GÖRMEDİM, DUYMADIM, BİLMİYORUM FELSEFESİNE FUAT SEVİMAY’DAN BİR TEPKİ “GÖR BAĞIR”
Yazar ve çevirmen Fuat Sevimay’ın geçtiğimiz yılın sonlarında Gör Bağır adını taşıyan öykü kitabı yayımlandı.[1] Kişilerin olaylara karışmak istememesi anlamında günlük hayatımızda daha fazla kullanmaya başladığımız “üç maymunu oynamak” deyimini bilirsiniz. Sevimay, Gör Bağır’da gözlerini, kulaklarını ve ağzını kapatmış Japon kültürüne ait Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru taşıyan maymunlar misali davranan insanlara “üç maymunu oynama!” diye haykırıyor adeta.
Gör Bağır; Dolap Beygiri, E, Suriye Pasajı, Bazen Garson, İyi Kötü Çirkin, Birincisi, Hurda Franco, Sonunardı, Nassaulu İsa adlı öykülerden oluşuyor. Yazarlar, genellikle öykü kitaplarına öykülerden birinin adını verme eğiliminde oluyorlar. Gördüğümüz gibi Sevimay, öykülerden birinin adını vermemiş oldukça sert, tepkisel bir isim seçmiş kitabına. Çekilen sıkıntılar artık katlanılamayacak bir hâle gelmiş yani bıçak kemiğe dayanmış ki yazar tepkisini koyuyor ve okuruna hatta edebiyat camiasına “gör ve bağır” diyor. Edebî bir manifesto da yazmış oluyor böylece Fuat Sevimay.
Bir gencin âşık olduğu Emel’in gönlünü kazanma uğruna başına gelmeyen kalmaz E adlı öyküde. Anlatıcı, doğru belletilen değer yargılarını sorgulamamızı ister bizden bu öyküde. “Solmasınlar diye çimenlere basmayınız yazanla, vatan uğruna illaki ölün diyen aynı devlet mi? Güzel güzel yaşasak olmaz mı?” diyen anlatıcı aslında içten içe görülüp dillendirilmeye çekinilen meseleleri bağırıyor bu defa. Öyküde yakın geçmişin siyasi tarihine ve normalleşme süreciyle hâlâ uyum sağlamaya çalıştığımız koronanın dışarı çıkma yasağı sürecine de yer veriliyor. Adalet sisteminde görülen eşitsizlikler ortaya seriliyor. Bağırma kısmına gelince… Öykü karakterimizin de gücü yetmeyecektir buna.
Dünyanın gündeminden düşmeyen mülteci meselesi, bizim edebiyatımızda da gerek romanlara gerek öykülere konu olmaya devam ediyor. Zülfü Livaneli’nin Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm, Huzursuzluk, Balıkçı ve Oğlu romanlarının ana konusudur mülteci meselesi. Abdullah Ataşçı’nın Susmak Derdi’nde yer alan Samira ve Mehmet Fırat Pürselim’in Sakarmeke’sindeki Martı Avcısı öyküsü de mülteci meselesini merkeze alır. Birçok yazar gibi sanatçı duyarlılığı ile Fuat Sevimay da mültecilerin yaşadığı sorunları “görmüş”. Suriye Pasajı’nda, kocasını ve kızını ülkesinde kaybetmiş, ülkemizde “Suriyeli” sıfatıyla dışlanan binlerce kadından birinin- Raşa’nın- ağzından anlatmış öyküsünü. Raşa neler neler görüyor, nelere nelere maruz kalıyor? Onun “bağırması” bıçağın kemiğe dayandığının göstergesi.
İyi Kötü Çirkin adını taşıyan otuz sözcükten oluşan bir de küçürek öykü yer alıyor kitapta. Hayatın kısacık bir anına ışık tutan, az sayıdaki sözcükle yoğun anlamlar aktarma gücüne sahip bu öykünün anlatıcısı ise bir çocuk.
Fuat Sevimay’dan edebiyatta anlatacak konu kalmadığını savunan edebiyat çevresine inat pek de rastlamadığımız konularda öyküler okuyoruz kitabın devamında.
