olarak limandaki geminin bir odasına yerleşir. Turistik gemi Flandrıa’da bulaşıkçılık yaparak, işçi olarak çalışma ve oturma iznine kavuşur. Oğlu Muzafferi de istek yaparak yanına alır. Tesadüfleri emeğiyle tam bir başarı öyküsüne dönüştürür. Turist olarak gittiği Belçika’dan komşusu Hollanda’ya Türk çocuklarına öğretmenlik yapmaya gider. İzine memlekete gelişleri, hediyeler dağıtması eski Almancılar gibidir. Ve nihayetinde sağlam kulağı da az duymaya başlayınca Hollanda da öğretmenlikten malulen emekli olup doğduğu eve geri döner. Babaya maddi manevi destek olur ve tam bir günah çıkarma zamanıdır babanın. Ölümünden hemen önce bir nevi özür diler kızından.
Halen Manisa’nın Salihli ilçesinde yaşamını sürdüren yazar yaşamıyla olduğu kadar Türk kültürünün gelişmesine yaptığı katkılarıyla da kendinden söz ettirmektedir
Kalemi güçlü bir yorum. Kitabı hemen alıp okuma isteği dışında sanki okumuş gibi bir hisle bitirdim yazınızı. Kitap özeti sanki yaşanılanların da özeti gibi.
Sağlıkla kalın