GÜZELLİĞİNİ GÖRDÜKÇE AĞLAYASIM GELİYOR VE ETHEM BARAN ÖYKÜCÜLÜĞÜ
Edebiyatımızın önemli isimlerinden Ethem Baran, 2020 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı aldığı Döngel Dünya adındaki öykü kitabının ardından geçtiğimiz günlerde Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor[1] ile yeniden okurlarının karşısına çıktı.
Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor’un giriş kısmında Virginia Woolf’ün Dalgalar kitabından bir epigraf yer alıyor: Binlerce öykü uydurdum, sayısız defter doldurdum gerçek öyküyü, bütün bu sözcüklerin oturacağı o bir tek öyküyü bulduğumda kullanılacak tümcelerle. Ama daha bulamadım o öyküyü. Ve sormaya başlıyorum, öyküler var mıdır diye.
Boş Geçmeyelim bölümü Furkan ve Nisa adlarını taşıyan ilki otuz üç, ikincisi on bir sayfa olmak üzere iki öyküden oluşuyor. Bölümün adı aslında iki öykünün de ana sorunsalını temsil ediyor. Öykü içinde yer alan “Kur’an bülbüllerine yardım! Boş geçmeyelim abiler, amcalar… (s.31)” cümleleri daha çok Müslümanlar için kutsal kabul edilen cuma ve bayram günlerinde duymaya alıştığımız bir yardım isteme cümleleridir. Cemaatten, imkanları dahilinde bazen de bu imkanları zorlayarak yardım etmesi beklenir özellikle bu günlerde. Birbiriyle ortak noktaları bulunan iki öyküden özellikle Furkan’da Türkiye’nin yakın geçmişine bakış söz konusudur. Seküler bir anlayışla yönetilen Türkiye’nin özellikle içi boşaltılmış, sorgusuz itaat kavramının öne çıktığı, yükseldiği yanlış dini yapılanma eleştirilir. Öykünün başkarakteri Furkan, babası tarafından evlerinin bir mahalle ötesinde bulunan yatılı Kur’an kursuna yazdırılmıştır. Kursun sorumlusu ”abi” diye seslenilen kişiden izin alınmadan hiçbir şey yapılamaz. Farklı cemaatler, tarikatlar adeta kendi kutsal kitabını oluşturmuştur. “Bir kere bile Kur’an-ı Kerim’i görmedik elinde ya o da başka konu. (s.35)” diyen Furkan durumun farkındadır. Öyküde de Şualar Kitabı’ndan bölümler okur gençler. Öyküdeki alıntılardan da anlaşılacağı gibi gençler hiçbir şey anlamazlar okunanlardan. (s.29, s.30). Bölümdeki iki öykü ismi de oldukça dikkat çekicidir. Furkan Kur’an-ı Kerim’in yirmi beşinci suresinin, Nisa da dördüncü suresinin adıdır. Öykülerde ayrıca Enes, Büşra gibi son dönem değişen bu yaşam tarzına uygun isimler yer alır. Daha çok geleneksel yapıyı benimsemiş ailelerin çocuklarına verdiği anne babalarının isimleri yerlerini bu tarz isimlere bırakmıştır. Toplumsal değişimi göstermek adına bilinçli bir seçimdir bu isimlerin tercihi. Son dönemlerde okuduğum yazarlardan Emin Gürdamur, Atları Uçuruma Sürmek öykü kitabındaki Kahverengi Zarf adındaki öyküsünde Kur’an Kursu’ndaki yanlış travmatik bir eğitimi anlatır ama Gürdamur, sorunu Ethem Baran gibi genelleştirmez. Orada yaşananlar münferit olaylar şeklindedir. Son öykü kitabı Yasak Ağacın Altında’da ise Hesap Günü öyküsünde tarikatların batıl anlayışları öykü karakterini derinden sarsar. Baran’ın öyküsünde de yer verilen “şiş”li ayin Furkan’ı dehşete düşürür. Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken adındaki öyküsünde Uber Metenga tarikatının şifreli bir dille yazdığı not, öykü karakterine zor zamanlar yaşatır. Zaten bilinçli olarak yalnızlığı seçmiş bir karakterdir Atay’ın karakteri. Tarikat onun öyküsünde dekoratif bir unsur olarak kullanılmıştır. Çarpık tarikat ilişkilerinin yansıtıldığı eserler bazında düşünüldüğünde Furkan öyküsü ile Barış İnce’nin Sarsıntı romanı arasında belli noktalarda benzerlikler bulunabilir. Yine de Barış İnce’nin romanında anlatılanların daha sert olduğunu söylemek gerekir.