Birincisi adını taşıyan öykünün vaka zamanı 1915’li yıllar. Öykü adı ile Birinci Dünya Savaşı’na vurgu yapıyor zaten. Çoğumuz lisedeyken tarih derslerinde Birinci Dünya Savaşı’nın görünür nedeni olarak “Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun veliahtı Franz Ferdinand’ın Saraybosna’ya yaptığı ziyaret sırasında Sırp bir milliyetçi tarafından suikaste uğramasıdır.” şeklinde bir bilgiyi ezberlemişizdir. O kadar bilginin içinde bu suikastı gerçekleştiren gencin kim olduğunu ise merak etmemişizdir muhtemelen. Sevimay, işte tarihin en önemli olaylarından birine odaklanarak bizi bu suikastı gerçekleştiren Saraybosnalı Sırp milliyetçisi genç Gavrilo’nun öldürme kararını verme ânına götürüyor. Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür, sözünü doğrular şekilde üzerinden bir asır geçmiş olsa da savaşın çirkin yüzünü hâlâ göremiyor insanlık. Gündemin yine savaş olduğu şu günlerde savaşa hayır sloganlarının dikkate alınması için daha fazla mı bağırmak gerekiyor?
Hurda Franco da yine Birincisi öyküsü gibi başka topraklarda geçiyor. Türk ve dünya edebiyatında sıkça konu edilen baba oğul çatışması okuyacağımızı düşünürken konu çok farklı ilerliyor. İspanya tarihinde iç savaş ve diktatör Franco rejiminde binlerce kişinin hayatını kaybettiği dönemin yaraları üzerinde duruluyor. Günlük şeklinde yazılmış olan öyküde tarih sayfalarında yer bulan çok sayıda diktatör lanetleniyor.
Son dönem edebiyatında distopya türünün yükselişte olduğunu gözlemliyorum. Doğaya saygı duymayan insanoğlu çok uzun zamandır bunun acı sonuçlarını yaşıyor. Sonunardı öyküsü de doğa üzerine kurgulanmış distopik özellikler barındıran bir öykü. Sınırlarımızı aşarak doğaya hükmetmeye çalışmak yakın yüzyılda insan neslini de adım adım yok oluşa sürükleyecek. Öyküde doğa bağırıyor bu sefer. Beni rahat bırak, beni kendi hâlime bırak diye haykırıyor insanlığa.
Kitabın son öyküsü Nassaulu İsa da ilk öykü gibi bir epigrafla başlıyor. Bildiğimiz gibi Fuat Sevimay aynı zamanda dünya edebiyatının önemli yazarlarından James Joyce’un çok sayıda eserini dilimize kazandırdı. Hatta Sevimay’ın son romanı Benden’iz James Joyce adını taşıyor. Metinlerarasılık yöntemiyle o romanda yer bulan James Joyce, Nassaulu İsa adını taşıyan öyküde bu defa kadınlar adına “bağırıyor”: İstanbul Sözleşmesi yaşatır. Çağrışım değeri yüksek öyküde üstkurmaca tekniğini kullanarak yazar kendini de öyküye dâhil ediyor. Gerek kurgu gerek teknik olarak geleneksel öykünün sınırlarını zorlayan, bu anlamda da geleneksel anlayışa tepki olan öyküde yazar Nassaulu İsa nezdinde çeşitli sebeplerle evinden, yurdundan olmuş insanlar adına sesini yükseltiyor.
Okuma süreci tamamlandığında kitabın adının öykülerin içeriği ve öykülerde kullanılan tekniklerle ne kadar uyumlu olduğu anlaşılıyor. Gör Bağır’ı okurken ve sonrasında Anadolu Rock müzik grubu Moğollar’ın ta 1996’da çıkardığı üniversite yıllarımda bolca dinlediğim Dört Mevsim albümünde yer alan parçası zihnimde fonda çalıp duruyor:
Derin uykudaydım
Sesine uyandım
Ter içinde kaldım
Uyku tutmadı
…
Sanki onlar hancı
Halkına yabancı
Biz ise kiracıyız da
Evden atmalı
…
Herkesin fikrince
Farkımız çok ince
Yutmaya gelince
Demir lokmayı
…
Bişey yapmalı
Hey bişey yapmalı
Hey bişey yapmalı
Hey
[1] Fuat Sevimay, Gör Bağır, İthaki Yayınları, İstanbul 2021.