Mahmut Yıldırım: Geçmiş Muayene İstasyonu adlı ilk öykü kitabınızdan ve kendinizden bahseder misiniz? Okuru neler bekliyor?
Neslihan Yiğitler: Öykü yazanlar bilir; çok kısa sürede bir aşka döner öykü yazması. Peşinizden her yere gelir, hep sizi gözetler. İlk hatırladığım andan bu yana öykü yazmak isteyen biriyim. Bir şeyi çok istediğinizde onu başarabilmek için elinizden ne gelirse yapmanız kaçınılmaz oluyor.
Geçmiş Muayene İstasyonu, tam anlamıyla bir ilk kitap. Yazarından izler taşıyan ama toplum ve tarihten kopmayan bir dosya. Okuruna; komşusu, ailesi, göçmeni, köylüsüyle şahit oldukları bir zaman diliminde iyileşme, yaralarını sağaltma vadediyor.
Mahmut Yıldırım: Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı eserinde, “Baylar, yemin ederim ki, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık,” der. Karakterlerinizin çoğu hastalıklı kişilikler. Geçmiş Muayene İstasyonu, bu minvalde hastalıklı bireyleri iyileştirmeye kapatılmış mıdır, her şey geçmişte mi kaldı?
Neslihan Yiğitler: Hastalık, dosyamın alt metnini oluşturmakta. Aynı toplumda yaşayan insanların etkilendikleri olaylarla karakterlerinin değişmesi iyi ya da kötü yönde. İyileştirebiliyorsa ne mutlu bana. Ben olanı göstermeyi hedefledim ama daha fazlası gelirse çok mutlu olurum.
Mahmut Yıldırım: Keşke, zamanın bir kullanım kılavuzu olsa, insan hangi yaranın kaç günde iyileşeceğini bilseydi. Kimi acılar onlarca yıl sürüyor, kimi acılarsa çelik gibi göğüslerde yumuşayıp kısa sürede iyileşebiliyordu. Her koşulda yaşananlar kırık cam parçasıyla içimize kazınıyordu.
Bu paragraf âdeta eserin kalbini oluşturmakta. Hayat, acılara karşılık bir ödülle bitmiyor. Ölümle sonlanıyor. Asıl, acılar olmasa, izler bırakılmasa bu “istasyon ”un varlığına ihtiyaç duyabilir miydik?
Neslihan Yiğitler: Nereden bakarsanız bakın, keşke öyle olmasa tabii ama “acı”yı duyumsamadan bir olgunlaşma başlamıyor. Gerçek, fiziki bir acı bile tepe noktasına gelmeden sağalmaya, azalmaya başlamıyor. Bu anlamda bu kitapta yaşanan acılarla benim kalemim de olgunlaşma yaşıyor aslında. Acıyı sömürü haline getirmeden, okuru sömürmeden anlatmak, anlatmaya çalışmak, bazen mizah yazmaktan daha zordur. Bu yolla beraber olgunlaşıyoruz okuyanla.
Mahmut Yıldırım: Eserde bir diğer dikkat çekense, on dört öyküden on ikisinin başlığı belli yılları kapsamakta. Bu bilinçli tercihin altında yatan asıl mesele nedir?
Neslihan Yiğitler: Dosyayı oluştururken ister istemez en çok odaklandığınız noktalardan biri de diğer dosyalardan nerede ayrılacak kaygısı oluyor. Bu anlamda değişik bir bölümü olmasını çok arzu ediyordum. Diğer taraftan zaman ve iyileşmeyi vurgulamak isterken bu fikir düştü zihnime. Hem farklı olma isteği hem de zamanı odaklamak asıl çıkış noktası oldu diyebilirim.
Mahmut Yıldırım: Biraz da günümüz öykü dünyasından konuşalım isterim. Yeni formlar, teknikler, biçemler, kurgular vs. deneniyor. Siz öykü evreninizi okurlarınıza nasıl açarsınız?
Neslihan Yiğitler: Ben her zaman dile getirmekle onurlandığım iki hocanın peşinden gidiyorum. Biri Sn. Hidayet Karakuş, diğeri Barış İnce. Her iki hocamdan da öğrendiğim noktaları kalemimde oynatmaya çalışıyorum. Bizler her zaman dertlenenle dertlenmiş, kendi içsel dünyasına dalsa bile onu etrafındakileri düşünmeden yaşayamamış, yurdunu düşünen kişileriz; diğer pek çok dostumuzla birlikte. Durum böyle olup, zihin bu şekilde çalışınca içsel bir pazar sıkıntısını yazmak benim için içinde anlam bulamadığım bir duruma dönüşüyor. Onun yerine ertesi gün işe gitmek, gidebilmek için cüzdanında kaç para var diye bakan, bunu düşünen kişiyle özdeşlik kuruyorum. Bunu söylerken pazar sıkıntısı yazan dostların anlamını eksiltmek istemem. Onları da okuyorum ve kimi zaman da keşke böyle de yazabilsem diyorum ama elim hep topluma has dertlere gidiyor. Bu nokta da öykü evrenimin temelini oluşturuyor.
Mahmut Yıldırım: Eserinizin bir derdi var. Ziya Gökalp der ki: “Bugün siz yazarlar, elinizdeki kuvveti biraz bilseydiniz, az zamanda memleketin hâlini değiştirebilirdiniz.” Derdi olan her türdeki yazılarımızla okura düşüncelerimizi aşılamak istiyoruz. Sizce insanlara ne derece ulaşıp onları değiştirebiliyoruz?
Neslihan Yiğitler: Temelde elbette herkesin mutlu olmasını isterim. Öyle sert sert okumadan olmaz diyenlerden olmadım hiç ama yazdıklarınızın bir şekilde okurun hayal ve düşünce dünyasına sızmasını, onu sağaltmasını, her zaman yanında olup umut vermesini çok isterim. Buradan baktığınızda yazabilenler olarak değişmek, avunmak ve yeni dünyalar görmek isteyenler de büyük bir farklılık yaratabilirsiniz. Bunu yapamıyorsam beş dakika da olsa okura iyi gelmek isterim. “Sen de benim yaşadıklarımı ya da yaşayanları gözlemleyerek anlattıklarımı yaşadıysan böyle de bir açı var, böyle de bir yol var diyebilmek,” bunu anlatmak. Ulaşabilme derecemiz onların ulaşılma isteğiyle doğru orantılı diye düşünüyorum. Üzücü ama şunu da eklemeliyim ki istemeyen hiç kimseye de sesinizi duyuramazsınız.