Hakan Sarıpolat’ın Cıs’ı[1] birbirinden güzel sekiz öyküden oluşan bir ilk kitap. Esere büyülü gerçeklik anlayışı damgasını vurmuş. Kitabın girişinde Gabriel García Márquez’in “Gerçek anılar, belleğin hayaletleri gibi görünüyorlardı bana, sahte olanlar ise gerçekleri bozacak kadar inandırıcıydılar.” epigrafı ile karşılaşıyor okur. Daha baştan nasıl öyküler okuyacaklarına dair bir fikir edinmiş oluyor böylece. Yazar, büyülü gerçekçiliğin önemli öncülerinden bir yazara selam gönderiyor.
Eleştiri Terimleri Sözlüğü‘nde Ö. Faruk Huyugüzel, “…büyülü gerçekçi eserlerin başlıca özelliği, toplumsal gerçekliklerle hayalî veya inanılması zor garip şeylerin –gerçeklik izlenimini zedelemeyecek şekilde- birbirine karışmış bir şekilde verilmesidir. Bu romanlarda karışık ve dolambaçlı olay örgüleri, hikâyenin zaman sırasında ani değişmeler, sürprizler ve ani şoklar, rüya, masal veya mit unsurları; açıklanması zor ürkütücü şeyler dikkati çeker. (…) Bütün bu özellikler romanın gerçeklikle ilişkisini koparmayacak ve onu fantastik kutba götürmeyecek şekilde eserde toplumsal gerçekliklerle bir arada bulunur.”[2] diyor.
Konuyla ilgili bir söyleşide, “En beğendiğim öyküler yahut romanlar büyülü gerçeklik çizgisinde olanlar. Belki de bu, çocukluktan duyduğumuz masalların, hikâyelerin etkisidir. Çünkü annem bize çocukken elektrik kesildiği zaman annesinden duyduğu böyle çok masallar anlatırdı.” [3] diyen yazarın sözleri Márquez’in şu cümleleriyle beslenme kaynakları bakımından örtüşüyor: Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık’ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım.[4]
Büyülü gerçeklik izleri taşıyan ilk öykü Zincir’den sonra gelen Satılık Melek Tüyü’nün de Márquez’e ithaf edildiğini gören okur, iyiden iyiye büyülü gerçekçilik havasına giriyor. Vefat eden yaşlı kadının melek olduğunu söyleyen imamın bu söyleminin ardından haber hızla yayılıyor. Beni Kör Kuyularda’nın Güldiyar’ını seyretmeye gelen kalabalık misali evin önü dolup taşıyor. Batıl inançların gizli bir eleştirisidir bu öykü aynı zamanda. Anlatıcı torun, anneannesinin melek tüylerinden rant elde etme peşindedir: Anneannem, ne kadar hızlı kanat çırparsa çırpsın, havalanmayı başaramıyordu bir türlü. Melek dilinde bir şeyler söyleyip tekrar tekrar denedi. Eli yüzü ter içinde kalınca yatağına geçti ve birkaç dakika sonra hareketsizleşti. Halının üstünde bir önceki geceden daha parlak ve büyük tüyler vardı. Sevinçten havalara uçtum. Avuç avuç tüyü çantaya tepmeye başladım. Ne kadar çok tüy, o kadar çok para demekti. ( s. 56)
Leyla Kokusu’nda kendi elde ettiği koku esanslarını satan yaşlı Hekim, farklı çiçeklerden elde ettiği esansa karısının ismini vermiştir: Leyla kokusu. Kaybolmaya yüz tutmuş meslekler, çarpık kentleşmenin doğayı tahribatı, ruhsuzlaşan gençlik metnin alt okumalarındandır. Öykünün finali yine büyülü gerçekçiliğin sınırları içinde değerlendirilebilir: Boylu boyunca uzandı çiçeklerin arasına Hekim. Bulutları izledi uzunca bir süre. Tanıdık bir sesle irkildi. Leyla’nın sesiydi bu. Fırladı ayağa. Leyla ilk gördüğü andaki gibi, ışıl ışıl parlıyordu karşısında. (s.63)
Kuyruk Acısı öyküsünde anlatıcı, atandığı yerde kendisine kalacağı yeri gösteren ve “s”leri peltek söyleyen adamdan yola çıkarak çocukluğunu hatırlıyor. Bir yılanın kuyruğunu kopardığı için bacağını ısırması üzerine babasının ona söylediği, “Yılanın başını ezmeliydin, kuyruğunu değil. Yılanlar kindar olur. Ömrünün sonuna kadar takip ederler hısımlarını. Kuyruğu kopan yılan bunun hesabını soracak bir gün sana.” sözlerini hatırlıyor. Atandığı bu yerde büyülü gerçeklik havasında sanrılar görüyor. S’leri tıslayarak söyleyen adam, bir böcek ve yılan yer değiştiriyor:
Bedenim böcekler ve yılanlarla kaynıyor birden. Gözlerim kararıyor. Hislerimi kaybediyorum. Avazım çıktığı kadar bağırmaya başlıyorum.
