DEDE KORKUT HİKÂYELERİNİ YENİDEN YORUMLAMA ÇALIŞMASI OLARAK “KORKUT ATA NE SÖYLEDİ” KİTABI ÜZERİNE
25-27 Nisan 2019 tarihlerinde, Bayburt’ta düzenlenen “Dünya Kültür Mirası Dede Korkut Uluslararası Sempozyumu”nda Prof. Dr. Metin Ekici, o zamana kadar iki nüshasından haberdar olduğumuz Dede Korkut Kitabı’nın üçüncü bir nüshasının bulunduğunu kamuoyuna duyurdu. Ekici’nin “Yeni Bir Dede Korkut Boyu: Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi” başlıklı bildirisi, o zamana kadar on iki hikâyeden oluştuğu sanılan Dede Korkut Kitabı’nın on üçüncü hikâyesinin varlığını duyuruyordu. Bu haber edebiyat camiasında büyük heyecan yarattı. [1]
Prof. Dr. Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı adındaki inceme kitabının ön sözünde Türk edebiyatı tarihinin en büyük isimlerinden Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün derslerde söylediği “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız yine Dede Korkut ağır basar.” cümlesini aktarır. [2] Öyleyse üçüncü nüshanın bulunması edebiyat çevresince bu kadar heyecan uyandıran bu önemli metinlerden yola çıkarak başka metinler yazılabilir mi, yazılmış mıdır sorusu geliyor akıllara. Bu sorunun cevabı ise evet.
Aykut Ertuğrul ve Güray Süngü’nün birlikte basıma hazırladığı Korkut Ata Ne Söyledi[3] adlı bir kitap mevcut. Bu kitap on iki öyküden oluşan Dede Korkut Kitabı’ndan esinlenilerek yazılmış, günümüz öyküsünün yeni kuşağı içinde yer alan on iki farklı yazarın ortak ürünü olarak ortaya çıkmış.
Bu çalışma için Dede Korkut Hikâyeleri’nde yer alan on iki hikâye on iki yazara paylaştırılmış, yazarlardan hikâyeyi kendi fıtratınca yeniden yorumlaması istenmiş. Dil, üslup, zaman, mekân, form, kurgu tamamen yazara bırakılmış. Böyle bir özgürlük alanı bırakılınca birbirinden güzel ve farklı anlayışla on iki yeni öykü çıkmış ortaya.
Bu yazıda Korkut Ata Ne Söyledi kitabında yer alan on iki öyküyü yazarların nasıl ele aldığına değinmeye çalışacağım.
Güven Adıgüzel, Ben Boğaç Han Oğlu! En Uzun Yaşayan Adalettir! adını taşıyan öyküsünü Dede Korkut Kitabı’ndaki Dirse Han Oğlu Boğaç Han hikâyesinden yola çıkılarak yazmış. Öyküsünü yazarken de üstkurmaca oluşturmuş. Kahraman anlatıcı, elinde kocaman bir rüya tutan mavi börü gözlü Korkut Ata’nın kendilerine kayıp zamanın izlerini kaydettiği eski zamanlar defterinden kopuz sesleri eşliğinde eski bir hikâye anlattığını söyler. Yazarın, ana kurguda çok değişiklik yapmadığını görürüz. Çocuğu olmayan Dirse Han’ın Bayındır Han’ın ziyafetinde kara çadırdaki kara keçeye oturtulup kara koyun yahnisi ikram edilmesiyle incinmesi ve orijinal metinde ismi ve özellikleri belirtilmeyen Gülbahar Hatun’un fakir fukara doyurup dua almaları önerisi ile oğullarının olması, on beş yaşına gelen oğlanın Bayındır Han’ın Zanbu adlı devesini -orijinal metinde ise ismi belirtilmeyen boğasını- yenmesi, Dede Korkut’un oğlana Boğaç Han adını vermesi, Dirse Han’ın yiğitlerinin kıskançlıkla araya nifak sokması, avda oğlanı babasına vurdurtmaları, Gülbahar Hatun’un Hızır’ın yardımıyla sütünden ilaç yapıp oğlunu iyileştirmesi, yiğitlerin korkudan Dirse Han’ı kâfire esir vermesi ve Boğaç Han’ın babasını kurtarması anlatılır bu öyküde.
