BAŞLANGIÇ NOKTASINA GERİ DÖN: ELDE VAR SIFIR
“Her sistem yaşayabilmek için
kendini oluşturan unsuların içinde ya da
dışında muayyen bir katılığa ihtiyaç duyar.”
-Claude Levi-Strauss
Dünya var olduğundan beri insanın en önemli dertleri ve arzularından biri olan aidiyet hissi, modern insanın hayatında kendini daha çok göstermeye başlar. Modern dünyayla beraber insanın bir yere ait olamadığında yok olma tehlikesi de baş göstermeye başlamıştır. Peki bir sistemin içine dahil olmak gerçekten de yeterli mi? Yoksa zor olan sisteme dahil olmak değil de o sistemin içinde kalabilmek mi?
Elde Var Sıfır merkezinde tam olarak bu soruları barındıran bir oyun. Teatral Arayışlar ekibinin 2022’den bu yana sahnelediği oyunu yazan ve yöneten Özgür Özkurt. Oyuncu kadrosunda Özgür Özkurt’la birlikte Melis Avçil ve Burak Yıldırım yer alıyor. Sisteme istemediği halde bir şekilde dahil olmuş, o sisteme hizmet eden Sıfır’ın bir zamandan sonra girmek istemediği sistemde kalabilmek için çabaladığı ama aynı zamanda huzursuz hissettiği, yerinde “muayyen bir katılıkla” duramadığı ve bunun sonucunda sistemden atıldığı bir oyun.
Oyun altı epizottan oluşuyor. Her epizot seyircide bir ilerleme düşüncesini uyandırsa da aynı zamanda oyunun yarattığı sistemin kırılmalarını ve bozukluklarını gösterir. Dekor, oyunun ilerleyişi seyirciye bir düzenin olduğunu ama artık sekteye uğramaya başladığını göstermektedir. Sisteme girmek için direnç gösterenlerin bir şekilde sisteme dahil olmak zorunda oldukları oyunda aslında ne kadar bir ilerleme kaydedilse de bozuk olan bir şeyin çatırdamasını ve ite kaka ilerleyebildiğini görüyoruz.
Başta direnç gösteren Sıfır’ın sisteme zorla dahil olması elbette onda bir değişim yaratıyor. Gittikçe dinamiği artan oyunda Sıfır bir yerden direndiği sistemin içindeki çarklardan biri olmaktan kaçamaz. Artık istek ve arzuları sisteme göre şekillenmektedir. İş hayatındaki istekleri, karısı ve hisleri arasındaki çatışmada kararları kendi arzularından ziyade sistemin izin verdiği ölçüde şekillenmeye başlar. Bu da Sıfır’ın huzursuzluğunu gittikçe artırır. Başta amacı ve hayalleri olan Sıfır bir yerden sonra artık sistemin içinde kaybolan biri haline dönüşür. Ama bu dönüşüm bir şekilde her şeyi etkilemektedir. Sistemin içinde bir kazancı olmadığını bilinçdışında hissetmeye başlayan Sıfır için artık yaptığı hiçbir eylem bir gün önceki gündeki Sıfır’a ait değildir.
“Performansımda düşüş falan yok. Hayatım artmış, çoğalmış, tümüyle değişmiş. Neyi neyle karşılaştırıyorsun? Önceki performansı gösteren ben değilim ki artık.”
On beş senenin ardından bulunduğu koşulların artık ona da bir getirisinin olmasını bekleyen ve yaşadığı şeyleri olduğu gibi değil de anlamlandırdığı gibi kabul etmeye başlayan Sıfır, sisteme hizmet etmesinin de sistemin içinde yer almasının da bir karşılığı olacağını düşünmektedir. Oysa başına gelenler düşündüğünden çok daha farklı olur çünkü titizlikle işlediği düşünülen sistem aslında kendi içinde çoktan bozulmuş ve kimin ne için çabaladığı önemsiz hale gelmiştir bile.
Günümüz modern insanı aidiyet duygusuyla bağlandığı her yerde konumunu garanti altına almak ister ve durumu stabil tutmak için elinden geleni yapar. Ama zaten bozuk olan sistem her şeyin kaygan bir zeminde olduğunu daima hatırlatır. Sıfır, senelerdir bir kazancı olacağını düşündüğü bu kaygan zeminde sadece ayakta kalmak için uğraştığını fark eder.
