NEŞE AKSAKAL’DAN TUTUNAMAYANLAR ÜZERİNE YEDİ DERS
“Modernist romanların olay yerinde Tutunamayanlar’ın parmak izine rastlarız.”
Damla Yazıcı: Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı üzerine bir inceleme metni yazma ihtiyacı neden ve nasıl doğdu?
Neşe Aksakal: Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı romanını aldığımda –yaklaşık yirmi yıl önce- üzerine adımı yazmıştım kaybolmasın diye. Sonra o yıllarda Türk Dili ve Edebiyatı’nda okuyan kardeşimin öğrenci evindeki kütüphanesinde gördüm kitabımı. Benim adımdan sonra kesme işareti koymuş, “ …‘dan kardeşime sevgilerimle….” yazarak kitabımı kamulaştırmıştı. Kitabı açtım, cümlelerin altı çizilmiş, örneğin Selim Işık’ın bir sözünün yanına “ben de, ben de ” , yazılmış, kenarlara “aynısı”, “tabii ki”, “çok güzel ya” gibi notlar düşülmüştü. Her şey romanın başkarakteriyle bu okuru bileştiren neydi? sorusuyla başladı. Sonrasında bu soruya niçin, nasıl soruları da eklenince romanı baştan sona incelemem gerekti ve bu roman aslında tam olarak ne diyor, bunu araştırmaya başladım. Neden başucu kitabı ya da neden yarım bırakılan bir roman? Sonraki yıllarda Tutunamayanlar’ı üniversitedeki derslerimde okuttum. Asıl olarak bu son üç yıl hummalı bir çalışmaya giriştim. Sonunda bu inceleme ortaya çıktı. Bu kitabımda yapıt odaklı bir inceleme yolunu tutum, incelenen yapıtın anlamını, neden önemli olduğunu ortaya çıkarmak bir yana bu anlamın hazırlanmasındaki kuralları ve zorunlulukları da ortaya çıkardım. Romana karşı duygusal bir bağlılık hissetmeden, önyargılarımı bir kenara bırakarak romanı mercek altına almaya gayret gösterdim. Birçok bakımdan tartışmalı bir roman ama Tutunamayanlar; kurgusu, dili, anlatımı bakımından bana oldukça çok yenilik sundu. Örneğin “sunucu anlatıcı” ,“tanık karakterler” ve derişik cümlelere varıncaya dek pek çok ilginç başlıklara giriş yapmamı mümkün kıldı.
Damla Yazıcı: Söz ettiğiniz başlıkları oluşturan kavramlar, sizin tanımladığınız kavramlar mı?
Damla Yazıcı: Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı romanı edebiyatımızda nasıl bir kırılma yaratmıştır?
Neşe Aksakal: Bildiğimiz gibi edebiyatımızda roman denilen türü Tanzimat döneminde bundan 161 yıl önce Telemak çevirisiyle tanıyoruz, ardından ilk roman örnekleri görülmeye başlıyor. Aşırı romantizmden, olağandışı olaylardan sıyrılmış romanlar daha sonraları gelmeye başlıyor. Bu anlamda Halit Ziya Uşaklıgil -ki o da bir kentsoylu- modern romana doğru giden yolu açan ilk örnekleri veriyor, o dönemde bir anlamda kentsoylu (burjuva)lar, aydınlar vardı ama gerçek bir kentsoylu sınıf için sanayi devrimiyle birlikte kentlerin yapılanmasını eş zamanlı olarak bireyin doğması için Cumhuriyet dönemi sürecini beklemek gerekti. Kentsoylu sınıfının karşısında işçi, köylü sınıfı oluşmaya başladı. Dolayısıyla her iki sınıf kendi aydınıyla temsil edildi. Toplumcu gerçekçi edebiyat 1950’lerden 1980’lere kadar güçlü bir varlık gösterir. Bu yıllar, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’lı yıllarına denk gelen yıllardır. Anamalcılık (kapitalizm) kendini gösterdikçe biçimden, estetikten, dilden güç alan kentsoylu edebiyat, kahramanı olan birey’i, bireyin acılarını, açmazlarını, çatışmalarını, beğenilerini konu edindi. Toplumcu gerçekçi edebiyat da toplumdan söz açtı, sömürüden, işçiden, geri bıraktırılmışlık olgusundan vb. Kentsoylu aydın roman sorunsalı olarak başladığı alaturka –alafranga, Doğu-Batı, geçmiş-bugün gibi ikili kavgasına bu kez birey-toplum olarak devam etmiştir. Çok uzadı galiba toparlarsam, Tutunamayanlar romanı Türk romanındaki toplumcu yapıyı “birey” anlayışıyla sorgulayan ilk romandır; roman büyük bölümünü liberal bir aydının doğuş sancılarına ayırır. Bu arada roman estetik hazzı da bertaraf etmez. Arkasından gelen modernist romanların olay yerinde Tutunamayanlar’ın parmak izine rastlarız.
