Bazı insanlar yeni bir ortama girdiklerinde o ortama alışana dek yabancılık çekerler. Ben de bir romanı okumaya başlarken yeni ortamdaki bir yabancı gibi hissederim kendimi. Şayet iyi bir romansa okuduğum, kısa süre sonra bir dost meclisine dönüşür o roman. Okuma sürecim de böylece kolaylaşmış olur. Öykülerde ise durum benim için daha da zordur. Bir öykü kitabındaki karakterlerin, mekânın, zamanın her öyküde değişimi yabancılaşmayı tekrar tekrar yaşatır bana. Bu yüzden de öykü kitaplarına biraz mesafeliyimdir.
Ethem Baran’ın içinde on beş öykü bulunan Döngel Dünya’sı[1] hemen kavrayıveriyor okuru. Gençliğinin ilk dönemlerine dek Yozgat’ta yaşamış, üniversite eğitimini Ankara’da tamamlamış yazar, öykülerinin çoğunda taşrayı mekân olarak seçmiş. Genelde taşrada geçen öyküleri düşündüğümde aklıma ya Milli Mücadele Dönemi’nde Anadolu, ya Refik Halit Karay çizgisindeki memleket hikâyeleri ya da toplumcu gerçekçi çizgideki yazarlarımızın bolca anlattığı Anadolu’daki yoksul mekânlar, yoksul insanlar gelir. Ama Baran’ın Anadolu’sunda daha çok yolda rastladığımız büyük büyük davaları olmayan, sıradan gibi görünen insanlar iç dünyalarıyla birey olarak öne çıkmış.
Esere ismini veren Döngel Dünya’da ölmüş annesinin ardından yıllar sonra çocukluğunun geçtiği kasabaya dönüp anılarında annesini yaşatan biraz da kendi anılarını yaşayan Zekeriya’nın öyküsünü okuyoruz. Yani Döngel Dünya’yı annenin anılarda bu dünyaya, Zekeriya’nın geçmişine özlem duyduğu dünyaya(kasabaya) dönüp gelmesi şeklinde okuyabiliriz.
Beni en çok etkileyen öykü Kuşlar oldu. Bunun nedeni bu öykünün bir kitap kurdunu anlatması, bir de en sevdiğim yazarlardan Hasan Ali Toptaş’ın kurmaca bir öyküde kahraman olarak yer alması. Öykünün adının Kuşlar olması Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yasına Gider romanına bir gönderme niteliğindedir. Nitekim öykünün sonunda ana kahramanımız çok sevdiği yazarın son romanına gönderme yapar. [2] Ana kahramanımız bir kitabevinden aldığı kitaplarla minibüsten hallice bir yarım otobüste etrafındakileri gözlemleyerek yolculuk ederken sevdiği bir yazarla o an yolculuk ettiği otobüse benzer bir araçta karşılaştığını hatırlar. Bu bölüm eserde şu şekilde yer almış:
Bir ara kafasını kitaptan kaldırdığında fotoğraflarından tanıdığı yazarı kendisine bakıyorken görünce yüreği yerinden oynamıştı. Ne yapacağını bilemez halde bir süre düşündükten sonra çantasında taşıdığı küçük defterlerden bir yaprak kopararak yazarın ismini yazmış, sonuna da bir soru işareti koyup kâğıdı ona uzatmıştı. Aralarındaki kâğıt gibi hışırtılı sessizlikte zaman durmuştu adeta. Yazar, uzun parmaklarıyla nazikçe kâğıdı almış, cebinden dolmakalemini çıkarmış, yüzündeki alçakgönüllü gülümsemeyi andıran inci tanesi harflerle “Evet,” yazıp ona uzatmıştı. İçindeki bütün sesler bu dört harfin içinde kaybolup gitmişti o an. Yazarın, kitaplarında sık sık sözünü ettiği o kalem hışırtılarını duyar gibi olmuştu. Matbaa harfleri gibi parlayan “Evet” yazısının altına, otobüsün sarsıntılarına eklenen yürek gümbürtüsünün iyiden iyiye karınca duasına benzettiği kendi kargacık burgacık yazısıyla, “Bütün kitaplarınızı okudum,” yazıp kâğıdı tekrar uzatmıştı yazara. O da aynı nezaketle alıp “ Teşekkür ederim,” yazdıktan sonra geri vermişti.(s.34)
Döngel Dünya’da okur, kimi zaman bir asker kaçağının, kimi zaman kuş sevdalısı bir gencin, kimi zaman ailesini geçindirmek zorunda olan bir istasyon görevlisinin yerine koyuyor kendini. Bazen yaşlandıkça hafızasını yitirmeye başlayan bir babaya ve oğluna, bazen tepeden şehri izlemekten mutluluk duyan bir gence, Hacı dedesinin isteklerini yapmaya çalışan çocuğa, askerlik şubesinde olduğunu düşündüğü seksen altı yaşındaki dedesi için endişelenen toruna, bazen de Aziz Nesinlik diyeceğimiz ibretlik öykülerde yer alan bir yazara dönüşüyor.
Döngel Dünya, okurun bol olsun!
[1] Ethem Baran, Döngel Dünya, İletişim Yayınları, İstanbul, 2019.
[2] Hasan Ali Toptaş’ın son romanı üç yıl önce çıkan Kuşlar Yasına Gider’dir. Bu günlerde yazarın Beni Kör Kuyularda adlı romanının raflarda yerini alması beklenmektedir.