“Şehrin en güzel manzarasına/mezarlar bakar sevgilim.” [1]
Kitapların başka kitaplara kapı araladığına inanırım. Bu dizelere geçtiğimiz aylarda Serkan Türk’ün Ausgang[2] adlı romanında rastlamıştım. Sonradan Onur Şahin’in Döşek adındaki şiirinde yer aldığını öğrendiğim bu dizeler kendini bir ölüden farksız addeden ve kaldığı yerin hiçbir önemi olmadığını arkadaşına söyleyen roman karakterinin ağzından dökülüvermişti. Ausgang’da yer bulan bu içli dizelerin taşralı genç şairi kimdi? Şairi tanımanın en iyi yolu şiirlerini okumaktan geçer düşüncesiyle Gamdan Kale’yi temin ettim. Kısa biyografiden öğrendiğime göre farklı dönemlerde de olsa aynı üniversiteden mezun olmuştuk şairle, mutlaka ortak hocalardan ders almıştık. Şiir kitabını belki de ortak eğitimimizin yansımalarının izini sürerek okudum, bilemiyorum.
Bir divan şiiri hayranı olarak kitabı açar açmaz Fuzûlî’nin “gâmın pinhan dutardım ben dediler yâre kıl rûşen /desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı” dizeleriyle karşılaşmak tabii ki kitapta yer alan şiirleri okuma sürecimi olumlu etkiledi. Ama şunu da göz ardı etmemek gerekir. Kitabına “Gamdan Kale” adını veren şairin İçindekiler bölümüne geçmeden Fuzûlî’nin beytinde yer bulan “gam” sözcüğüne dikkat etmesi ve Türk şiirinin üstadına selam durması kadar doğal ne olabilir?
Gamdan Kale, Adalı Gam ve Şehirden Gam Sesleri olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Günümüzün önemli şairlerinden Hilmi Yavuz, bir söyleşide “Bir sözcüğü şiirsel kılan onun bu anlamda geçmişidir yani o sözcüğün daha önce başka şairler tarafından kullanılmış olmasıdır.” diyor. Onur Şahin de Hilmi Yavuz’un sözlerini doğrularcasına şiir geleneğimizde yer alan birçok sözcüğe şiirlerinde yer vermiş.
Adalı Gam bölümü, Bertolt Brecht’in içinde “ada” sözcüğünün geçtiği “Her insan kendi adasında yaşar/ Takırdatarak dişlerini ya da terleyerek” dizeleriyle başlıyor. Bu bölümde dokuz şiir bulunuyor ve “Kıyı Sohbeti, Zindan” şiirleri dışındaki tüm şiirlerde “ada” sözcüğüne rastlıyoruz. Türk edebiyatında kökeni divan şiirine uzanan, modern dönemle birlikte Ahmet Haşim ve Yahya Kemal ile adından sıkça söz ettirmeye başlayan saf şiirlerde anlam kapalıdır. İmgesel düzeyi yüksek bir şiirdir saf şiir. Onur Şahin’in şiirlerinin de imgesel değeri yoğundur. Celal Soycan, “imgeler yalnızca kendilerini işaret ederek, her okuyanda ve okumada şiirin yazış sürecini sonsuza ertelerken okurun yaşam ve bilinç içeriğine uyarlanabilme kapasitesine göre yeniden üretilirler.” der.[3] Yer yer saf şiir yer yer de imge konusunda okuru zora sokan İkinci Yeni şiiri ile benzerlik bulduğum bu şiirleri bir okur olarak değerlendirmeye çalışacağım.
Potkal şiirinde “ada” denizin insana yazdığı mektup olmuştur. Sancı’da gebe bir kadına benzetilmiştir. Kül’de âşıkların adımlarıyla geride anılar bıraktığı bir mekândır. İç Ada’da söyleyici olarak da adlandırdığımız lirik ben; iç ada olarak gördüğü kendisine, sevdiğinin mavi gözleriyle bakmasını diler. Meçhul şiiri, “Ada/ denizin kamburu, / mahcup çocuğu dünyanın,” dizeleriyle başlar. Adanın tümsekliği ile “bir kambur”a benzetilmesi orijinal bir düşünüştür. Kör Düğüm’de “ada” kan toplayan bir “yara”ya benzetilmiş, lirik bene ait bir aşk yarasıdır ada. İnsan Ada şiirinde bu defa aynı zamanda bir şair olan Sait Faik’e selamını iletir Onur Şahin. Sait Faik, insan sevgisini konu alan bir ada hikâyecisi olarak bilinir :
İnsana yanaşır.