Damla Yazıcı: Kitabınızda Selim Işık’ın kendi içine kapanık anlaşılmaz acılarını, kederli kişiliğini, acıklı sözlerini bir noktaya kadar romantik sonrasında ise “arabesk” buluyorsunuz? Tutunamayanlar’ın bu arabesk gömleği giymesini neye bağlıyorsunuz?
Neşe Aksakal: Geçmişte Tutunamayanlar’ın arabesk bir yapısı olduğunu söyleyen eleştirmenler hep olmuştur. Romanı incelerken –ki ilk okumamı saymazsak üç kez okudum -zaman zaman bana da Selim Işık’ın ya da onu bize tanıtan tanık karakterlerin –Metin, Günseli vb.- tutumları arabesk gelmiştir. Romandan şu an aklıma gelen sözlerden birkaçını aktarabilirim ama bu sözleri romanın bağlamından sıyırmadan okumak gerekir: “Bat dünya bat.”, “…hiçbir geleneğin mirasçısı değilim, olmaz diyorlar, isyan ediyorum.” , “…Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.”, “…intihar edenlere tören yapılmaz, böyle intikamcı Tanrıya tapılmaz. Selim Işık ve Turgut Özben’in toplumsal dönüşümle hesaplaşma biçimi arabesktir.
Damla Yazıcı: İncelemenizde Berna Moran’ın Tutunamayanlar için yaptığı “Türk aydınına topyekün bir eleştiri” tanımlamasına atıfla bugün romanın küçük aydın tipinin başucu kitabı olmasını ironik bulduğunuzu söylüyorsunuz. Bunu biraz açımlar mısınız?
Neşe Aksakal: Bu, hep sorulan bir soru. Evet, Berna Moran Tutunamayanlar, Türk aydınına topyekün bir eleştiridir, diyor. Ben de ne büyük “ironi”dir ki bugün bu roman eleştirdiği küçük aydın tipinin başucu kitabı olmuştur,” şeklinde yorumluyorum. Selim Işık annesiyle yaşayan başı önde, dalgın ve sessizce yürüyen, kitap okuyan ama bu eyleminde de kendini yetersiz gören, mühendis olduğu halde işyerine gidip çalışmaktan uzak duran, zaman zaman bir şeyler karalayan, kadınlarla da arası pek iyi olmayan, içli, duygusal, sessiz bir devinim karakterdir. Geçmişe bakarsak örneğin, Yakup Kadri’nin belirlediği aydın tipi, etkinliğini korur, kamuoyu yaratır, yol göstericiliği vardır, öncüdür. Buradaki kentsoylu aydınsa kendi sınıfının aydını olarak var olurken kendisini özkıyıma sürükleyecek bir ruh hali içindedir. Daha iyi yaşamak, daha özgür olmak ister, bir “birey”olarak var olmak ister ve -bu romandaki alaysamalı tutumu yorumlayarak söylersek- yeldeğirmenlerine saldırır. Bireyin üstünde egemen ve mutlak bir irade olarak kendini tayin eden bir devlet vardır. Onun karşısında resmi olan her şey bireyin doğumuna engeldir; devlet, toplum, resmi dil, ordu, törenler, din, vb.
Damla Yazıcı: Daha önceki kitabınız “Türler Arası En Güzel Yolculuklar” ile Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Deneme Ödülü’nü almış biri olarak, Berna Moran, Fethi Naci, Asım Bezirci gibi güçlü bir eleştiri-inceleme geleneği olan edebiyatımızda bugün durum nedir? Büyük eserler ve onların oluşturduğu yeni kanonları belirleyecek yeterli metin incelemesi-eleştiri kitapları yayımlanıyor mu sizce?
Neşe Aksakal: Bu adlara N. Ataç’ı, İ. Zeki Eyüboğlu’nu, Asım Bezirci’yi, Mehmet Fuat’ı, Hüseyin Cöntürk’ü, Vedat Günyol’u da ekleyebiliriz. Eleştiri alanında Bunların aşıldığını söyleyemeyiz. Yazılarıyla değerlendirmeler yapan Asuman Kafaoğlu Büke, Oğuz Demiralp, Sadık Aslankara… İnceleme yazıları özellikle akademisyenler tarafından da yazılmakta. Kitabınız dosya halindeyken okuyan ve gerçekten eleştiren birinin çevrenizde var olması ne kadar olağanüstüdür. Acil olarak eleştirmen aranıyor.
KÜNYE:
Tutunamayanlar Üzerine Yedi Ders
Neşe Aksakal
Alakarga Yayınları
136 s.