Dünya ve ülke gündeminin yoğun olduğu şu günlerde ardı ardına açıklanan edebiyat ödülleri gündemimize biraz nefes aldırdı sanırım. Önce uzun listelerin, ardından kısa listelerin, sonrasında ödül alan eserlerin açıklanması gözleri bu listelerde yer alan eserlere, yazarlara ve şairlere çevirdi.
Edebiyat camiasını heyecanlandıran ödüllerden biri de Samsun’da Atakum Belediyesi tarafından Vedat Türkali’nin anısına düzenlenen 2022 Vedat Türkali Edebiyat Ödülleri’ydi. Doğan Hızlan, Deniz Türkali, Ethem Baran, Fuat Sevimay, Kemal Varol, Nedim Gürsel, Sevin Okyay, Şükrü Erbaş, Yavuz Ekinci ve Zülfü Livaneli adlarını gördüğümüz seçici kurul, şiir dalında bütün eserleri ile Onur Ödülü’nü Haydar Ergülen’e verirken şiir ödülüne değer görerek genç bir şaire dikkat çekti:
Mühür Kitaplığından basılan Bun[1] adlı şiir kitabıyla Onur Şahin’e.
Aslında bu başarı bir tesadüf değil. Onur Şahin, yine Mühür Kitaplığından yayımlanan ilk kitabı Gamdan Kale ile de 2016’da Attila İlhan Edebiyat Ödülleri Jüri Özel Teşvik Ödülü’ne, Kıyı-Ruhi Türkyılmaz Şiir Ödülü’ne ve Uluslararası Şiiristanbul Festivali Sevda Ergin Şiir Ödülü’ne değer bulunmuştu.
Onur Şahin’in, Gamdan Kale’sinde beslendiği kaynaklara ve seçtiği sözcüklere dikkat edildiğinde divan ve halk şiiri ile modern şiiri bir potada erittiği gözlemlenir. Bun’da ise şairin daha bağımsız bir şiir anlayışı ile kendi sesini bulmuş olduğunu söyleyebilirim.
Öncelikle şiir kitabının adından başlayalım. Nedir “bun” sözcüğünün anlamı? Son zamanlarda özellikle yazar Faruk Duman’ın eserlerinde çokça rastladığım “bungun” sözcüğü ile aynı kökten geliyor “bun.[3] TDK’ye baktığımızda “gam, kasavet, sıkıntı” anlamlarının olduğunu görüyoruz. İlk şiir kitabının adının da Gamdan Kale adını taşıdığını düşündüğümüzde şairin kitaplarına oldukça bilinçli şekilde benzer temalı isimler verdiğini düşünebiliriz. Bun Devri, Ölüm Resitali, Koygun Trio ve Karantina adlı dört bölümden oluşan Bun ‘un bölümlerindeki ortak tema “gam, kasavet, sıkıntı” yani bun.
Fuzûlî’nin “gâmın pinhan dutardım ben dediler yâre kıl rûşen /desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı” dizeleriyle karşılıyordu bizi Gamdan Kale adlı şiir kitabı. Bun’da ise yine eserinin içeriğine uyumlu olarak Nursel Duruel’in,
“Gün vurmuş kabartmada / Bir gülmüş yüzün / Tekrarın tekrarı mı hep / Bun içinde bun gördüm”
dizeleri ile karşılıyor bizi şair.
E.M. Cioran’ın “Sıkıntı, o devasız nekahat…” sözleriyle başlayan Bun Devri adlı bölüm farklı dize sayıları bulunan on sekiz şiirden oluşuyor. Kitaba da adını veren Bun şiiri karşımıza çıkıyor ilk olarak. Divan şiirinde yaygın bir nazım birimidir beyit. Tabii aruz ölçüsü ile yazılır. Beyti andıran iki dizelik birimlerden oluşuyor Bun. Her birimin ilk dizesi büyük harfle ikinci dizesi küçük harfle başlıyor. Anlam her birimde tamamlandığı için şairin bu kullanımı seçtiğini düşünüyorum.
“Kaşı açılmış dünyanın yüzüne denk geldik,
hep aynı yerden vuruyorlar da kapanmıyor yara. (s.15)”
dizeleriyle başlayan şiirde, insanda kapanmayacak yaralara yol açacak “kaşı açılmış dünya” devrinin, modern yaşamla birlikte doğadan uzaklaşmanın, “sabır taşını kıracak” dönemlerin feryadını dile getiriyor söyleyici[4].