İki öyküde de yazar toplumsal bir değişim hikâyesi anlatarak Furkan ve Nisa adlı gençlerin bu yanlış sistem içerisinde el yordamıyla kendilerini bulma çabalarına, iç dünyalarına yer verir. Baran öykü karakterlerinin yaşına, yaşam biçimine, psikolojilerine uygun bir anlatımla iki öykü sunmuştur okura.
Baş Dönmesi adındaki ikinci bölümün ilk öyküsü kitaba adını veren cümlenin yer aldığı Gözleri Dolana Dolana adını taşıyor. Anlatıcı Supi yıllar sonra ilk gençlik yıllarından beri sevmeye devam ettiği Nüket’i görür yolda. Aralarında kısa bir konuşma ve bakışma geçer. O arada Supi’nin zihninde Nüket’e söyleyemedikleri ve kendisini bu aşka götüren süreç dolanır. “Bu arada dediğim oldu, sen bir güzelleştin, bir güzelleştin, bakanın içi titrer, ağzının suyu akar. Güzelliğini gördükçe ağlayasım geliyor. (s.66)” Kitabın adının yer aldığı bu cümleleri Nüzhet hiçbir zaman duyamayacaktır. Hüzünlü bir aşk öyküsüdür Gözleri Dolana Dolana.
Ethem Baran; edebiyatı seven, okur ve yazar olarak yolu edebiyatla kesişen gençleri anlatmayı seven bir yazar. Dönüşsüz Yolculuklar Kitabı adlı öykü kitabında Üzerlik, Kızak, Çamlık Palas adlı birbiri ile bağlantılı öykülerinde bunu hissederiz. Döngel Dünya’nın Kuşlar öyküsünde de bir gencin edebiyat sevdası ve yazar hayranlığı sezilir. Bulut Bulut Üstüne’de yer alan Önü Sıra Öldüğüm öyküsü genç bir yazar adayının yazmaya bakış açısını anlatır. Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor’un Bay WC Sıcak Duş Emanet Alınır’da dergilerde birkaç öyküsü yayımlanan üniversiteli edebiyat öğrencisi anlatılmıştır. Bu genç Ankara’da bir kafede sevdiği yazarın söyleşisine katılacaktır. Sevdiği bu yazarla tanışıp yazarlık üzerine konuşmak ister. İki türlü hayal kırıklığı yaşar genç: İyi bir yazarın söyleşisine beş kişi katılmıştır; ayrıca yazarla konuşma imkânı doğmamıştır. Öyküde ayrıca üniversitelerde verilen edebiyat eğitimi eleştirisi vardır. Yazar olmak isteyen gençlerin psikolojileri, içlerinde bulundukları açmazlar, sevdikleri yazarları erişilmez görmeleri öyküde oldukça başarılı bir biçimde sunulmuştur.
Katıldığı programlarda bilim kurgu ve distopyadan pek hoşlanmadığını ifade eden Ethem Baran, Tıkır Tıkır öyküsünde adeta bir distopik bir öykü yazmıştır. Zira adındaki öykü kitabında yer alan Öteki İlgililer’de George Orwell’in 1984’ündeki “big brother”ını anımsatan Başefendi karakterini yaratmıştır yazar. Tıkır Tıkır öyküsünde kasaba başkanı 50 yaş üstüne baston kullanmayı zorunlu tutar. İki yıldır İstanbul’daki işleri nedeniyle kasabaya gidemeyen kayınbiraderi yerine kasabaya giden anlatıcı, oldukça ilginç durumlarla karşılaşır. Baston imgesel bir kullanıma sahiptir bu öyküde.