Arda Arel’in Dedem Korkut’u Çelik Çulluk’tan Kurtardığı adlı öyküsü Dede Korkut Kitabı’ndaki Salur Kazan’ın Evinin Yağmalanması’ndan yola çıkılarak yazılmış. Hem kurgu hem anlatım yönüyle orijinal hikâyeden epey farklılaştırmış öyküsünü yazar. Olaylar günümüzde yaşanır. Salur, dedesi Korkut’u defnettikten sonra dedesi ve nenesinin evine gider. Dedesinin yeleğini giyer. Nenesinin döşeğinin başucundaki ahşap kutuyu açar. Açtığı bir tahkiye kutusudur. 40. gece minyatür boylarda bir dede oluşur kutunun içinde. Bu kutuyu cebine yerleştirir torun Salur. Deli Dündar ve Karagüne oğlu Karabudak ile birlikte çulluk avına çıkarlar. Av esnasında metal bir çulluk görürler. Çulluk dedeyi kapar. Gençler metal çulluğun peşine düşer. Böylece macera başlar. Çulluk, dedenin içinde bulunduğu kutuyu kapar. Mutlu sonla biter bu öykü. Fantastik ögelerin de bulunduğu öykü kitabın özgün öykülerinden biridir.
Dede Korkut Kitabı’nın en uzun öykülerinden biri de Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek’tir. Yazar Naime Erkovan ise bu öyküden yola çıkarak Dört Kaftan adıyla oldukça kısa bir öykü yazmış. Öyküde geçmişine dair hiçbir şey hatırlamayan Bamsı’ya dört ayrı kaftan giydirilir. Kaftanları giydikçe geçmişi aralanır Bamsı’nın. Beyaz kaftanı giydiğinde Banu Çiçek’i ve Bayburt Kalesi’ndeki babasını hatırlar. Orijinal metinde adaklısının gelin hediyesi olarak verdiğini öğrendiğimiz kırmızı kaftanı giydiğinde Bamsı, düğününde Yalancı Yaltacuk yüzünden Bayburt Kalesi’ne kaçırılmasından yıllar sonrasını, babasına sunulan kanlı gömleği hatırlar bölük pörçük. Siyah kaftanı giymesi ile daha çok netleşir görüntüler zihninde. On altı yıl Bayburt Kalesi’ndeki esirliği sırasında helali Banu Çiçek’in yol gözlemesini, kız kardeşlerini ve yiğit arkadaşlarını hatırlar. Kaftanı çıkardığında her şeyi hatırlıyordur artık. Öykünün bu kısımlarında orijinal hikâyedeki detaylar özetlenmiştir. Gelecekten haber veren yeşil kaftanı giymesini istemez yanındakiler. Yeşil kaftan ile beraber bir kalede esirliğini ve kaleden kurtuluşunu görür. Kale, kıyamete dek fetholunmuştur. Hikâyenin orijinalinde bulunan Banu Çiçek ve Bamsı Beyrek’in beşik kertmesi yapılması süreci, iki gencin tanışması, kızın ağabeyi Deli Kaçkar’ın kardeşini vermek için ileri sürdüğü şartlar, Beyrek’in kaleden kaçmasına yardım eden kızı da nikâhlaması gibi detaylara öyküsünde yer vermemiş yazar. Her ne kadar yazarın hayal dünyasına bırakılmış olsa da kurgu Dede Korkut Kitabı’nın Bamsı Beyrek yer bulduğu oldukça da hüzünlü olan son öyküsüne gönderme yapmasını beklemedim değil bu öyküyü okurken.
