Edebî metinlerin farklı okurlar tarafından farklı şekillerde yorumlanması doğal ve beklenen bir sonuçtur. 1973’te yayımlanmasının üzerinden 46 yıl geçmesine rağmen Anayurt Oteli, hakkında hâlâ konuşulmaya devam edilen bir roman.
Sonradan otel olan konakta oluşan terslikler, daha konağın yapımı sonunda ne heceye ne de aruza uyan bir ebcede göre tarihlendirilen kapı kemeriyle başlar. Konakta yaşayanların başı da felaketlerden bir türlü kurtulmaz. Mevlâna soyuna dayanan Hafsanım kocası Haşim Bey’i besleme ile yakalayınca oğlunu kızını babasız bırakmamak adına konaktan ayrılmaz. Haşim Bey’in kahyanın oğluna kaçan kızı Meserret’in kocası ırmakta balık tutarken boğulur, kendisi sigarasından çıkan yangında, büyük dayı Nurettin de Halveti dergahında çilesi tamamlanmadan ölür. Rüstem Bey’in kardeşi Faruk da yengesine âşık olduğu için genç yaşta intihar eder, Rüstem Bey’in “ Ölürse onun adıyla ölsün, yaşarsa onun adıyla” diyerek Faruk adını koyduğu çocuklardan ancak üçüncüsü yaşayabilmiştir.
Bu konakta beslemelerden birinin çocuğu olarak dünyaya gelen Zebercet’in güzel bir hayat sürmesini beklemek pek de mümkün görünmez. Freud kuramındaki “güvenli ana rahmi” [3] bile zamanına kadar Zebercet’i taşıyamaz. Yedi aylık doğduğunda aslında Arapça’da dişil bir kelime olan “ Zebercet” adı verilir bu bebeğe. Zebercet, “zümrütten daha açık yeşil olan ve zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı” anlamına gelmektedir. [4] İsminin anlamında bile bir değer kaybı söz konusudur. “Anayurt” kelimesi “ana rahmi”ni çağrıştırır. Ana rahmi gibi güvenli bir dünya oluşturmuştur Zebercet Anayurt Oteli’nde. Dış dünya ile bağlantısını ancak gerektiği ölçüde tutar. Berbere, postaneye ayda bir, altı ayda bir hamama, yılda bir de terziye gider sadece. Otelin ihtiyaçlarını bile ortalıkçı kadın karşılamaktadır.
Roman, asıl iki “ölüm” etrafında şekilleniyor: Otelde çalışan ortalıkçı kadının ve Zebercet’in ölümü. İki ölümün müsebbibi Zebercet. Ve aslına bakılırsa ölümün gerçekleştiği mekan da ölüm şekilleri de aynı: Sokağın başındaki tabelasının bile vidasının düşmesiyle toprağı gösterdiği Anayurt Oteli’nde ve boğularak. Ortalıkçı kadını Zebercet eliyle boğarak öldürüyor. Kendini ise iple asıyor.
Zebercet’in dış dünyadan kopuk kendi iç dünyasında yaşayan bir karakter olduğunu söylemiştim. Romanda büyük yer tutan bir Perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelerek otelde kalan 26 yaşlarında uzun boylu, esmer güzel bir kadına saplantılı yaklaşımı iki ölümün de alt yapısını hazırlıyor. Bir aralık kadının otelden ayrıldıktan sonra yeniden otele döneceğini düşünen Zebercet, kadına kendini beğendirmek için bıyığını kestiriyor kendine kıyafet ve ayakkabı alıyor. Bu durum, müşterilerin dahi dikkatinden kaçmıyor.
Ankara treniyle gelen kadın gelmeyince onun kaldığı odaya yerleşip kadının kullandığı objeler vasıtasıyla düşsel bir cinsel beraberlik yaşıyor Zebercet. Kadının gelmeyeceğini anladığında ise oteli kapatıyor. O süreçte önceden sabaha karşı sık sık gidip uykuda iken ilişkiye girdiği ortalıkçı kadının yanına uğramaz oluyor. Kadının köyüne dönme isteği onda “yalnızlık” korkusunu perçinleştiriyor.
-Uyansana kız sen!
Başını kaldırıp baktı: uyuyordu. Donunu çıkardı; yorganın üstüne koydu. Uykuda istemiyordu artık. Diziyle vurdu sarstı. Kadın gözlerini açtı; kapadı.
-Geldin mi ağa?
-Yarın gidemezsin; dayın ölmüş.
(…)
-Kalk doğrul şöyle!
Kendine doğru çekti; kadın doğrulurken ellerini yatağa dayadı, oturdu. Yüzü donuktu; yarı açık uykulu gözlerle duvardan yana bakıyordu. Bir daha sarstı.
-Uyan Hadi.
-Uyandım ağa. [5]
Alıntıdan da anlaşılacağı gibi Zebercet’i cinayete sürükleyen sebep “iletişimsizlik” ve yalnız kalmama isteği olarak düşünülebilir. Her zaman kadının uykusunda gerçekleşen birlikteliğe yani tek taraflı, iletişim olmadan yaşanan ilişkiye alışkın Zebercet, kadın uyandıktan sonra başarısızlıkla sonuçlanan arzunun etkisi ile kadını öldürür.
Romanı özel kılan nedenlerden biri yer yer Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ını anımsatan iç çözümleme, bilinç akışı tekniklerinin ustaca kullanılması bence. Ortalıkçı kadının ölümü ardından yolunun düştüğü mahkemede düğün gecesi cinayeti bölümünde zanlıya sorulan soruları Zebercet de cevaplar. Bu bölümlerde noktalama işaretlerinin kullanılmaması tekniğin başarısını da ortaya koymakta.
- Anlatmazsan kötü olur senin için. Söyle! Neden öldürdün?
- “Kim bilir belki de iyi olur yalnız uzamasın böyle polisler sorgu yargıçları savcılar avukatlar yargıçlar doktorlar nedenine gelince beş gündür…”[6]
Geçmişindeki ölümleri hatırlaması, özellikle emekli albay sandığı kişinin işlediği cinayetin haberi de Zebercet’in intihar sürecini hızlandırır.
Anayurt Oteli’nin finali bana Murat Gülsoy’un Gölgeler ve Hayaller Şehri’nde romanında geçen bir bölümü hatırlattı. [7] Zebercet’in pişmanlık mı refleks mi bilinmeyen son çırpınışları arasında, “ Kolları iki yana sark(ar). Donunun sol paçasından fil dişi renginde koyuca bir sıvı ak(ar) uzaya uzaya; dizine yakın bacağındaki art arda yatağın üstüne düş(er), yayıl(ır).[8] Zebercet, bu dünyadan kalıcı hiçbir şey bırakmadan ayrılır.
[1] Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli, YKY, İstanbul 1989, s. 10,11
[2] Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli,a.g.e, s.11
[3] Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2, İletişim Yay., İstanbul 1991
[4] Ferit Develioğlu, Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara, 1993
[5] Yusuf Atılgan,a.g.e s.57
[6] Yusuf Atılgan,a.g.e s.75
[7] (…)insanları ipe astıkları zaman bu adamlar ölüm anında son defa boşalıverirlermiş. “Belki insan denilen hayvanın son defa tohumlarını dünyaya saçmak arzusudur, kim bilir(…) Murat Gülsoy, Gölgeler ve Hayaller Şehrinde, Can Yayınları, İstanbul, 2014, s. 297
[8] Yusuf Atılgan,a.g.e s.108