“Kimseden farkım olmadığını insanlara nasıl söyleyecektim? Taa en başta karımı da, işimi de her şeyi bırakıp kaçmalıydım.”
Kendisindeki değişimi fark eden Sıfır işten ve bulunduğu sistemden kovulmasıyla da artık içinde bulunduğu durumun yarattığı baskı ve huzursuzluktan bunalır, kendince bir “sayı” elde eder.
“Yasalar çok açık. (…) Yaptığın bu yanlış hayatındaki diğer bütün doğruların, sana yapılan bütün yanlışların sayılmasını engelliyor.
Sayılmayan şey yoktur. Yasalar çok açık. Karımla evlenmem de, bu işte çalışmam da, bana ait olmayan bir hayata mahkûm olmam da çok yanlıştı.”
Yaptığı bu “sayı” artık onun her şeyi daha net gördüğü bir perspektif yaratır. Sistem için hizmet ettiği onca senenin ardında elinde kalanın hiçbir şey olduğunu fark eden Sıfır, tüm yaptığı yanlışların ve kazançların dahi ona ait olmadığını fark eder. Başta sisteme girmek için direnen Sıfır’ın bir şekilde sirkülasyona dahil olması ve artık ona ihtiyaç olmadığında sistem dışı bırakılmasıyla algılarının nasıl bir dönüşüme uğradığını görüyoruz. Artık istemediği şeye bağlanmış ve bağlanmış olduğu sistem içerisinde ayakta kalmaya çalışan birine dönüşmüştür. Bütün eylemleri artık sisteme bağlı hale gelmiştir.
Sıfır sistemin kendi içinde erittiği tek insan olmadığını oyunun beşinci epizotunda karşılaştığı kadınla fark eder. Bu kadın da aynı onun gibi kendini bir anda direndiği bir hayatın, sırça fanusun içinde istek ve arzularını bastırarak yaşamış biri olarak bulur. Ona verilen “fırsatların” kendisi için en iyisini olduğuna inandırılmış ve algılarıyla oynanmıştır. Öyle ki yaşayamadığı her şeyin yanında sistemin elverdiğince “elde ettikleri”ni birer başarı saymaya başlayacak kadar düşünce biçimi değişmiştir.
“K.Sıfır: İlk başta gazete yazılarında kelimelerdeki harf hatalarını düzeltiyordum. Beş yıl sonra beni terfi ettirdiler yazarların yanlış kelime seçimlerini düzeltmeye başladım. Bu işte o kadar iyiydim ki kısa zamanda kelimelerin yerlerini değiştirmeme dahi izin verdiler. On senenin sonunda kendi yazılarımı yazıyor, insanlara belirsizlikle mücadelelerinde yol gösteriyordum.
Sıfır: On senede nerden baksan üç kere yükselmişsin.”
Güveneceği hiçbir şeyi kalmayan günümüz modern insanın yanlışa bakış açısı kadar doğruya ve hatta başarıya bakış açısı da değişmektedir. Sistemin izin verdiği şeyleri yapmanın bir başarı olduğuna ve bunları kendilerinin başardığına inanan insanoğlunun mutlulukları da, üzüntüleri de, istek ve arzuları da artık buna göre şekillenmeye başlar.
Modern dünyada insanın bütün arzuları ve hayalleri sisteme bağlanmış durumdadır. İnsan artık sistem içinde yapabildikleri ekseninde düşünmeye ve başarılarıyla özgürlüklerini bu eksenin etrafında değerlendirmeye başlar. Kimlikler, ilişkiler, sosyal hayattaki zevkler hep buna göre şekillenir. Olayları artık olduğu gibi değerlendirmek yerine kendince anlamlandırdığı şekilde kabul etmeye başlar ve aslında bu çerçevenin içinde yapabildiği şeyleri de “özgürlük” olarak tanımlamaya başlar. Oysa Sıfır’ın yaptığı her hareket onu sadece kendi kafasının içinde sınırlandırdığı yani sistemin izin verdiği ölçüde özgürleştirir. Güveneceği hiçbir şeyi olmayan, artık bütün kavramları ve olguları sınırlı bir bakış açısıyla anlamlandıran ve bu yüzden de kaygan zemine yaslanmış ayakta kalmaya çalışan günümüz modern insanı. Her şey bittiğinde başlangıç noktasına tekrar tekrar dönen insan. Elde Var Sıfır.