Sanırım bu kitabın en yaratıcı öykülerinden birisi Akif Hasan Kaya’ya ait. Dede Korkut Kitabı’nın yaşananlardaki özgünlük bakımından diğer öykülerin biraz gerisinde kalan Kazan Bey’in Oğlu Uruz Bey’in Tutsak Olması hikâyesinden oldukça orijinal bir öykü çıkarmış yazar. Öykü, Mısıroğulları Hanedanlığı’nın Doğuşu ve Çöküşü Arasında Cereyan Ettiği İddia Edilen Garip Bir Hikâye adını taşıyor. Orijinal metinde yer alan küçücük bir bölüme atıf var sadece bu öyküde. Moliere’in Cimri’sindeki Harpagon’u aratmayacak derecede cimri Zahireci Şerif, midesinin ağrısına dayanamaz ve üçkağıtçı Aktar Arif’ten ilaç almaya gider. Eve döndüğünde ilaç bir kaza sonucu satacağı mısır tohumlarına dökülür, o esnada düşen cimrimiz birden bire iyileşir. Mısır tohumlarını ebedi rakip Kemal Bey ve Münevver Hanım’a satar. Bu iki ailenin düşmanlıklarının nedeni olarak Habil ile Kabil’e, Nuh tufanına dayanan ilginç hikâyeler üretilmiştir. Üretilen hikâyelerden biri de Dede Korkut Kitabı’ndaki Uruz’un tutsak edilmesi olayıdır. İki taraf da Uruz’u tutsak eden kâfir tarafında olmayı kabul etmez. Fantastik sınırlarda dolaşan ilginç olaylar yaşanır öykünün devamında. Halkın hayal gücünün sınırsızlığını anlatan bu öykü, yazarın kitaplarını okuma isteği uyandırdı bende.
Korkut Ata Ne Söyledi kitabı için yazılan en zor öykü Duha Koca Oğlu Deli Deli Dumrul’ dan yola çıkılarak yazılan öykü olmalı bence. Dede Korkut Kitabı’nda yer alan hikâyelerin farklı formlardaki üretimlerini düşündüğümde Murathan Mungan’ın Yedi Kapılı Kırk Oda’sında yer alan Dumrul ile Azrail hikâyesini ve Turan Oflazoğlu’nun yine Deli Dumrul’u merkeze alan iki perdelik Korkut Ata adlı oyununu hatırladım. Bilinen başarılı bu eserlerin ardından Duha Koca Oğlu Deli Deli Dumrul öyküsünden yeni bir öykü yaratmak kolay olmamıştır zannımca. İsmail Özen yazmış herkesçe bilinen Deli Dumrul’un öyküsünü. Öykü, duanın kaderi değiştirdiği üzerine kurgulanmış. Ölüm döşeğinde hacdan gelecek oğlunu ve gelinini görmek için Allah’tan izin isteyen bir nineyi anlatır bize çocuk anlatıcı. Dışarıdan Azrail’in at seslerini duyulur. Sesleri takip eder çocuk. Azrail ve beraberindekiler bu çocuğu Deli Dumrul’a benzetir ve orijinal hikâyede yaşananları andıran konuşmalar geçer çocuk ve Azrail arasında. Dualar etkisini gösterir Azrail nal sesleriyle ortadan kaybolur.
Mukadder Gemici’nin Aşk Cengâveri adını taşıyan öyküsü Dede Korkut kitabındaki Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı hikâyesi esas alınarak yazılmış. Hikâyenin orijinalinde bir sahne vardır. Kan Turalı boğa, aslan ve deveyi yenip Trabzon tekfurunun kızını alarak yola koyulduğunda tekfur, verdiği karardan pişman olup çiftin üstüne asker yollar. Çetin mücadelede Selcen Hatun, Kan Turalı’yı atının terkisine alarak kurtarır. Bu durum Kan Turalı’nın onurunu zedeler. Selcen Hatun’a onu öldüreceğini söyler Kan Turalı ama yapamaz. Mukadder Gemici, öyküsünü bu an üzerinden kurgulayarak oldukça başarılı ve gerilim duygusu yüksek bir öykü oluşturmuş. Selcen Hatun’un cesareti kısmının obada dillendirilmemesi karnı burnunda Selcen Hatun’u kızdırmış, Selcen Hatun bu olayı Dede Korkut’a anlatmıştır. O da durumu Kan Turalı’dan öğrenme yolunu seçer.
