Füruzan’ın Gül Mevsimidir adlı uzun öyküsünün sonunda Erdal Öz ile yazarın bir röportajına yer verilmiş. Röportajdan öğrendiğimize göre eser, daha önce Füruzan’ın Kuşatma adlı öykü kitabında yer alırken Erdal Öz’ün bir telefonunun etkisiyle bağımsız bir uzun öykü olarak yayımlanmaya başlanmış. Öz, “Konusu bile özetlenip anlatılamaz.” diyor eserle ilgili ve “Yakın tarihimiz içinde geçen, unutulmaz bir ilk aşkın unutulmaz öyküsü.” diye de ekliyor. [1]
Öykünün başkahramanı Mesaadet adında yetmişli yaşlarında bir kadındır. TDK sözlüğünde isminin anlamı “mutluluk, kutluluk” olan Mesaadet, ismine uygun bir hayat yaşamamış bir karakter aslında. Geriye dönüş tekniği ile İzmir’deyken onun sevdiği Rüştü Şahin’i İstiklal Savaşı’nda kaybettiğini, bir evlilik yaparak İstanbul’a gittiğini, uzun bir evliliği, çocukları olsa da ilk gençlik aşkını unutamadığını, annesi Perran Hanımefendi tarafından tek çocuk olduğu için başlarda özenilerek yetiştirilse de sonrasında sadece burjuva hayatına has yapmacık bir sevgi ve ilgi ile büyütüldüğünü öğrenir okur. Sevdiği adamın ölümü ardından piyano başında ağladığını fark eden annesi sormaz kızına ağlama nedenini. “ ‘Ağlıyorsun’ demişti. ‘Niçin ağlıyorsun?’ dememişti.(s.66)” sözleri anne ile kızın mesafeli ilişkisinin bir göstergesi. Kocası tarafından da yüzü gülmez Mesaadet’in. Kocasını sevmediği için aldatılmalara çok da üzülmese de “ ‘Kokusuz çiçeklere benziyorsun’ demişti kocam bana kokusuz ve gözalıcı(S.20).” ifâdelerinde gururu kırılmış bir kadın çıkar karşımıza. Sonrasında kalıcı bir kokusu olsun diye gençliğinde koku banyoları yapar, yaşlılığında ise idrar kokusunu bastırmak için kolonya kullanacaktır sık sık.
Çocukları da aslında ölümünü bekler Mesaadet’in. Annesi onu nasıl sevmişse o da öyle sevmiştir çocuklarını çünkü. Aynı evde yaşadıkları hâlde sadece pazar günleri uğrar oğlu yanına o da ayaküstü bir uğramadır yalnızca. Dostlar alışverişte görsün misali. Torunu Nedim biraz anlar onun hâlinden. Masaadet’in on dokuzunda çektirdiği fotoğrafına yorumu şu olur Nedim’in:
-Nineciğim, (…)demek ki on dokuz yaşınızdayken bir üzüntüye düşmüştünüz. Fotoğrafınızda öyle belli oluyor ki bu, anlatamam. Yüzünüzde hüzünlü anlamlar dolaşıyor. Yama kaçırdığınız gözlerinizde, küsmüş, bir yolcuyu uğurluyormuşçasına acı dolu, dönmeyecek olana, sevilene adanmış bakışlar var. Evet eskiden bir dramınız varmış sizin. Oysa burjuvaların dramı yoktur. (S.62)
Burjuva bir ailede Dürrüzadelerin biricik kızı olarak her şımarmasını, her öfkesini karşılaması için tutulmuş insanlar arasında konakta büyümüş, zengin biriyle evlilik yapmış, zengin biri olarak yaşam sürmüş, yetmişli yaşlarına yakın bir dönemde zengin bir muhitte apartman katında bir odada hayatını yaşayan, her şeye rağmen hayata sıkıca bağlı, geçmiş mutsuzluklardan adeta öç alırcasına etrafına kinle dolu Mesaadet, yine de bir drama sahiptir. Kocasının aksine “ Taşbebek gibiydin. Öylesine güzeldin ki bizim semtte senin güzelliğinde hiçbir şey görmemiştim o güne kadar. (…) Ne ağaç, ne çiçek, ne insan, ne de bir eşya(s.30).”sözleriyle kendini özel hissettiren ve ona “ Hanımeli kokuyorsun Mesaadet.(s.25)” diyen Rüştü Şahin’in, “ …böylece kaçsan evlensek, zengin kızı yoksula kaçtı olur. Eğer savaştan sonra asıl hak sahipleri yerine gelirse, “sevdiği adamla evlendi, doğruyu yaptı” diyeceklerdir. İlk söz gerçi önemli değil ama, ikincisi çok önemli. Bunu dedirtmeliyiz. Anca sevilenle yaşanılacağını da öğreteceğiz bilmeyenlere, birçok yapacaklarımızla birlikte.(s.20)” diyerek gittiği savaştan şehadet haberi gelir. Yıllar sonra bir gün hayatının kışını yaşayan Mesaadet, şapkalarının içinden sevdiceğinin şehadet mektubunu bulur. Kağıdın büküm yerlerinin yumuşaması nedeniyle bazı yerleri okunmayan mektupta, “ Ahmet Şahin oğlu 1305 tevellüdlü mülâzım-ı evvel Rüştü Şahin Efendi… (…)İzmir kuzey cephesinde gösterdiği kahramanca… rakımlı tepeyi cansiperane, şehitlik mertebesine… efradına.(s.68) “ifâdelerini okuduğunda aynanın karşına geçer. Rüştü Şahin belirir yanında, özlem giderir onunla Mesaadet. Toplumsal dramdan bireyin dramına dönmüş Rüştü Şahin Mesaadet aşkının bu şekilde yansıması eserde duygu yoğunluğunun en fazla hissedildiği bölümlerden biri olur.
Yazar öyküsüne neden “Gül Mevsimidir” adını vermiş olabilir diye epey düşündüm. Öykü “ Oysa İzmir bizim için bitmez gül mevsimidir, değil mi, Rüştü Şahin’im benim? (s.80)“ cümlesiyle bitiyor. Gül mevsimi bahar mevsimidir. İki âşık da gençliklerinin baharı gül mevsimlerini İzmir’de bırakıyor. Biri İzmir’de şehit olarak, diğeri de İstanbul’a gelin olarak.
Eserin dikkat çekici özelliklerinden biri de farklı bölümlerde hâkim bakış açısı ile kahraman bakış açısının kullanılmış olması. Bölüm adları ya da numaraları olmasa da üç bölümden oluşan eserin birinci ve üçüncü bölümü kahraman bakış açısı ve anlatıcı kullanılarak, ikinci bölümü hâkim bakış açısı ve anlatıcı kullanılarak yazılmış. Hâkim bakış açısı ve anlatıcın yer aldığı ikinci bölüm italik şekilde yazılmış. Burada okur statü olarak küçük gördüğü hizmetçiye olan tavrından dolayı itici bir Mesaadet ile karşılaşıyor.
Füruzan deyince akla sadece Parasız Yatılı ve 47’liler gelmesin artık. Okura hafızalarında Gül Mevsimidir’e de yer açmalarını öneririm.
[1] Füruzan, Gül Mevsimidir, YKY, İstanbul 2014, s. 84
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.