Yılanlar… Böcekler…
İsmini bilmediğim adam sürünerek mutfağa giriyor.
Ne oldu be adam? Delirdin mi? Ne diye bağırıyorssssssun? (s.68)
Bir evladın annesinin ölümü üzerine babasındaki duygusal değişimleri anlattığı oldukça duygu yüklü Kelebekler öyküsünde babanın ortadan kaybolması ile ilgili açıklanması zor, büyülü gerçekçiliğe has birtakım olaylar vuku buluyor.
Ayşegül Çelik’in Korku ve Arkadaşı adlı öykü kitabından “Çocuklar gecenin tekin olmadığını bilirler. Onları karanlığın içinde tutan, yağmuru, ayazı unutturup evlerinin yolunu çoğaltan da bu bilgidir zaten. Karanlıkta, sessiz ve görünmez nesneler keşfedip suretsiz gölgelerle konuştuklarından, biraz delilere benzerler.” epigrafıyla başlayan Atlıkarınca’da, çocukluğun önemli hatıralarından olan “atlıkarınca” üzerinden Behramların Saimlerin gözüyle mülteci çocukların dramına değiniyor yazar.
Kitabın son öyküsü Cıs’ı yazar, büyülü gerçekçi öykünün ilk örneklerinden sayılan Onat Kutlar’ın İshak’ına ithaf etmiş. Ayrıca adını Onat Kutlar’ın bu öykü kitabından alan sadece öykü, öykü değerlendirmeleri ve söyleşilerinin yer bulduğu İshak Edebiyat platformunun da editörlerinden biridir Hakan Sarıpolat. Cıs öyküsünün çıkış noktası için yazar, söyleşide Şavşat’ta trafik kazası sonrası yanlarına gelenlerden duyduğu bir ayı haberinden esinlendiğini söylüyor. Öyküde aşk acısı çeken Halil Öğretmen’in ayı tarafından kaçırılması sonrası yaşananları geriye dönüşlerle ve yine büyülü gerçekçilik çizgisinde hayal gerçek karmaşası içinde okuruz. Kurt lakaplı kişinin bir köy kahvesinde kalpağından damlayan karın çıkardığı cıs sesi ile öyküye ritim kazandırılmış. Bu sesin kullanımı leitmotif tekniği olarak düşünülebilir.
“Cıs” Hakan Sarıpolat’ın okuru usul usul sarıp sarmalayan ve sonunda sarsmaktan geri durmayan öykülerinin bir toplamı. Gerçekle düşün birbirine karıştığı didikleyen soran ve şaşırtan öyküler.” yazıyor kitabın arka kapağında. Son dönem Türk edebiyatında öykü türünde oldukça başarılı öykü kitapları okuyoruz. Hakan Sarıpolat’ın Cıs’ı da bu iyi öykü kitaplarından biri. Gerçekle düşün çoğu zaman ayırt edilemediği bu ilginç öyküler özellikle öykü okurunun seveceği türden.
[1] Hakan Sarıpolat, Cıs, İthaki Yayınları, İstanbul, 2021.
[2] Ö. Faruk Huyugüzel, Eleştiri Terimleri Sözlüğü, Dergâh Yayınları, İstanbul 2018, s.104-105.
[3] https://www.youtube.com/watch?v=55qUHQfuGz0&t=1118s
[4] Hakan Sazyek, Roman Terimleri Sözlüğü, Hece Yayınları, Ankara, 2013, s. 85.