Edebiyatımızın önemli isimlerinden Faruk Duman’ın, Sus Barbatus 3 romanının raflarda yerini aldığı şu günlerde yazarın 2011’de Yunus Nadi Roman Ödülü’nü alan İncir Tarihi’ni okudum bir köy kahvesindeymişim de bir âşığın, bir meddahın dizinin dibinde günlerdir birbirinden güzel kıssalar dinliyormuşum hissiyle. Romanın ilerleyen sayfalarında Zeyrek’in yolda karşılaştığı Servet karakteri üzerinden benim bu hissiyatımı destekleyen “Öyle büyük merakla, keyifle dinlemişti ki, herhalde bir âşık, sazını bir köşede unutmuş bir destancı zannetmişti beni. (s.297)” cümlelerine rastladığımda yüzümde bir gülümseme belirdi.
“Bahaneler” adını taşıyan ilk bölümünde romanın başkarakteri Zeyrek, “Görüp geçirdiğim olayları anlatmaya başlamamın tek ve ikincil nedeni, bir kere, kaza eseri de olsa kalemi elime almış olmamdır,” dedikten sonra okuyacaklarımızı özetliyor bize. Faruk Duman toplum reflekslerini iyi ölçmüş bir yazar. Toplumun daima hassasiyet gösterdiği konulardan olan çocuk tacizlerini, çocuk cinayetlerini, yaşananlar karşısındaki toplumsal tepkiyi çıkış merkezi yapmış eserine. İncir Tarihi’nin görünür kurgusu şöyle:
Zeyrek, hayal dünyasında yaşayan on altı yaşında bir gençtir. Bütün bu yaş gençleri gibi ergenlikle birlikte başlayan fiziksel değişimine anlam aramaktadır. Eserin sonuna kadar bir yandan Zeyrek, Ümmik ve sincap Tas’ın maceralarını bir yandan da Zeyrek’in cinsel dünyasında yaşadıklarını takip eder okur. Annesinin verdiği Kavuklu adındaki kuklasını ararken ormanda parçalanmış, ölmek üzere olan güzeller güzeli bir kız çocuğuna rastlar Zeyrek. Onun kucağında son nefesini verir güzel kız. Bizim delikanlı suçlanacağından korktuğu için kızı ormanda bırakır. Tek hayali vardır Zeyrek’in: Babasının Üsküdar’da bulunan dükkânının yakınlarında tanıştığı Kelime Hatun’la aşk yaşamak. Ama olaylar umduğu gibi gitmez. Cesedi bulan kızın yakınları Zeyrek’i yakalamak isterler. Köyün yarı deli kabul ettiği cüce Ümmik ve onun sincabı Tas ile birlikte kaçar Zeyrek. Hâlâ aklı kendisini çağıran Kelime Hatun’dadır. Kelime’nin kocası o günlerde ölmüştür ve aşk gecelerinde Kelime Hatun Zeyrek’e bir yüzük verir, ondan bu yüzüğü satmasını ister. Vuslat gerçekleşmeden ölen kızın yakınları köşke baskın yaparlar, Zeyrek’in bir kolunu hançerle keserler. Ümmik, sincap Tas ile gemiye biner Zeyrek ve çoğunlukla gülerek yer yer hüzünlenerek okuyacağımız bir macera başlar.
Ahmet Mithat Efendi’nin okuruna “ey kari” demesi misali roman boyunca Zeyrek’in “efendim, sevgili okur” diyerek okuruna seslenmesi, ada sandıkları yerde yaşanılanların Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe adlı romanını anıştırması ve bunun gibi birçok detay romanda postmodernizme özgü özellik olarak karşımıza çıkar. Annesinin verdiği kukla ile Zeyrek’in karşılıklı konuşması, kesik kolun o kadar uzun süreden sonra yerine yerleşmesi gibi detaylar da büyülü gerçeklik çizgisinde düşünülebilir.