Dede Korkut Kitabı’nın Deli Dumrul’dan sonra en bilindik hikâyelerinden bir diğeri de Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi’ adlı hikâyedir. Korkut Ata Ne Söyledi kitabında bu öykü Aykut Ertuğrul tarafından İnsanların ve Cinlerin Ustası adıyla yeniden kurgulanmış. Çalışmanın diğer öykülerinden farklı olarak bu öyküde konuyla bağlantılı dört resme yer verilmiş. Öykü, çadırda kesesi ile doğan bir bebeğin doğumuna şahit olan kadınların korkusu ile başlar. Annesi bebeğe Korkut adını verir. Yirmi yaşına gelen Korkut’un gördüğü rüya üzerinde durulur. Ölümden kaçan Korkut “heybesinde biriktirdiği hikâyeleri” anlatmaya başlayacaktır. Hikâyecinin Basat’la Tanıştığıdır, başlığıyla öyküyü bize birinci tekil anlatıcı aktarır. Anlatıcı; bir yazardır ve bu yazar Bülbülderesi Mezarlığı’nda gri tişörtlü, dizleri eprimiş siyah kotlu, deri bileklikli, kara gözlü, kara saçlı, kara sakallı, yakışıklı bir adamla tanışır. Yazarla her görüştüklerinde adam “Hânım hey!” diyerek kimi zaman orijinaline bağlı kalır kimi zaman orijinal hikâyeyi değiştirerek Basat’ın Tepegöz’ü Öldürmesi hikâyesini anlatmaya başlar.
Osman Cihangir’in Zaman Tamircileri adını taşıyan öyküsü Begil Oğlu Emren hikâyesinden yola çıkılarak yazılmış. Yazar, Osman Konuk’un “Çıkarken yokuşunu varoluş çizgisinin/ Zaman tamircilerine uğruyorum” dizeleri ile başlıyor öyküsüne. On üç zaman tamircilerinden dizinde kırık olanı ayna ve kırılmışlıktan yola çıkarak öyküsünü anlatmaya başlar. Aynanın içinden yaşanılan zamana gelen geyik avına çıkmış Begil’dir. Avcılık ahlakının güzel ele alındığı orijinal hikâyedeki bölüme yazar yazdığı bu öyküde yer vermiş. Begil, avlayacağı hayvanlara doğrudan ok atmaz yay ile boynundan yakalar, hayvan zayıfsa onu kulağına kendisinden bir işaret koyarak bırakır, semiz ise avlar. Orta Doğu’ya ait aynaya yansıyan savaş görüntülerini sormasının ardından bu kez aynada Begil’in ormanı görülür ve anlatıcı kopuzunu eline alır. Orijinal hikâyeye uygun şekilde üçüncü tekil anlatıcı kullanılarak ilerler öykü. Zaman tamircisinin yanında kendisinin de içinde bulunduğu ortamı aynada izleyen Begil olaylarla ilgili yorumlar yapar. Öykü bittiğinde zaman tamircisi olan anlatıcı aynanın çatlağının tamir edilmiş olduğunu görür.
Uşun Koca Oğullarının Destanını Beyan Eder öyküsü ile Emre Ergin Korkut Ata Ne Söyledi kitabının en özgün öykülerinden birini ortaya koymuş. Dede Korkut Kitabı’nda yer alan hikâyedeki boşluklara çok iyi sızmış yazar. Metinlerde yer alan bilgiye göre o dönemde erkek çocuklarına kan dökmeden baş kesmeden isim verilmez. Dede Korkut gençlere meziyetlerine uygun isimler verilir. Dede Korkut Kitabı’nda Uşun Kocaoğlunun büyük oğlu Egrek’e neden bu isim verildiği açıklanmadığı halde Emre Ergin kahramanın Egrek ismini alması ile ilgili oldukça başarılı mizahi bir hikâye uydurmuştur: İsmini aldığı kahramanlık da kahramanlıktan sayılır mıydı gerçi. Kırova’nın ortasında tek başına bekleyen bir ağaç durup durur idi. Bir gün aklına esmiş ona çıkmış, kalınca dallarından birisinde sallanırken ağırlığı ile dalı eğivermişti. Babası Uşun Koca çok rahatlamıştı, hatırlıyordu, “Daha önce kimse o ağacın dalını eğmediydi,” demişti kurultayda. (s.123) Egrek hamur açmak, iğne oyası ile yazmalar işlemek gibi işleri yapmaktan hoşlanır. Bu garip davranışları nedeniyle bu öykünün anlatıcısı, Egrek’i kızdırır ve onun Kazan Bey’den sefer izni almasına neden olur. İşte bundan sonra mizahi anlatıma devam edilerek Egrek’in tutsak olma süreci ve kardeşi Segrek ile olan hikâye anlatılır.