1960’lı yıllardan itibaren çok sayıda işçi Türkiye’den Almanya’ya çalışmak için gitmiştir. Bu işçilerin dil, gelenek, görenek, kimlik ve kültür ikilemi özellikle toplumcu gerçekçi eserlere konu olmuştur. Ethem Baran Her Yaz öyküsünde toplumcu gerçekçi yazarlar gibi bir öykü anlatmaz okuruna. Umutsuz bir aşk öyküsü sunar. Kemal, dayı Toplumun Almancı diye tabir ettiği, her yaz Türkiye’ye gelen dayısının kızı Hülya’ya âşıktır. Kemal’in ailesi oğullarının evlilik yoluyla Almanya’ya gitmesini ister aslında. Kızın ailesinin ise gözü yükseklerdedir. “Kalbimin çarpıntısını nereye saklayacağım peki?(s.90)” cümlesi gencin çıkarları için değil aşkı nedeniyle Hülya’ya yakınlaştığını gösterir.
Ethem Baran öykülerde “yazar” karakter yaratmayı da seven bir yazar aynı zamanda. Bir önceki kitabı Döngel Dünya’nın son öyküsü Yamaçta Yağmur Var’da doğup büyüdüğü kasabaya söyleşi ve imza için çağrılan yazarın trajikomik hikâyesini okuruz. Yedi Kaleminen Yazı Yazarım’da da ben anlatıcı yeni bir öykü yazmak için masaya geçen bir yazardır. Öyküde kendine ait olmayan kalemleri sahiplenen insanların psikolojileri anlatılmıştır.
Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor öykü kitabının son öyküsü/ anlatısı İthaf adını taşıyor. Anlatıcı, “Bu yazıyı” ifadeleri ile başlayan metnini toplumda gördüğü aksaklıklara sebebiyet veren insanlara ithaf ettiğini söylüyor. İthaf’ta ayrıca ilk öykü Furkan’da yer bulan o öyküde “boş geçmeyelim” diyen hacı adayına da gönderme yapmış anlatıcı. Bu anlatıda modern dünyanın getirdiği aksaklıklara yer verilmiş diyebiliriz.
Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor’da yazarın önceki öykü kitaplarından farklı olarak dikkat çeken bir husus önceki öykülerinde sıkça gördüğümüz derinlikli taşra gözlemlerinin pek yer almamasıdır. Olaylar çoğunlukla gelişimini tamamlamamış şehirlerde geçer. Nisa öyküsü dışında kadın karakterler yine pek görülmez öykülerde. Olanların da – Hülya, Nüket- duygularını pek öğrenemeyiz. Önceki öykülerinde umutsuzluklara sığınak olarak yer bulan “sinema” bu öykülerde yer almaz. Değişen dünya ile birlikte cep telefonlarına sığmıştır sinema. Furkan yaşının gereği izlediği müstehcen filmleri yazarın önceki öykülerinde yer alan karakterler gibi sinemada izlemez.
Dikkat çeken en önemli husus ise bence öykülerin dilidir. Üslupta gittikçe sadeleştiği gözlemlenir yazarın. Önceki öykü kitaplarında yer alan imgeli şiirsel anlatım bu öykü kitabında pek görülmez. Belli ki bu durum yazarın bilinçli bir tercihidir. Karakterlere uygun bir dil dikkat çeker öykülerde. “ Binlerce yaramaz çocuk gözü ışıldadı gözlerinde. Yaramazlığa doymayan ama artık yeni bir oyun da istemeyen bu çocuklar bir araya toplanıp Supi’nin kaşları oldular, Supi’nin ağzı, Supi’nin sesi… (s.63)” örneğinde görüldüğü gibi zaman zaman, ey okur ben buradayım, bu sade anlatımı bilerek yapıyorum dercesine öykülerde birkaç cümle ile hatırlatır önceki anlatımını Ethem Baran.
Öykü üzerine yaptığı önemli çalışmalarla bilinen, aynı zamanda öykü yazarı olan Necip Tosun, Öykümüzün Sınır Taşları [2]kitabında Türkçenin en iyi yüz öykü kitabı arasında Ethem Baran’ın Bulut Bulut Üstüne adındaki öykü kitabına da yer verir. Aldığı önemli ödüllerle dikkat çeken Ethem Baran’ın Türk öykücülüğündeki önemi aşikârdır. Geçtiğimiz ay raflarda yerini alan Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor öykü kitabının daha çok okurla buluşması dileğiyle.
.
[1] Ethem Baran, Güzelliğini Gördükçe Ağlayasım Geliyor, İletişim Yayınları, İstanbul, 2021.
[2] Necip Tosun, Öykümüzün Sınır Taşları, Dedalus Yayınları, İstanbul, 2017.