Hadi gel
Sait Faik’e çıkalım. (s.22)
Şehirden Gam Sesleri bölümüne günümüz şairlerinden Haydar Ergülen’in “gözlerin şehirden yeni ayrılmış/ gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan/ hadi git yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan” dizeleriyle başlamış Onur Şahin. “Şehir” imgesi epigraftaki gibi neredeyse bu bölümdeki tüm şiirlere damgasını vurmuş.
Şehir Çığlığı’nda şehir, bir bebek misali rahminde büyütür yalnızlığı. Şehir gelenlerle büyüdüğü gibi tutunamayarak kendinden ayrılanları da “ bütün otogarlar piçtir” haykırışları ile yolcu eder. Lirik ben, Diyet’te bir şehre dönme dönmeme konusunda büyük konuşulmaması gerektiğini söyler. Çünkü her şeyin bir diyeti vardır. Sınırda Kalbim şiirinde şairin sınır şehri Edirne’de öğrenim gördüğü bilgisinden yola çıkılarak şehirdeki yitik bir aşkı lirik ben üzerinden anlattığı düşünülebilir. Şiirde Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i ikiye ayırması, Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesine telmih yapılmış. Bu telmihle aşığın bölünmüş kalbini sevgiliden yeniden canlandırılmasını istediği anlaşılabilir. Şehir Geçiyor Ayrılığı, kitapta yer alan birçok şiir gibi İkinci Yeni şiirini andırıyor. Lirik ben içinden nehir geçen bir şehirde nehrin kollarını gövdesine dolar, şehri alır bileğine vurur, şehrin kalesinden göz izleri görür. Kuşatma’da şehir kalbi simgeler adeta. Mezalim bir sevgilinin gidişiyle şehir kuşatılır ve düşer. Sınır Kuşları’nda sınır, her ayrılıkta biraz daha derinleşen şehrin alın çizgisine benzetilmiştir. Şehirde uçan kuşlar, giden kadınların geride bıraktığı birer kolye gibidir gökyüzünde. Matem şiirinde lirik ben, sevgilinin gitmesinden duyulan acıyı Orta Doğu’da çekilen acılarla özdeşleştirir. Sevgili gidince kalp taziye evine döner, kapı önünde ölümü çağrıştıran ayakkabılar kalır. Dört bölümden oluşan Uyusun Şehir’in ikinci bölümünde şair Cumhuriyet Dönemi’nde halk şiirinin biçimsel özelliklerinden faydalanan saf şiiri benimseyen şairler gibidir. 13’lü hece ölçüsü ile abab çapraz uyak düzeninde yazılmıştır ikinci bölüm:
Kaderle gelen keder bırakır, hatırla!
sabırla yürüdüğün yollar ne çok kahır.
ağulu sözcükler besle, aşka dokunma,
dağladığın yüreğin üflesen dağılır. (s.45)
Sürgün’de lirik ben, aradığı kişinin peşine takılmış şehir şehir dolaşmakta, onu bulamamaktadır. Şiirde Madımak olayını çağrıştıran sözcükler vardır. Kitaba adını veren dizeler de bu şiirde yer alır:
Mademki yoksun
mademki insan
gamdan kale
ölürüm zannediyorum ölmüyorum. (s.49)
Kitapta birçok kez geçen kale burada tezatlık arz eder. Kale koruyucudur aslında ama buradaki kale gamdandır, atasözünde olduğu gibi “Kaleyi nem, yiğidi gam öldürür.” Şiirin sonunda lirik ben aranan sevgilinin peşinden gittiği şehirlerde bir kadavraya dönmüştür.