Yazar, İncir Tarihi ile ilgili Semih Gümüş ile yaptığı söyleşide şunları söylüyor:
“(…)öyküde daha kalıcı, kıssalara benzeyen, ama çağımızın sorunlarını dolaylı da olsa kavrayabilen şeyler yazmak istiyorum. Mesela İncir Tarihi’nde çok hoşuma giden bir kısa öykü var, daha önce Sincan İstasyonu’nda da yayımlamıştım: “Tüneğini Yanında Taşıyan Kuşun Öyküsü.” Kuş, sahibini bir tünek olarak betimler ve ısrarcı olur. Ama tehdit karşısında inadından vazgeçmek zorunda kalır. Peki ben size yalan söyledim, bu tünek benim değildir, der. Olmuş olmamış bilemem ama, evrensel meseleler bunlar; Galilei’nin “yine de dönüyor”u gibi.” [2] Görüldüğü gibi aslında yazar zorda kalınca ya da işine gelince çabucak fikir değiştiren insanları anlattığı öyküyle eleştiriyor. Birçok yerde yarattığı karakterler vasıtasıyla günümüz sorunlarına da eleştiri getirir. “Şamlı Hüseyn’in merak uyandırıcı, acayip düşünceleri üzerine” başlıklı bölümde Hüseyn okulunun eğitim sistemi için şunları söyler: Zira asla yeni düşüncelere açık değillerdi ve bizi de kendileri gibi yetiştirmekle ne öğretseler onu ezbere söylememiz yolunda zorluyorlardı. (s.279)
Eserde en dikkat çekici özelliklerden biri yazarın bilinen kıssalara ana kurguyu bozmadan yeni detaylar eklemesi. Bunun en çarpıcı örneklerinden birisi “Hazreti Yusuf’un öyküsü” adlı başlığını taşıyor. Nurullah Çetin, Yeni Türk Şairinin Yusuf ile Züleyha Hikâyesi Duyarlığı adlı eserinde bu kıssayı ele alan eski dönem sanatçıları için “Bir kısım sanatçılar, ana kurgusuna bağlı kalarak hikâyeyi yeniden üretmiş, kimi de bundan aldığı ilhamla kendi öznel duygu, düşünce ve yaşantılarının karşılığını bu kıssaya ait motiflerde ve tiplerde bulmuş ve bunları kimi zaman bir istiare kimi zamanda çağrışım imkânı olarak görmüştür.”[3] diyor. Yüksek lisans tezimde modern roman unsurları bakımından değerlendirdiğim mesnevilerden biri de Hamdullah Hamdi’nin Yusuf u Züleyha’sıydı. Bu mesnevide Züleyha’nın Yusuf’u elde etmek istediği bölümde yaşananlara Züleyha’nın akrabalarından bir kadının üç aylık bebeği şahitlik eder ve Yusuf’un gömleğinin yırtılma yönüne dikkat çekerek Yusuf’u temize çıkarır.[4] Faruk Duman kurgunun bu bölümünde değişiklik yapar. Bebek üç aylık değil altı aylıktır; Züleyha’nın da kendi bebeğidir. Bebek, babası Mısır emiri geldiğinde dile gelir annesini doğrular Yusuf’u suçlu çıkarır. Yusuf peygamberin romanda anlattığı kuş öyküsü de yazarın kurmacasıdır.
Okurun nerede neyi düşüneceğini çok iyi bilen bir yazar Faruk Duman. Romanın başlarından itibaren sincap Tas da romanın ana kahramanlarından olur. Romanın sonlarına yaklaşırken uzun süre bahsedilmez Tas’tan. Yazar tam Tas’ı unuttu herhalde diye düşünürken birkaç sayfa sonra başlayan yeni bölümün başlığının “Tas’ın başından geçenler hakkında cüz” olması ve yazarın şu cümlelere yer vermesi yine gülümsetiyor beni: Sevgili efendim, başımıza bunca iş geldikte Tas’ı unuttuğum sanılmasın. Onun başından geçenlere bir kısa cüz ayırarak defterimi okuyanların merakını gidereyim (s.301)
Sus Barbatus’ta sıkça karşılaştığımız Faruk Duman’a has bir kullanım epey bir okurun dikkâtini çekmişti: Konuşurken cümle içi duraklamaları yansıtan benim bilinç akışı gibi bir tekniğe evrildiğini düşündüğüm cümle ortasında nokta kullanımı. Sus Barbatus’a göre sayıca az olmakla birlikte İncir Tarihi’nde de birkaç yerde örneklerine rastlıyoruz:
Ama, ben de yarım akıllı bir kişi olarak, efendim zulüm bir kişi değildir ki bulunup yok edilsin, demekle. Öyle ise zulmeden kişiye yapılan zulüm de pekâlâ zulümdür ki ama ondan da uzak durulsun. Diye düşünerek. İşte yine celladı böyle bir zaman seyrettim. (s.200)
Benimle birlikte olmak istedi ve görmüyor musun, üstümü parçaladı. Deyince kadın bunu inkâr etti ve kral da karısına inandı. (s.237)
Atımızla katırımızı yalnızca sarpta sürerek. Şehirlere, kasabalara, köylere uğramayalım ki uğursuzdur, diyerek yola düştük. (s.295)
[1] Ö.Faruk HUYUGÜZEL, Eleştiri Terimleri Sözlüğü, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2018, s.374.
[2] https://oggito.com/icerikler/faruk-duman-geveze-yazar-okura-bosluk-birakmaz-/5654
[3] Nurullah Çetin, Yeni Türk Şairinin Yusuf ile Züleyha Hikâyesi Duyarlığı, Hece Yayınları, Ankara, 2004, s. 9.
[4] Hamdî, Yusuf u Züleyha, Akçağ Yayınları, Ankara 1991, s. 331-332.