DEPREMİN GÖLGESİNDE PARLAYAN BİR ÖYKÜ KİTABI “ONUNCU AY”
Hatay Antakyalı yazar Ayla Burçin Kahraman’ın Onuncu Ay[1] adlı öykü kitabı 6 Şubat depreminin hemen öncesinde şehrine, geçmişine büyük saygıyla sessiz sedasız okuruyla buluştu. Yazarın, Ali Bektaş ile söyleşisinde hislerini aktardığı şu cümleler bir okur olarak beni çok etkiledi. Öncelikle yazarın o sözlerini aktarmak isterim:
On yedi öyküden oluşan Onuncu Ay adını kitapta yer alan on üçüncü öyküden alıyor. Bir kadının en özel anlarından annelik duygusu ile kabulleniş/reddediş olarak yüz yüze geldiği an onuncu ay: lohusalık dönemi. Bu kabul ya da redde dünyaya getirilen bireyin istenen/istenmeyen bir bebek olması önemli bir detay olsa gerek. Öykü bir yere kadar klasik lohusa sendromu olarak okunurken öyküdeki birkaç cümle ile birden kurgu bambaşka bir anlama taşınıyor.
Yazar, bir başka söyleşide hangi öyküyü yazmak isterdiniz sorusuna Oğuz Atay’ın Unutulan öyküsünü yazmayı isterdim, cevabını vermiş.[3] Unutulan, Atay’ın tek öykü kitabı olan Korkuyu Beklerken’in en karanlık öykülerinden. Çocukluk hesaplaşmasının da söz konusu olduğu bu karanlık öyküde başkarakter, evinin tavan arasında içinden böcekler fışkırır halde eski sevgilisinin ölüsü ile karşılaşır. Onuncu Ay’ın öykülerinden yola çıkarak yazarın cevabına şaşırmadığımı belirtmek isterim. Gaip, Emanet, Onuncu Ay gibi öykülerde öykü gerilimi oldukça yüksektir.
Yazarın keskin gözlem yeteneğinden de mutlaka bahsetmek gerekir. Köse öyküsünde mekân bir kahvehanedir. Bir okey turu dönene kadar yapılan manevralar sırasında Köse’nin mahalleye taşınan şuh bir genç kadın ile ilgili anlattıkları, masa başında oyun oynayanların ve kahvehanenin diğer sakinlerinin dikkatini çeker. Klarnetçi Nedim’in buruk aşkının anlatıldığı Bozuk Saatin Zembereği öyküsünde şu cümleler yazarın gözlem gücünü ortaya koymaktadır:
Ayaklarını zor bela kımıldatarak birkaç adım ötesine fırlatılmış klarnet kutusuna ulaşmayı başardı. Sendeleyerek ilerledi. Duvarlara tutuna tutuna sahile yürüdü. Yakup’un yerine gelince yavaşladı. Hasır taburelerden birini çekip oturdu. Askısından tutarak sürüklediği kutuyu açtı. Beki eline aldı, fıçıyı yerleştirdi. Diğer parçaları da birbirine monte etti. Kamışı kelepçeleyip sıkıladı. Sabitlendiğine kanaat getirdiği klarnetini yavaşça dudaklarına götürdü. Siyah kadife kaplı kutuyu yerde açık bıraktı. Parmaklarını kontrol etti, gözlerini kapadı, derin bir nefesle yanaklarını şişirdi. Eski bir şarkının notalarını usulca üfledi. (s.111)
Yazarın öykülerinde “koku” detayına da sıkça yer verdiğini belirtmek gerekir. Kokular, öykü mekânı ile uyum içindedir. Elli yaşlarında bir müzisyenin Berlin Flarmoni Orkestrası galasına gitme isteği üzerine dilekçe vermesine dayanan Bitmeyen Senfoni’de dezenfektan kokusu, mekân hakkında ipuçlarından biridir. Dezenfektan kokusu yine Yıl Dönümü öyküsünde karşımıza çıkar. Toplumun suçlu bulduğu “öteki” kadının iç dünyası dezenfektan kokusunun geldiği hastane koridorlarında an ve geriye dönüşlerle oldukça başarılı bir biçimde aktarılmıştır. Islak toprak ve gül kokusunu okurun da içine çektiği Gül Açımında ayrıca bir vefa öyküsü. İshak Edebiyat platformunun mutfağında olan yazarımız öyküsünü “İshak Edebiyat’a…” ithafıyla başlatmış. “Bir saksağan öttü yakınlarda, bir ishak kuşu havalandı.” ifadeleri de İshak Edebiyat platformuna ayrıca Onat Kutlar’a bir selam olarak düşünülebilir. Ayla Burçin Kahraman, imgesel değeri yüksek olan öykülerden biri olan Dilsiz Uşak’ta üst kurmacanın imkânlarından faydalanarak Çizgide Bir Kukla, Kuyruklu Yalan ve kendi kitabı Onuncu Ay’a da gönderme yapar. Aynı mecralarda yan yana yürüyen Vildan Külahlı Tanış ve Çilem Dilber’in öykü kitapları metinler arasılık düzleminde Onuncu Ay kitabında yer bulmuş olur.
Son dönem öykülerinde kısır döngü içine girildiğini gözlemliyorum. Ayla Burçin Kahraman, konu çeşitliliği ve farklılığı ile bu çarkın dışına çıkmış. Öykülerin çoğu da ödüllü öykülerden oluşuyor. Okuru ters köşe yapan sonlarıyla hafızalarımıza kazınacak bir kitap Onuncu Ay. Bunun yanında tek tip anlatıcı ile yazmamış öykülerini yazar. Kuaför, gündelikçi, gırnatacı, bankacı, site yöneticisi gibi farklı meslek gruplarından farklı cinsiyet ve yaşlarda geleneksel ve modern insan ruhunu “edebiyat parçalamadan iyi edebiyat yaparak” ortaya koymuş yazar. Kıymet bilen okurları olsun dilerim.
[1] Ayla Burçin Kahraman, Onuncu Ay, İthaki Yayınları, İstanbul, 2023.
[2] https://www.youtube.com/watch?v=VSgWAeP8WgE
[3] https://www.youtube.com/watch?v=HBe3F6aDWbA
[4] Siyeç: 1. Tarla ve bağ çevresine çekilen çalı vb. çit. 2. Bahçe ve bağ çevresine dikilen söğüt, kavak gibi meyvesiz ağaçlar. (TDK)