Göç Yolunda şiirinde şehir sözcüğü geçmez. Bu şiir annesini kaybeden bir çocuğun ağıtına dönüşür. Göç burada ebediyeti temsil eder gibidir. Bir sehl-i mümteni örneğidir adeta bu şiir. Birkaç sözcükle sade bir anlatım seçilerek koskoca bir acı anlatılmıştır. Göç’te köyden şehre göç ve bunun zorunluluğu sezdirilmiştir. Pas şiirinde kendisini şehirde kabul ettirmek isteyen bireyin karşısına çıkan toplum karşısında acziyeti hissedilir. Şair, dünyada yaşananlara da kayıtsız değildir. Şiirine bir şekilde sızar dünya acısı. Şehirden Gam Sesleri şiirinde sevilene seslenir lirik ben:
Henüz gitmediğim şehirler oluyorsun bana,
Paris biraz, belki Havana, Yahut Gazze/
-Gidilmesi zor bir şehirdir sonuncusu,
bilirsin ölmesi kolay (s.54)
Değirmen’de, Fuzûlî’nin, “Merhem koyup onarma sinemde kanlu dâğı/Söndürme öz elünle yandurduğun çerâğı” beytini anımsatan bir anlam hissedilir. Lirik ben, sevilenden şehri terk ederken değirmen misali sevenin yüreğinde kopardığı parçaları bırakması istenir. Hava aldıkça da aşk acısı çoğalacaktır. Burada değirmen imgesel bir anlam kazanmıştır. Şehre Kalan’ ve Metruk’ta terk edilmişlik duygusu, Yangı’da aşkın artan hâli, Sarmal’da aşkın sarmal döngüsü divan şiirinin hakim nazım birimi gazeli andıran aynı kafiyeleniş sistemiyle okura hissettirilmiştir. Başka Şehrengiz adından da anlaşılacağı gibi yine divan şiirine bir selam aslında. Divan edebiyatında bir şehri ve o şehrin güzellerini anlatan eserlerdir şehrengizler. Şiirdeki şehir, acısıyla tatlısıyla birlikte vardır. Kabir, mesnevi kafiyelenişi gibi her birim kendi arasında kafiyelenmiş. Ölüm gerçeğini tokat gibi insanın yüzüne çarpan aşağıya iki dizesini alıntıladığım şiir:
yarıldı arş, ateş döküldü, dağıldı mumdan kibrin
kırbaç indi, söz yürüdü teninde, toprağı öptü dizlerin. (s.62)
Hikayet’te bu kez edebiyatımızın önemli halk edebiyatı ürünlerinden Dede Korkut’a “Dedem Korkut boy boyladı, soy soyladı.” dizeleriyle yer vermiş Onur Şahin. Dede Korkut, geçtiğimiz yıl on üçüncüsü bulunan hikâyelerin anlatıcısıdır, bu şiirde de bir hikâye anlatır. Bu, bir acının hikâyesidir. Çinimaçin’de masal şehri anımsatılır. Döşek şiirinde aslında istiareli bir kullanımı vardır döşeğin. Döşek, mezarı çağrıştırır. Değerlendirmeme başlarken ilk iki dizesini paylaştığım bu şiir, aşağıdaki dizelerle de son bulur:
Üstüme toprak diye atılan bunca kir
Şehrin en güzel manzarasını seyreder. (s.65)
Bakmak şiirinde bakmalara doyulamayacak kadar güzel sevgiliye gören âşık bildiği tüm türküleri unutur. Önceki bölümlerde divan şiirinden beslenen tarzın aksine bu şiirde “bir divan şairi sehpadan in(er) (s.66)” içerik ve söyleyiş halk şiirine yaklaşır. Aramızda’da iki kişiyi birbirine bağlayıp ayıran şehir vardır. Zaman ve bellek sözcükleri ile keskin bir acıya dokunuş söz konusudur şiirde. Kırışık Hatıra’da “ilmeği kaçmış köprüler, iki yakası bir araya gelmeyen coğrafyalar, zamansız karşılaşmalardan dolayı yenilmişlikler” gibi ifadeler hatıraların neden kırışık olduğu hakkında fikir verebilir okura. “Düştün zamandan/ kadim harfler sürülsün üstüne” dizelerinden dolayı Yolcu şiiri de bana ölümü hatırlatan şiirlerden biri. Gamdan Kale’nin son şiiri Kabuk’ta ise şehirden ne kadar uzaklaşılsa da yine de ona bağlanıldığı söyleniyor. Şair, şehir imgesi etrafında okuyucuda birçok duyguyu birada uyandırmaya çalışmış denilebilir. Noktayı yine içinde “şehir” sözcüğü geçen kitaptaki şiirlerin bağlamına uygun Asaf Halet Çelebi’den bir şiirle koymuş Onur Şahin.
Hilmi Yavuz, T.S. Eliot’ın “eski tuğlalardan yeni barınaklar inşa etmek” ifadesine vurgu yapar sık sık. Onur Şahin de Gamdan Kale’sinde bence hem beslendiği kaynaklar hem de seçtiği sözcükler olarak Eliot’un söylemini benimseyen bir şiir kitabı koymuş ortaya. Şiirde divan, halk ve modern şiiri bir potada eriten Attilâ İlhan’ın yolundan gitmiş bence şair ve 2016’da Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri Jüri Özel Teşvik Ödülü’ne de değer görülmüş Gamdan Kale. Bu ödülün yanında Kıyı-Ruhi Türkyılmaz Şiir Ödülü ve Uluslararası Şiiristanbul Festivali Sevda Ergin Şiir Ödülü’nü de almış. Şiirin eskisine göre daha az rağbet gördüğü bu dönemde şiirle daha fazla hemhal olacağımız günler diliyorum.
[1] Onur Şahin, Gamdan Kale, Mühür Kitaplığı, İstanbul, 2017, s. 65.
[2] Serkan Türk, Ausgang, Yitik Ülke Yayınları, İstanbul, 2020, s. 140.
[3] https://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/turk-siirinde-metafor-algisi-ve-anlam-uzerine-i-13315