“Ölüm güzellemeleri serptiler üstümüze,
insan insana çare değil koyu bir sıkıntı oldu.(s.17)”
dizesiyle yine içinde yer alan “sıkıntı” sözcüğüyle finale ilerleyen Ağıt şiiri, zeytin ağaçları nezdinde doğanın, insanın ölümüne ağıt niteliğindedir.
Doğduğu şehir Bayburt’ta öğretmen olarak görev yapan şairin, Burada Olmanın Kısa Tarihi adlı şiiri bir iç döküş şiiri gibidir. En azından “Memur ve mecburdum, el bağlayıp döndüm” dizesi bende bu hissi uyandırdı.
Adıyla dahi tezat sanatına güzel bir örnek teşkil eden şu dizelerin de yer aldığı Buz Yanığı, farklı anlamlarla okuma olanağı sunuyor okura:
Yankısı ile sağır eden
zulüm kuyusu mu kalp,
kim bıraktı içimize kurtları?
uluyor, uluyor durmadan. (s.21)
Bölüm, kitapta belki de en sevdiğim “Gidilemeyen şehirsin hep kendine,(s.22)” dizesinin olduğu Leke şiiriyle devam ediyor.
Bun Devri bölümünde şiirlerin tamamına baktığımızda birçok şiirde “bun, bunaltı, sıkıntı” gibi sözcüklerin kullanıldığını görürüz. Bun’a sebep olacak sebepler ve sonuçlara da yer vermiş şair. Çağın sorunları, siyasetin baskısı, modern yaşam sorunları, bireysel sıkıntılar, aşk, çağdan duyulan kaygı, yanlış alınan kararların doğurduğu olumsuz sonuçlar vb. meseleler şiirlerin odak noktasında diyebiliriz. Oğul Gazeli adını taşıyan şiir ise Nabi’nin oğluna yazdığı öğüt kitabı Hayriyye’yi, Tevfik Fikret’in oğlu Haluk’a yazdığı şiiri anımsattı bana.
Resital, tek bir sanatçının tek bir çalgıyla verdiği konser anlamına gelir. Kitabın ikinci bölümünün adı Ölüm Resitali’dir. Tek sanatçı da tek çalgı da ölümdür. Bölüm; Edip Cansever’in,
“Gömdüm hepsini geliyorum/ Bütün ölülerimi gömdüm, geliyorum.” dizeleri ile başlar. Bölümde altı şiir bulunur ve her şiirin adında “ölüm” sözcüğü tekrarlanır: Ölüm, Ölüm Ülkesi, Ölümden Kalan, Şairin Ölümü, Gülün Ölümü, Şehrin Ölümü adlarını taşır şiirler.
Ölüm adını taşıyan bölümün kısacık ilk şiiri ilk okuyuşta Yahya Kemal’in Sessiz Gemi şiirini anıştırsa da, şiir, adeta küçürek öykü niteliğinde ve çok yoğun anlamlar barındırıyor. Şiirdeki “bunu” ifadesi “bun’u ve bunu” yani “sıkıntı” ve “bu zamiri” anlamıyla okunabilir. Bu şekilde okunduğunda güzel bir tevriye sanatı örneğidir.
Dağın ardında ne olduğunu merak edip durdular.
Yalnız dağın ardına gidip dönmeyen bildi bunu,
bir başına (s.37)
Sonraki on dizeden oluşan Ölüm Ülkesi şiirinin her dizesine “öldük” sözcüğü ile başlanmış. Bu şekilde “tekrir” sanatı kullanılarak ölüm vurgusu öne çıkırılmış. Başkaldırı şairi Dadaloğlu’dan ödünç alınarak kullanılan “kalktı göç eyledi” ifadeleri şiirin isyan, tepki şiiri olarak okunmasına olanak sağlıyor.
Ben, yeni doğanlara ağlamaktan dönüyordum,
ölümü hatırlatan daha acı ne olabilir ki, dedim, (s.39)
“Sözün kambur kölesi” olarak seslenilen şairin sözlerini kimsenin duymayacağı belirtilmiş Şairin Ölümü şiirinde.