Güzide Ertürk, Dede Korkut Kitabı’ndaki Salur Kazan’ın Tutsak Olup Oğlu Uruz’un Çıkardığı hikâyesini esas alarak Salur Kazan Esir Olursa adlı öyküyü yazmış. Öykü, Kazan’ın küçük ölüm denilen yedi günlük uykusunda esir edilmesi ile başlıyor. Kazan’ın, tekürün kalesinde atıldığı kuyuda ölülerle özellikle tekürün yedi yaşında ölen kızıyla konuşması Ertürk’ün öyküsüne gotik unsurlar kattığının göstergesidir. Salur Kazan’ın kardeşi Kara Göne’nin yazdığı mektup, orijinal öyküde yer bulmaz. Yazar, öyküsünü şaşırtıcı bir final ile bitirir.
İç Oğuz’a Dış Oğuz Asi Olup Beyrek’in Öldüğü adını taşıyan hikâye Dede Korkut Kitabı’nın beni en çok hüzünlendiren hikâyesidir. Bunca hikâyede dış güçlerle, olağanüstü özellikleri olan yaratık ve hayvanlarla mücadele eden kahramanlara yakıştıramam onların hile ile kendilerinden birisini öldürmelerini. Her şey Kazan’ın adet olduğu üzere evini yağmalatması ile başlar. Bunu sadece İç Oğuzlara yaptırmasının ardından Kazan, Dış Oğuz’dan özellikle Aruz’un düşmanlığını kazanır. Olan önceki hikâyelerden birinde esir düşüp yıllarca kalelerde Banu Çiçek’in hasretiyle yandığını öğrendiğimiz Beyrek’e olur. Bu hazin öyküyü Beyreğin Sağ Kolu Değil Senin Ahbaplığındır Bu! adıyla dönüştüren Mustafa Çiftci olmuş. Çalışmada yer alan diğer öykülerden farklı olarak bu öyküde ikinci tekil anlatıcı kullanılmış. Hikâyeyi günümüze uyarlamış Mustafa Çiftci. Ahbap listesinde ilk sıralarda yer alan bir dostun, senin selamını almazsa vesvese ile kafanda olumsuz senaryolar kuracağına dostunu ara gerçeği öğren diyor öykü okura. Dış Oğuz’dan Aruz, doğru düzgün araştırıp soruşturmadan, Kazan’ın yağmaya neden kendilerini davet etmediğini öğrenmeden hareket ettiği için hem Beğrek’e kıyar hem kendi canından olur. Çiftci, öyküsünü üstkurmaca yöntemini kullanarak ufak tefek değişikliklerle Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyeye bağlar. “Haydi, ara kardaşını!” diyerek de aslında orijinal hikâyenin kaderini değiştirme isteğini ortaya koyar.
On iki farklı yazardan on iki farklı öykü ile Korkut Ata Ne Söyledi kitabı özgün bir çalışma olmuş. Kitapla ilgili tek eleştirim TDK’ye göre doğru yazımı “hikâye” olan sözcüğün yazımında birliğin olmaması. Dede Korkut Kitabı ve Korkut Ata Ne Söyledi eserlerinin gerek kurgu gerek anlatım olarak benzerliklerini ve farklılıklarını anlayabilmek için iki eserin eşzamanlı okunmasını öneririm. Üçüncü nüshanın ve on üçüncü hikâyenin bulunması ile edebiyat camiasını heyecanlandıran Dede Korkut Kitabı’nın nice eserlere ilham olması dileğiyle.
[1] Haberin detayları için bkz. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/818604
[2] Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1995, s.5.
[3] Aykut Ertuğrul, Güray Süngü, Korkut Ata Ne Söyledi, İz Yayıncılık, İstanbul, 2017.