Aşkın Ilgın Kopuz 2019 yılında Yitik Ülke Yayınları tarafından yayımlanan romanı “Kış Salkımı”ndan sonra bu kez Can Yayınları tarafından yayımlanan yeni romanı “Zaman Zaman Güneşli” ile okurla buluştu.
Kış Salkımı’nı okuduğumda heyecanlanmış ve yazarın yeni verimini merak eder olmuştum. Kopuz kısa ama vurucu bir romanla beklentimi boşa çıkarmadı.
Aslında çok bildik bir hikâyeyi, bir kadın ve erkek meselesini, taraflardan birinin, kadının ağzından hikâye etmiş yazar. Yalnız bunu yaparken zor ama bir kendinle hesaplaşma vesilesi olan “sen” dilini kullanmış. Böylece okur sayfalar ve ilişki boyunca ilerlerken anlatıcı kadının da bu ilişki içindeki evrimine ve kendinle hesaplaşmasına tanık oluyor. Bu nedenle Kopuz’un “sen” anlatıcı dilini bilinçli seçtiğini düşünüyorum.
Bildik hikâye olması, tarihte de pek çok örneğini gördüğümüz sanatçı erkek ve ona aşık kadın arasındaki inişli çıkışlı ilişkiyi anlatması. Başka bir deyişle narsist bir erkekle, onun tüm bencillikleri, sıra dışılıklarına katlanarak aşk sandıkları şeyi inatla sürdürmeye çalışan kadınlar. Bizim anlatıcımız da böyle bir erkek yazara âşık olup evleniyor. Romanda ara ara zaman sıçramalarıyla kadının çocukluk ve gençlik evresine de tanık oluyoruz. Bu bize onun nasıl bir geçmişten, aileden geldiğine ve nasıl bir kadın olduğuna dair bir portre çiziyor. Ne ki büyük yazarın gölgesinde onun bütün iniş çıkışlarıyla debelenirken ve onun için hayatı olabildiğince kolay ve güzel kılmaya çalışırken kendisi de içindeki yazma itkisine dayanamayıp bunu gerçekleştirmeye çalışan biri. Belki de en çok bu nedenle erkeğin bütün kaprislerine, yazma sürecindeki sancılarına, aynı evde kapısını kilitlediği bir odada kendini tecrit etmesine saygı gösterip onu destekliyor.
Ancak belli bir yerde bencillik cinsel özgürlüğe de dönüşüyor erkek için. Kadın aldatıldığını anlıyor.
Bir defa İsa bile ihaneti affettikten sonra… Ağaç kırılan dalı, taş yanan bağrı, dinleyen duayı, giden kalanı, kurban tanrıyı, akıp giden zamanı, son başlangıcı, saç makası, gece uyuyanı, herkes her şeyi, her şey herkesi, herkes herkesi affedebilir. Sen affedemiyorsun. Ama ne vakit çekip gitmeyi düşünsen içinde ikna kabiliyeti hayli yüksek o sesin, ‘Ne münasebet,’ demesi yetiyor.”
Yukarıdaki satırlarda da anlatıldığı gibi kadın derin bir yalnızlık ve bunalıma düşüyor ancak zaman zaman terk etmeyi düşünse de aşka yeniliyor. Affedemiyor ama zaten kendisinden af bekleyen biri de yok karşısında. “Ben böyleydim, biliyordun. Sen beni böyle sevdin,” diyen bir adam var.
Giderek erkek evdeki tecrit ortamında bile yazamadığından yakınıp ayrı eve çıkmak istiyor ve yine kadının ona bulup döşediği başka bir eve taşınıyor. Ondan sonra kadının evde tek başına onun geri dönüşünü beklediği ağır ve sancılı zamanlar başlıyor. Adam isteyince görüşüyorlar, adam isteyince sevişiyorlar vs. Zaman zaman güneşli bir havadan sonra şiddetli fırtına ve boranları kadın hep tek başına atlatmak zorunda kalıyor ve bu esnada tutunduğu tek şey yazmaya çalıştığı kitap.
“1960 yazında Büyük Borneo Adası’na paraşütlerle inen kedileri düşünüyorsun. Çare belki de gerçekten bir kedidir.”
Bu haberi ilginç bulup biraz araştırınca bu bölgede belli bir dönem sıtma nedeniyle çok fazla DDT ilaçlaması yapıldığını, bu ilaçlamanın sıtmayı azaltmakta etkili olduğunu ancak ekosistemi bozarak pek çok canlı türünün ve bunun son halkası olarak da kedilerin yok olduğunu, bunun sonucunda da farelerin çoğalıp bu kez de veba salgınlarının yaşandığını öğrendim. Yani sıtmayı bitirmek isterken vebayı getirmekle nihayete ermiş. Çare olarak gerçekten de kediler kutular içinde paraşütle bırakılmışlar.
Ben burada anlatılan olayı romanda anlatılan hikâyeye uyarladım kendimce. Bir ilişkinin de belli bir ekosistemi, dengesi, dinamiği vardır. Burada iki insandan birinin tekerine çomak soktuğu bir ilişkinin diğeri tarafından inatla kurtarılmaya çalışılması söz konusu aslında. Ve tıpkı Borneo Adası’na paraşütle kedi indirmek gibi bizim kadın kahramanımız da adama her türlü konfor ve kolaylığı sağlayarak, ona ayrı bir ev bulup döşeyerek o paraşütü kendi elleriyle dikiyor.
Sonuç ne oluyor peki? Adam her şeyi bırakıp kadına geri dönüyor mu? Kadın bu toksik ilişkiyi bitirebilme cesaretini gösterebiliyor mu? O çok istediği romanı bitirmeyi başarıyor mu? Bunları söyleyerek romanı okuyacakların tadını kaçırmak istemem ama benim elimden hiç bırakmadan okuduğum bir roman oldu.