Yanlış anlaşılmalar şiiri olan Gülün Ölümü şiiri şu dizelerle başlıyor:
Kadim alışkanlık, kör avuntu beyhude anlam,
düşü hayra, suskuyu söze, gülü aşka yorduk.(s.41)
Gülün ölüm nedeni yanlış anlaşılmıştır. Divan şiirinde gül önemli bir metafordur ve geniş bir kullanım alanına sahiptir. Gül ile bülbül aşkı vesilesi ile de sıkça anılır gül. Modern bir “gül” şiiri yazmış Onur Şahin.
“Rakım bin beş yüz elli./ Doğu’nun kuzeye açılan kapısı./ Yüzümün yüzüme kapanan aynası.” dizeleriyle başlayan Şehrin Ölümü’nde bahsedilen şehir, şairin doğduğu ve şu an yaşamını sürdürdüğü şehir olan Bayburt’tur. Gezi yazılarıyla bildiğimiz Marco Polo’dan, Evliya Çelebi’den hatta 18. yüzyıl halk şairi Bayburtlu Zihni’den şehrin kendisini nasıl öldürdüğünü yazmasını ister söyleyici.
Birhan Keskin’in,
“Gitmek mi yetmektir kalmak mı artık bilmiyorum/Yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep/ Ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.” epigrafıyla başlayan bölüm Koygun Trio adını taşır. Yine Faruk Duman lügatinde sıkça karşılaştığım “yoğun, koyu, dokunaklı, etkili” gibi anlamlar barındıran “koygun” ve “üç, üçleme” anlamında kullanılan “trio” sözcüklerinden oluşur bölümün adı. Bu bölümde ikişer dizelik üç birimden oluşan üç şiir mevcuttur. Karşılama, Ağırlama ve Uğurlama adlarını taşıyan bölüm etkileyici şu bentle son bulur:
Kendi kendini uğurlayan bir yabancıyım hep,
herkes her yerden gitmiş, bir ben kalmışım gibi.(s. 51)
Bildiğimiz gibi dünyamız yakın bir dönemde büyük bir salgın ile mücadele etti ve karantina sözcüğü günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi. Kitabın son bölümü, Karantina adını taşıyor. Paul Celan’ın, “Birbirimize sarılmış duruyoruz pencerede, / Sokaktan bizi seyrediyorlar:” dizeleriyle başlıyor bölüm. Romanya doğumlu fakat II. Dünya savaşı sonrasında Alman şiirinin önemli temsilcilerinden olan şair 1920-1970 arasında yaşamış. Dönem değişseydi ve bu dizeler günümüzde yazılmış olsaydı karantina şiiri olarak yorumlanabilirdi elbet. Onur şair, dizeleri bağlamından kopararak bölüm başında epigraf olarak kullanmış bu dizeleri.
Edebiyatımızda birbirini çağrıştıran sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla oluşan tenasüp adını taşıyan bir söz sanatı vardır. Virüs, Tecrit, Yabancı, Terk, Yas bu bölümde yer alan ikişer dizelik şiir adları. Dikkat edildiğinde bu sözcükler “karantina” sözcüğünü çağrıştırır.
Terk’te “Birbirimize hiç değmeden/ nereye gömeceğiz çaresizliğimizi?” diyen söyleyici, okura Yas şiirindeki
Gidenlerin ardından bu harabe uğrakta,
Neşet gibi ben de “şâd olup gülmedim.”
dizelerle veda ediyor.
2022 Vedat Türkali Edebiyat Ödülleri kapsamında Bun adlı ikinci kitabıyla Şiir Ödülü’ne değer görülen Onur Şahin uzun yıllar daha adından söz ettirecek gibi görünüyor. Bun’lu şiirlerin şairine okurunun bol olmasını ve şiir yolculuğunda başarılarının devamını dilerim.
[1] Onur Şahin, Bun, Mühür Kitaplığı, İstanbul, 2021.
[2] https://edebiyatburada.com/nesrin-coruh-yazdi-gamdan-kalenin-gamli-siirleri/
[3] Bu şiir kitabında ikinci şiirin adıdır Bungun. Bkz s. 16
[4] Roman, öykü gibi anlatmaya bağlı edebî metinlerde kullandığımız kurgu olan “anlatıcı” yerine şiirde “söyleyici” ya da “lirik ben” kullanılan sözcüklerdendir.